Kendini yaratmayı sembolize eden kuyruğunu yutmuş bir yılan şeklidir.
Yunanca'daki οὐροϐóρος, Latince'deki uroborus kelimesinden gelir ve bu sözcüklerin sözlük anlamı "kuyruğunu öldüren / kuyruğunu yiyen" dir.
Yanar, döner gökkuşağı mitleri ile benzerlik gösteren sembol "doğanın ebedi döngüsü" nü ifade etmektedir.
Mistikler, yılanda kozmik gücün sembolünü görürler. Bu, etkisi maddenin gerçekliğini kaplayan yüksek bir ruhsal özdür.
Sonsuzluğun sembolü kuyruğunu ısıran yılandır; bu, asla başlangıcı ve sonu olmayan bir dairedir. Bu sembol aynı zamanda varolan herşeyin kendisinden ayrılarak ya da farklılaşarak doğduğu Astral Işığı ya da Evrensel Ruhu temsil eder. Tüm uzay boyunca, ölüm ve hayat verici olan canlı doğanın manyetik ve elektriksel unsurları titreşir çünkü bir düzlemde ölmek, başka bir düzlemde doğmak anlamına gelir. Gizli Doktrin’de (H. P. Blavatsky’nin dünyaca ünlü eseri, orjinal adı 'The Secret Doctrine') şöyle söylenmektedir:
“Yılan Sembolü şudur: Dünyamız ya da daha doğru ifadesiyle cismani dünya ruhsal öğretilerde genellikle Büyük Deniz olarak tanımlanır; bugüne kendinden meşhur bir mecazı bırakamış olan ‘hayat denizi’dir dünya. Siphrah Dtzenioutha, evrenin tarih öncesi bir dönemde bir yıkım (pralaya) sonrasında geçirdiği bir kaos ve evrim döneminden bahseder ve onu kuyruğunu ağzından çıkaran bir yılana benzetir. Bir o yana bir bu yana uzanır, kuyruğu ağzındadır, başı boynundan kıvrılır; öfkelidir, kızgındır… kendini gizleyerek olanları izler. Her bin yılda bir tezahür eder.” (Gizli Doktrin-The Secret Doctrin, II, 504)
Kabala’da, Yaratıcı Güç yılan şeklinde skeçler ve spiraller oluşturur. Kuyruğunu ağzında tutar ve bu, sonu gelmez ebediliğin ve döngüsel periyotların sembolüdür. Kadim insanların, doğanın ruhsal ya da görünmeyen güçlerine günümüz insanından daha fazla inandığı bir gerçektir.
Ruh ve madde aynı özün iki zıt kutbudur. Düalite herşeyde görülmektedir, aktif ve pasif olanda; eril ve dişil olanda…
İnsan Tabiat Ana’nın kalbine ne kadar yaklaşırsa ruhsal gerçekleri de o kadar idrak eder. Ruhsal gerçekler, sembol kutsallığı sayesinde saklanır, örtülür, her ne kadar onu kullananın zihnindeki en geçerli anlamına göre değişiyor olsa da bu sonucu değiştirmez. Sembolizm, ırkların ruhsal yaşamının bilgisi sembollerinin açıklamalarındaki tek gerçek rehberdir.
Kadim insanların sembolik hiyeroglifleri okült bir iletişim bilimine dayalıdır. Sembolik öğretiyi, sembolün açıklanmayan çok fazla bilgiyi kapsadığını ve bunun da zihni derin düşünmek üzere tetiklediğini ve eğittiğini bildikleri için savunmuşlardır. Ama ne yazık ki genelde bunun tam tersi de görülmektedir; sembol yüzeysel anlamıyla da kabul edilebilmektedir. Okültizm düşüncede mümkün olanın eylemde de mümkün olduğunu öğretir. Din, zihinsel isteklerin üzerinde durmaktadır; dinler sayesinde umut eder ve korkarız çünkü isteklerimiz vardır.
Duygular eylemi harekete geçirir ve düşünceye de ters hareket ederler. Dinler, kendini sevmenin, her iki cinsi de sevmenin, ülke sevgisinin, insanlık sevgisinin bütün formlarını oluştururken bütün bu sevgi türlerinde en yüksek sevginin tohumu bulunur.
Bu sevgi formlarının herhangi biri çok güçlü bir şekilde geliştiğinde kişi hangi dini hedefe yürüyor olursa olsun belli bir noktaya konsantre olacaktır. Bu sevgi formlarının her biri tek bir yüksek sevgi formuna işaret etmektedir ve o da gerçeğe ulaşmak uğruna bir tutkuya dönüşebilir.
Sevginin İlahi Gücü sayesinde tüm doğa yenilenir. Tüm sembollerin altında yatan sır budur. “Doğru düşünce Ölümsüz Hayata giden yoldur; düşünebilenler ölmezler” fikri kabul edilmiş bir felsefi gerçektir.
Goethe, "Güven ve teslimiyet, daha yüksek bir iradenin hükmü altına girmek, olayların sürecini yönetendir ama biz bunu tam olarak kavrayamayız ve bunlar aynı zamanda her dinin temel prensipleridir" Okültist, ruhsal ve psişik karmaşaların fiziksel karmaşalar ile paralel çizgilerde yol aldığına inanır ve bu içsel duygular ilk insan ırklarında da doğuştan vardılar.
Yılan; Usta’nın, onun İlahi Bilgiye dair güçlerinin sembolüdür. Bilgeliğin ve tedbirliliğin sembolüdür. Bu sembole her toplum saygı duymuştur. İsa, yılanın yüksek bilgeliğini ve tedbirliliğini kabul etmiştir. “Yılanlar gibi tedbirli olunuz” demiştir.
Yılan aynı zamanda yaratıcı gücü de temsil etmektedir. İnsanın yaratıcı güçleri İlahi Bilgeliğin bir armağanıdır, bir günahın sonucu değildir. Felaketler, doğal birliği aramaktan dolayı değil, bu güçleri kötüye kullanmaktan ortaya çıkar. İyi ve kötü böyle açığa çıkar. Eski Ahit’te ima edilen gerçek lanet budur.
Bilgeliğin kendi kendini döllemenin sembolüne dönüşmesi yılanın yumurtlayarak çoğalan bir varlık olmasından dolayıdır. Yumurta, şeklinden ve içsel sırrından ötürü evrensel bir sembol olarak seçilmiştir. Kapalı bir kabuğun içerisinde kendi kendine oluştuğu açık olan bir canlı varlığın meydana gelmesi bilgeliğin oluşumunu simgeler.
Yılan, yıkıma neden olurken aynı zamanda büyüleyen duygusal, manyetik unsuru temsil eder; ruhsal gücün sezgili varoluşun girdabına çekilmesidir.
Kadim insanlara göre yılan sembolüyle ateş, ışık, hayat, çabalama, güç, düşünce, şuur, süreklilik, uygarlık, özgürlük temsil edilir, aynı zamanda zıt kutuplarıyla yılan sürekli dönen siklusu da ifade eder.
Örneğin yaşamla ölüm gibi, zevk ve acı, sıcak ve soğuk gibi, aydınlık ve karanlık, aktif ve pasif gibi. Isıyla birlikte genişleme ve bunun devamında da hayatın yeni formlarına entegre olma hali gelir.
İnsan ancak sezginin tezahür edişiyle ölümsüz yaşam düzlemine yükselebilir. İnsanın Tanrı’ya yaklaşmak üzere gelişmesi, ölümlülüğün işkenceleri ile öğrenilen deneyimlerde saklıdır. Sonsuza dek pasif kalan kişi için, dünyada ruhsal ve psişik gelişim mümkün değildir. Pasiflik yaşadığımız maddi düzlemde başarısızlık anlamına gelir.
Dünyaya doğan insan, uzun ve tekrarlanan yaşamlarla gelişmek zorundadır. İnsan tutkuları, varlığının derinlerinde ekilen tohumun meyve vermesini sağlayan dünyaya tekabül eder. Sessizliğin sesinin söylediği gibi; “İnsan hayatının azabından ve onun siyah bulutlarından kanatlı alevler yükseldi, alevler arındı ve Karmik Göz’e doğru süzüldü, en sonunda da Yol’un üç giysisinin yücelttiği kumaşı dokudu.”
Bencilce bir korkudan kaynaklanan eylemsizlik ancak kötü meyveler verecektir. Bencilliğe düşkün kişi hiçbir amaç için yaşamaz. Hayatta yapmak üzere geldiği işi yapmayan kişi boşuna yaşamaktadır.
“Ailenle ve akrabalarınla hayatın çarkını izle, arkadaşlarınla ve düşmanınla ise görev çarkını izle ve zihnini zevke de acıya kapat. İçinde eylem de eylemsizlik de kendine yer bulabilir. Bedenin sarsılsa da zihnin sakin, ruhun bir dağ gölü kadar duru kalsın.”
Sarah F. GORDON
Çeviren: Işık UÇKUN
Kaynak: theosociety.org
Ayrıca Bkz: Ouroboros
.