-Uyanmak kademe kademe gerçekleşen bir olaydır. Ve bir çok götürüsü olur haliyle. Ancak götürüleri zaten ihtiyacımız olmayan şeylerdir..Yalnızlık kavramı ise henüz uyanmamış zihinlerin bir illuzyonudur. Kimsenin sizi anlamıyor olması yalnızlık değildir mesela. Farkındalığınız artmadan önce de sizi kimse anlamıyordu zaten, ki anlamıyorlar diye de kabahatli değildirler, zamanları gelmemiştir henüz o kadar.
-Uyanmaya başlayan insan ilk başlarda bazı hatalara düşer; uyuyanlara acımak ve başkalarını da uyandırmaya çalışmak gibi. Oysa herkesin uyanma şekli ve zamanı kendisine mahfuzdur. Bizler ancak tohumları eker ve işi zamana havale ederiz.
-Aydınlanmış zihin, olan biten her şeyin devasa ve bilinçli bir düzenin bir parçası olduğunu, evrende iyi, kötü, doğru veya yanlış diye kavramlar olmadığını anlar. Tabi ki bu noktaya gelene kadar bazı acılar çekeriz ama inanınız bana aslına bakacak olursak acı diye de bir şey de yoktur. Egomuz ve bağımlılıklarımız artı sistem ve toplum tarafından şartlandırılmışlıklarımızın oluşturduğu beklentilerimizdir bize acı zannını yaşatan..
-Kavrayış kapasitesi artan zihin evrenle bir bütün olduğunu deneyimlemeye başlar zamanla. Mesafelerin hiç önemi kalmaz. Kendinizi tek başınıza hissettiğiniz zaman etrafınıza baktığınızda tüm evrenin şekilden şekile girmiş vaziyette size eşlik ettiğini görür hale gelirsiniz.
-Sevgi kelimesinin aslında kör bir bağımlılık, Aşk kelimesinin ise saplantılı bir tutku ve her ikisinin de hormonal kaynaklı olduğunu farkedersiniz mesela. Bu iki tehlikeli duygu hali bizleri sahiplenmeye yönlendirir ki asıl facia burada başlar.
Geriye tek bir mutlak duygu kalır; kavrayışın yarattığı "Şefkat". Ve şefkat; her şeyin "bilmesek de, anlamasak da" bir sebebi olduğunu deneyimlemeye başlamış olduğumuzdan dolayıdır ki hiç bir şey için acı çekmez üzülmez ve olan biten her şeyi ayırd etmeksizin kucaklar ve hayatla uyum içerisinde akar hale gelmemizi sağlar. Bu hal insanda huzur'u oluşturur ve ardından neş'e gelir doğal olarak...
-Not:
Bu deneme yazısı bir soruya cevaben yazılmış olduğundan ağırlık noktaları alışıldık sıralamalarda değildir.
-Soru:
"Şamil Bey merhaba, uyanmakla ilgili yazınız için soruyorum, uyanmak her zaman eğlenceli mi olur, yalnızlık ve acı da getirmez mi bazen. Ben neden böyle hissediyorum?..."
-Bahsi geçen yazı:
"Uykuma yatmıştım az önce..
Telefon çaldı ansızın..
Kim arayabilir ki beni bu saatte?
Sevdiceğim'miş meğer
Sayesinde iç içe bir daha ayıldım;
Uyandım zoraki ve ansızın onun sesi ile ki hatırladım ne yaman uykuda olduğumu
"Uyanmak, sizin dışınızda binlerce konuğun sarhoş olduğu bir partide ansızın ayılmak gibidir.
Partideki tek ayık insan siz olursunuz ve çevrenizdeki herkesin sarhoş olduğunu farkedersiniz.
Bu ilk adımdır.
Bu kavrayıştır.
İçinizdeki Brahma “Pekala, ben uyandım, geri kalanıma ne olacak?” diye sorduğunda artık Maya’nın oyununu farketmiş bir haldedir.
Kavradığınız yeni gerçeği, uyanmaya çalışan başkalarıyla paylaşırsınız.
Partide iki ayık insan daha çok eğlenir.
Üç ayık insanla bu daha da iyi olur.
Kendinizle başlayın.
O zaman diğerleri de değişmeye başlayacak ve bütün bir düş gerçeğe dönüşecek, o kendinden geçmiş insanların tümü ayılacaktır."
Ve her şey kendisine varacaktır.
Evet, derin derin uyuyun ve tabi ki güzel uyuyun, lakin güzel uyanmayı da biliniz ki uyandırdıklarınız da sizin sayenizde alaca mahmurluktan sıyrılabilsinler.
Hep beraber uyanabilmenin sevinci gibi bir şeydir evrenin var olmasını sağlayan.
Şimdi tekrar uykuma dönüyorum, uyandığımda daha iyi bir dünya görmeyi hakketiğimiz inancı ile..."
ŞşErkan
.