Son 20-30 yıl içerisinde bilim adamları insanın etrafında herhangi bir enerji alanı bulunmadığı tarzındaki bir inanıştan, kesinlikle böyle bir alanın varolduğu ve bunun tıbben önem taşıdığı yönündeki bir inanca doğru eğilim gösterdiler. Artık doktorlar biyoenerjik alan ölçümlemelerine dayalı yöntemlerle belli tedaviler konusunda kararlar bile alıyorlar.
Ölçümlenebilien ilk insan enerjisi kalbin etrafında saptanan enerji alanıdır. Yüzyıl kadar önce bu konuda yapılan araştırmalar elektrokadiyogramın bulunuşu ile sonuçlanmış ve bu buluşu yapan Einthoven'a çalışmaları nedeniyle 1924 yılında bir Nobel ödülü verilmiştir. 25 yıl kadar sonra Berger beynin etrafındaki enerji alanını ölçmeyi başarmış ve elektroensefalografiyi bulmuştur.
Einthoven, Berger gibi bilim adamlarının çalışmaları kalp, beyin gibi organların biyolelektrik alanlar yarattıklarını ve bu alanın ürettiği enerjinin vücuda bağlanan elektrotlar ile ölçülebildiğini kanıtlamıştır. Fiziğin temel kurallarından biri olan Amper kanununa göre, akım teller ya da yaşayan organizmalar gibi elektrik kondüktörleri arasında aktığı zaman, bu sistem etrafında bir magnetik alan yaratır.
Yaşayan organizmalar doğal elektrik kondüktörleri oldukları için, fiziğin kuralları kalp, kaslar, beyin gibi organların oluşturdukları sistemler için de geçerlidir. Bu organların etraflarında oluşan alanlara biyomagnetik alanlar denir. Kalbin biyomagnetik alanı ilk kez 1963 yılında Syracuse'da etrafına ikişer milyon kez tel sarılmış olan çubuklarla ölçülmüştür.
Bu araştırma ile neredeyse eş zamanlı olarak Brian Josephson Cambridge'de kendisine sonradan Nobel ödülü kazandıran bir buluş gerçekleştirilmiştir. Josephson’un biyomagnetizm konusundaki çalışmaları SQUID (Superconducting Quantum Interference Device ) ismi verilen bir magnetometrenin keşfine zemin hazırlamıştır. Bu magnetometreler şimdi tıp laboratuvarları tarafından insanın enerji alanının ölçümlenmesine yönelik çalışmalarda kullanılmaktadırlar.
Bio magnetik ölçümlerin, elektrodların cilt yüzeyine bağlanması ile yapılan elektro çekimlere göre, çok daha başarılı olduğunu ve daha fazla veri sağladığını unutmamak gerekir. Bunun temel nedeni, bedende bulunan farklı dokuların, değişik elektrik direnç seviyelerine sahip olmalarıdır.
Kalp, beyin gibi dokular tarafından üretilen biyomagnetik alanlar, düşük bir elektrik dirence sahiptirler ve bu nedenle beden yüzeyine bağlanan elektrotlarla yapılan ölçümler yetersiz ve yanıltıcı sonuçlar verebilir. Buna karşın, farklı dokuların magnetik geçirgenliği havasız ortamda birbiriyle aynıdır.
Esasen tüm dokular magnetik alanlara tamamen açıktırlar. Dolayısıyla, biyomagnetik ölçümler bedenin içinde olanlar konusunda bize biyoelektrik ölçümlerden çok daha fazla bilgi sağlarlar. Bedenin magnetik bir duyarlılığı olduğu ve dokuların Josephson efekti denilen tepkiyi gösterebildikleri, Milano'da bilimadamları tarafından yapılan deneylerde ortaya çıkmıştır.
.