15 Ağustos 2012 Çarşamba

The Flow / Akış

"Akış önemlidir...Mutluluğa giden yol, düşüncesizce bir hazcılıktan değil, düşünülerek girişilen zorluklardan geçer."
-New York Times Book Review

-Ön Not:
Sn. Cem Şen'in Anadolu Arifleri gurubunda Flow/Akış üzerine yapılan bir sohbet içerisindeki yorumu ile:

"Flow/Akış fikri ayrıca Hinduizm, Budhizm, Chan/Zen ve Taocu düşüncenin de temelidir. Taoizmde Wu Wei, Hinduizmde, özellikle Bhagavad Gita'da ve Patanjali'de Samyama, Hinduizmden Budhisme geçen Jhana ve yeni terimiyle Dhyana ve en son da Çincesi Chan, Japoncasi Zen hep aynı durum anlatılıyor.

Akışta önce ya da sonra yok. Tek bir zamansız hareket var. Siz heykeltraşsınız sanırım, değil mi? Eğer yanlış bilmiyorsam mesleğinizi, bazen bir sanat eseri yaratırken kendinizi kaybediyorsunuzdur... Hatta eser üzerinde çalışırken öyle tuhaf bir şey olur ki, eser birden bire sizin kurguladığınızdan farklı bir biçim almaya başlar, adeta heykel kendi kendini oyuyor, müzik kendi kendini yapıyor, kitap kendi kendini yazıyor gibi olur. Dolayısıyla burada zaman yoktur, önce ve sonra yoktur. Akış, asla önce ve sonrayı barındırmaz, tek zamanlıdır; ve o zaman geçmiş ve gelecek diye birbirinden ayrılabilecek bir aralık taşımaz. İnsanların geçmişi gelecekten ayırmak için kullandıkları "şimdi" tanımı, tek zamanı anlatan öncesiz ve sonrasız, dünsüz ve yarınsız bir zamana dönüşür akış halinde."

                                                                     
Müzik alanından birkaç cümle:
“Öyle gerçek dışı bir duruş ki, ellerim benliğimi reddediyor sanki ve bağımsız hareket ediyorlar. Ben ise sadece müziğin akışını gözlemleyebiliyorum, hangi sakinleştirici bir şeyler içmişim gibi”

Şair’in notlarından:
“Hiçbir yerin ortasına açılan bir kapıyı açmak gibi bir şey. Oraya gitmek durumundayım ve devamında içinde kayboluyorum. Bildiğimiz hiçbir dış dünya kuralı orada çalışmıyor, yerçekimi bile yok.”

Artistik patinaj dalında olimpiyat sporcusu:
“Her şeyin yolunda olduğunu hissediyorum, sadece otomatik pilota devretmiş gibiyim. Hiç düşünmüyorum, müziğe kendimi teslim ediyorum ve oluyor.”

Bir CEO’nun anlatımı:
“Her zaman başarılı olmak istedim. Benim başarı tanımım dünyaya bir şeyle kazandırmak ve bunu gerçekleştirirken de mutlu olmak.”


-Giriş:

Yıllardan beri mutluluk konusunda araştırmalar yapan ve kitaplar yazan Chicago Üniversitesi Psikoloji bölümü kurucusu Mihaly Csikszentmihalyi, insanların, yemek yerken, konuşurken, topluluk içine girdiklerinde, sevişirken, hobileriyle uğraşırken, spor yaparken veya sinemaya gittiklerinde mutlu olduklarını görmüş.

Beden temizliği yaparken ya da televizyon izlerken nötr duygular yaşıyoruz diyen bilim adamına göre, mutluluk duygularını uyandıran etkinlikler dışında, yine hoşa giden ve mutluluğa çok yakın bir duyguyu uyandıran etkinlikler söz konusu.

Csikszentmihalyi, "flow" kavramı ile, insanın bir etkinliğe kendisini tamamen kaptırarak vakit geçirmesini açıklamaya çalışıyor. Flow, yaşadığımız zaman, duygularımız, isteklerimiz ve düşüncelerimiz o anla uyumludur.

Yerine getirdiğimiz etkinlikler sırasında ne geçen zaman ne de kendimizin önemi vardır ve etkinlik zahmetsizce gerçekleşiverir. Psikolog, ayrıntılı analizler sonucunda çalışmanın, hobilerin, spor etkinliklerinin, dost çevremizin vs flow yaratabileceğini keşfetmiş.


-The Flow / Akış

Macar asıllı Mihaly Csikszentmihalyi, bugün psikoloji alanında mutluluk ve yaratıcılık konularındaki en önemli araştırmacılardan biri olarak kabul edilmektir. Kendisi yapmış olduğu bir konuşmada, çocukluk döneminin ikinci dünya savaşı sonrasına gelmesiyle de paralel olarak, işlerini, evlerini, güvenlerini yitirmiş insanlar için hayatı yaşamaya ne değer kılar sorusu üzerinde çok düşündüğünü ve sonrasında da biraz da tesadüf eseri bu soruya yanıt ararken psikolojide karar kıldığını anlatır.

Mihaly Csikszentmihalyi’nin çalışma odağı, günlük yaşam içinde kişilerin kendilerini gerçekten mutlu hissettikleri anlar olmuştur. Yaratıcı insanlarla çalışırken, onların yaratma anlarındaki duygu durumlarını tanımlamak üzerine çalışmıştır. Flow (Akış) ve Creativity (Yaratıcılık) adlı kitaplarında bu konuları işlemiştir.

Farklı alanlarda yaratıcı olan kişilerle yapılan görüşmeler ve onların yaratıcılık anlarında neler yaşadıklarını/ yaşamadıklarını anlatmaları, Mihaly Csikszentmihalyi’nin çalışmalarının temelini oluşturmaktadır.

Her yıl, iyi görünme, zengin olma ya da özgüven geliştirme yollarını anlatan yüzlerce kitabın yayımlandığını görüyoruz. Bu kendini geliştirme kitapları, kısa vadede okura yardımcı olabilse de, büyük olasılıkla doyurucu sonuçlar vermiyor, çünkü yaşam niteliğini arttırmak için fazla bir şey yapmıyor. Peki insanların yaşamaktan zevk almaları için gereken nedir? Yaşamı değerli kılan içsel yaşantılar nelerdir?

Mihaly Csikszentmihalyi, yirmi yılı aşkın bir süredir "üst düzey yaşantı" durumlarını, yani insanların yoğunlaştıkları ve yaptıkları işten derin bir zevk aldıklarını bildirdikleri zamanları araştırmaktadır. Bu araştırmalar, yaşantıyı gerçek anlamda doyurucu yapan şeyin, akış adı verilen bir bilinç durumu olduğunu ortaya çıkarmıştır; akış, insanın dikkatini odakladığı bir etkinlikte kendini kaybetmesine neden olan bir yoğunlaşmadır. Herkes zaman zaman akış yaşar ve akışın özelliklerini bilir: Akış durumunda insanlar güçlüdürler, dikkatlidirler, çaba harcamaksızın durumun denetimini ellerinde tuttuklarını ve yeteneklerinin doruğunda olduklarını hissederler. Zaman duygusu da, duygusal sorunları da ortadan kalkmıştır; sanki ve nefes kesici bir aşkınlık duygusu yaşarlar. Akış: Üst Düzey Yaşantının Psikolojisi, kendimize zorluklar belirleyerek, yani yeteneklerimize göre fazlasıyla zor ya da fazlasıyla kolay olmayan görevler seçerek, bu zevk veren durumu şansa bırakmaksızın nasıl denetleyebileceğimizi anlatıyor. Böyle hedeflerimiz olduğunda, bilince giren bilgiyi denetler ve böylece yaşamlarımızın niteliğini yükseltiriz.

Akışın, önümüzdeki on yılda en üretken psikolojik araştırma alanlarından biri olması beklenmektedir. Akış: Üst Düzey Yaşantının Psikolojisi, bu dikkate değer konuya ideal bir giriş yapıyor ve okurlarını günlük yaşamın gerçek zenginliğini keşfetmeye götürüyor.

Psikolog Mihály Csíkszentmihályi bu terimi 1975’de ilk kullanan kişi. Bu konuda yazdığı kitabin ismi de “Akış / The Flow” . İncelediği vak’alar akarkenki durumlarını “bir nehir içinde akmak gibi bir duygu” diye tanımlayınca, bu ruh haline “Akış (Flow)” terimini uygun görmüş.

Araştırma büyük oranda “Tecrübe Örnekleme Metodu” adını verdikleri son derece basit bir yönteme dayanıyor: Araştırmaya katılan kişilerin, günlük hayatlarına devam ederken, rastgele zamanlarda çalan saatler yardımıyla anlık olarak neyle ilgilendiklerini ve nasıl hissettiklerini kaydetmeleri üzerine kurulu bir sistem oluşturuluyor. Sonra bu bilgiler toplanarak istatistiksel yorumu yapılıyor.

Araştırmaya katılanlar arasında her türlü insan var; sanatçılar, sporcular, cerrahlar, koro elemanları, köyünde yaşayan sürü çobanları... Ortak noktalar ortaya çıktıkça, ilk dikkat çeken şey insanların genellikle hiçbir şey yapmadıkları zaman mutsuz oldukları, mutlu oldukları zamanlarda ise genellikle aktif olarak bir şeyler yapıyor oldukları. Şaşırtıcı bir gerçek de, onları mutlu edenin ne olduğunu kendilerinin de pek bilmiyor oldukları gerçeği.

Binlerce kişiden toplanan veriler değerlendirildikçe, “mutluluk”un dış etmenlere bağlı olarak ortaya çıkabilen ve aslında ikinci planda kalan bir kavram olduğu, ‘hayattan tatmin alma’nın daha öznel katılımlı farklı bir kavram çevresinde yapılandığı ortaya çıkıyor. Csikszentmihalyi bu kavrama, katılımcıların yaşadıkları bu tecrübeyi anlatırken sık sık başvurdukları bir metafora gönderme yaparak “Akış” adını vermiş.

Şimdi bir düşünün, hayatınızda kendinizden geçerek yaptığınız bir şeyler var mı? Bir yamaçtan aşağı kaymak, bir koroda şarkı söylemek, dans etmek, briç oynamak ya da kitap okumak olabilir. Akışı bir dağa tırmanırken, karmaşık bir cerrahi operasyon gerçekleştirirken veya dini bir ayin yaparken yaşayabilirsiniz. Hatta bir arkadaşınızla sohbet sırasında ya da bir bebekle oynarken bile Akış ortaya çıkabilir.

Akışı yaşayan herkes bunu tam olarak aynı kelimelerle ifade etmiyor. Kimi için bu “kendinden geçme duygusu”, kimine göre “coşku” ya da “uçmak”... Adı ne olursa olsun, tüm dünyada birbiriyle tamamen ilgisiz konulardaki eylemler sırasında insanların yaşadığı bu tecrübelerin ortak bazı noktaları var. En basitinden Akış, insanın farkındalığında ikilem ve çatışmaya yer bırakmıyor.

Belki en önemli tarafı, Akış yaşayan insanlar, sıkıcı günlük rutinin dışına çıkarak hayatı tatmin edici bulmalarını sağlayan bir uğraşa sahip durumdalar. Diğer bir deyişle, hayatları onlar için anlamlı ve yaşamaya değer. Araştırmayı bu kadar anlamlı kılan da, tatmin edici bir hayata sahip olmak hakkında son derece net ve kullanılabilir bir tabloyu gözler önüne sermesi.




 Şimdi Akış sırasında yaşanan ortak noktalara bir göz atalım. Her biri tüm örneklerde mutlaka karşımıza çıkmasa da, Akışın temel prensiplerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1. İçinde bulunulan eylemin çok net tanımlanmış hedefleri ve kuralları olmalı. Belirsizlik katılımda isteksizliğe neden oluyor. Yetenek ve deneyimlerin ile elde edebileceğin hedefler olması önemli ama bir tutam da “zorluk / meydan okuma” içermesi gerekiyor

2. Eylem konsantrasyon ve odaklanma içermeli. Dar bir alana yönelmiş yüksek konsantrasyon, kişinin aktiviteye derinlemesine dalmasını ve tüm varlığıyla katılmasını mümkün kılıyor.

3. Eylem sırasında özfarkındalık zayıflaması hatta yitirilmesi, genellikle yerini eylemle ve çevreyle birlik duygusu alıyor.

4. Zaman algısı yitirilmesi veya bozulması. Eylem sırasında geçen zaman olduğundan daha uzun ya da daha kısa algılanabiliyor. Kişisel zaman deneyiminin değişme uğraması olgusu ortaya çıkıyor

5. Aktivitenin yapısında doğrudan ve anında geribildirim oluşumu. Olumlu ve olumsuz sonuçların hemen gözlemlenebilmesi ve açık olması, anında tepki verebilmeyi sağlıyor ve eylem sırasında başarı ve başarısızlıklarımızdan ders çıkararak, gerekiyor ise akışımıza çeki düzen verilmesi.

6. Kişinin becerisi ile eylemin zorluğu arasında denge var. Bu denge kişinin mücadeleye devam etmesini sağlıyor. Yani çiğneyebileceğin lokma ısırmak gibi.

7. Kişi eylem üzerinde bir kontrol duygusuna sahip, yani sonuçların kendi elinde olduğuna inanıyor. Kumar örneğinde olduğu gibi, bu kontrol duygusu her zaman gerçeği yansıtmayabiliyor.

8. Aktivite kendi ödülünü taşıyor. Dolayısıyla katılım çaba gerektirmiyor, kendiliğinden kişiyi içine çekiyor. Bu bu nedenle kişi kendini çaba harcıyormuş gibi hissetmiyor.

9. Kişiler kendilerini eyleme kaptırıyorlar ve farkındalık tamamen eyleme odaklanıyor, öyle ki kişi eylemle bütünleşiyor; bazı meditasyon tekniklerinde “eylemin kendisi haline gelmek” gibi.

10.Kişi yemek, içmek, yorulmak gibi temel ihtiyaçlarını eylem sürecinde unutuyor.

Tüm dünya genelinde Dominik’deki rahiplerden, Himalaya’lardaki çobanlara kadar eğitim ve kültür farklı gözetmeden yapılan 8.000’i aşkın kişiyi kapsayan çalışmalar sonucunda; “akış” halinde denebilmesi için bir kişinin nasıl hissettiğini tanımlayan yedi unsur şöyle olmuştur:

1. Tamamen yapılan işe odaklanmak ve yüksek konsantrasyon

2. Günlük gerçekliğin dışında yaratıcı olmanın uyuşturucu etkisini hissetmek

3. Ne yapılması gerektiğini çok iyi bilmek- kendi içinde net olmak

4. İşin yapılması için gereken becerilere sahip olmak

5. Dinginlik içinde olmak- hiçbir endişe, kaygı taşımamak

6. Zamansızlık- sadece anın içinde olmak geçmiş ve gelecek zamanı düşünmemek

7. Yaratılan işin kendisini ödül olarak görmek- içsel motivasyon

Bu maddelerden yeterli miktarı bir araya geldiğinde, benlik duygusu kayboluyor. Kişi eylemle, çevredeki ortamla ya da eylemi birlikte gerçekleştirdiği ekip arkadaşlarıyla “bir olma” duygusunu yaşıyor. Eylemle ilgisi olmayan her şey, çevredeki ilgisiz kişiler ve nesneler, geçmişten taşınan sıkıntılar, gelecek kaygısı, her şey siliniyor. Bu sonuca ulaşmakta benlik duygusunun ortadan kalkmış olmasının ne kadar önemli olduğu açık. Eylem tamamlandığında, benlik duygusu daha da güçlenmiş olarak geri dönüyor.

Csikszentmihalyi’nin yaptığı çalışmalar sonrasında “Akış” hali ve diğer duygu durumları grafikte gösterildiği gibi işin zorluk algısı ve kişinin ilgili becerilerinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Her kişinin beceri ve zorluk olarak değerlendirildiğinde kendi orta noktası bulunmaktadır ve kişiye özel bu orta noktadan hareketle sahip olunan beceriler ve zorluk algısı ne ölçüde akış sağlayabilecek ve yaratıcıkla sonuçlanabilecek söylenebilmektedir.

Canlanma aşamasındaki bir duygudan söz ediyorsak, algılanan zorluğun derecesinin çok yüksek bununla birlikte sahip olunan becerilerin de biraz yetersiz kaldığını görebiliriz. Akış halinin komşu alanı bize şu mesajı vermektedir; yeni beceriler kazanmak, sahip olan becerileri geliştirmek, güvenlik çemberini biraz zorlamak ve öğrenme sürecinde ilerlemek akış haline de beraberinde getirecektir. Becerilerin artması, algılanan zorluk derecesini de düşürecektir…

Kontrol alanına baktığımızda sahip olunan/ sergilenebilecek becerilerin algılanan zorluk düzeyinin üzerinde olduğu için, her şey kontrol altında tadının, akışa geçmeyi ertelediğini görebiliriz. İşin içine biraz daha zorluk katmak, eksik olan heyacanı ve akışı sağlayacaktır.

Sonuç: Becerilerimizi ve algıladığımız zorluğu tanımlamak, hangi alanda akış yaşamak istediğimizle bağlantılı olarak ilk adım olacaktır.

Kavramın oluşum süreci: Akışın İçindeki Mutluluk

Profesör Mihaly Csikszentmihalyi’nin kardeşi emeklidir ve hobisi mineraller ile ilgilenmektir. Bir gün eline bir kristal alır ve kahvaltıdan hemen sonra mikroskobunun başına geçerek bunu incelemeye başlar. Bir süre sonra, kristalin içini görmekte zorlandığını fark eder ve “herhalde güneşi bir bulut kapattı” diyerek gökyüzüne bakar ve akşam olduğunu, güneşin batmış olduğunu görür. Profesörün kardeşi için zaman durmuştur.

Peki zaman sizin için ne zaman durur? Ne zaman kendinizi gerçekten yapmak istediğiniz şeyi yaparken bulursunuz? Ne zaman bu anın hiç bir şekilde bitmemesini istersiniz? Böyle bir an sizin için en mutlu olduğunuz an olarak tanımlanabilir mi? Ne yaparken bunu hissedersiniz; çok sevdiğiniz bir konuda çalışırken, futbol oynarken ya da çok sevdiğiniz bir sporu yaparken, çocuğunuzla boğuşup oynarken, dua ederken, mutfakta en iyi yaptığınız yemeği hazırlarken? Her birimiz için bu an farklı bir faaliyet yaptığımız sırada yaşadığımız an olabilir.

Bir insanın yerinden hiç kalmadan koca bir günü, bir mikroskobun başında geçirmesi şaşırtıcı sayılabilir. Sizin de başınıza gelmiş olabilir; uzun süre bir şeyle uğraşmış olmanıza rağmen zamanın nasıl geçtiğini anlamamışsınızdır.

Csikszentmihalyi, dans etmekten kaya tırmanışına müzik yapmaktan satranç oynamaya kadar, çeşitli, insanların kendilerini akış içinde mutlu hissettikleri, zamanın nasıl geçtiğini anlamadıkları, heyecan verici faaliyetlerde bulunan binlerce insanı incelemiştir. “Bu aktivitelerde heyecan veren nedir?” diye merak ettiğinde aşağıdaki cevapları almıştır: Yepyeni bir şey tasarlama, yepyeni bir şey keşfetme, yeni yerler keşfetme, yeni bir şey öğrenme ya da yeni bir şey öğrenme.

Buradan hepimiz için ışık veren bir cevap yükseliyor. Mutluluk sahip olmakla değil, bir şey yapmakla ilgili. Bizim sevdiğimiz, merak ettiğimiz, kalbimizin onun için çarptığı bir şey yapmakla ilgili. Diğer bir deyişle mal, mülk edinmek bize onlara ilk sahip olduğumuz anda bir mutluluk veriyor; hedefimize ulaşmış oluyoruz; ancak sonra onlara alışıyoruz. Ancak eylemler öyle değil. Bize heyecan veren, bizi zorlayan ve gerçekten yapmaktan hoşlandığımız eylemlerle uğraşıyorsak onlar bizim için bu özelliklerini korudukları sürece mutlu oluyoruz.

Mihaly Csikszentmihalyi “akış”ı şöyle tanımlıyor: “Akış: En yüksek düzeyde içsel güdülenmenin gerçekleştiği durumdur. Ruh ve bedenin birlikte oluşturduğu, zaman ve mekan algılamasının bulanıklaştığı, sonunda çok özel bir şeyler olduğu duygusunun yerleştiği, harmoni içinde bir yaşam anıdır.” Bu tanımlamaya bir ekleme daha yapılabilir. Her akış anında insanın bir faaliyet yapması söz konusudur ve bu faaliyetin sonucunda insan bir şeyler üretir. Ürünler çok değişik olabilir: Çocuğuyla ilgilenmiş olmak, bir dağa çıkmak, bir elektronik devre tasarlamak, bir sunum yapmak. Ama faaliyetin sonunda bir üretim vardır. Sahip olmakla, faaliyet arasındaki en temel fark da budur. Sahip olmak bir şey üretmezken, faaliyetlerimiz bir şeyler üretir. Bizi de aslında mutlu yapan, faaliyetimiz ve sonucunda bir şey üretmektir.

Hangi faaliyetleri yapmak bizi mutlu ediyor? Yapmayı sevdiğimiz faaliyetler, ancak çok önemli bir kriter daha var: “Bizim beceri düzeyimizi belirli ölçüde zorlayan faaliyetler.” Yani herhangi bir eylemi yapmak bizim için çok kolaysa bu bizi mutlu etmiyor. Eğer söz konusu faaliyet, bizim becerilerimizi çok aşıyorsa çok zor bir faaliyetse, onunla uğraşmak bize başarısızlık hissi veriyor; böyle bir faaliyet bizi üzüyor.

Öyleyse mutlu olmak için ihtiyaç duyduğumuz, bizi belirli ölçüde zorlayacak faaliyetler bulmak.

Kitabın Arka Kapağından :

'' 'Akış' bize, kendimizi daha iyi hissetmemizin ve daha iyi işlev görmemizin en doğru yolunun kendi içimize bakmak olduğunu anımsatıyor. Esinleyici ve okumaya değer bir kitap.''
Delia O'Hara, Chicago Sun-Times

''Akış, insan doğası hakkında, bütün insanların yaşam deneyimlerini gerçekten aydınlatan bir dizi bilimsel buluşu belgeliyor. Mihaly Csikszentmihalyi, etkileyici ve yol gösterici bir kitap yazmıi''
Howard Gardner

''Kişinin kend için olduğu kadar toplum için de, zevkle duygusal ve bir o kadar da entellektüel bağlılığın, tutkulu ve etkili bir savunması.''
Booklist

''İnsanların neyi güdülediğini yeniden ele alıyor''
Newsweek

''Bugünlerde psikoloji, felsefe ve insanlığın bu denli sanatsal ve keyifli bir biçimde bir araya getirildiği bir kitap bulmak kolay değil. Csikszentmihalyi, yanıtsız gibi görünen 'mutluluk nedir?' sorusunu, yapıtında, incelikle ama güzel okunan bir biçimde ele almış... baştan çıkarıcı bir kitap.''
Jerome L. Singer

Ayrıca Bkz: http://www.ted.com/talks/lang/tr/mihaly_csikszentmihalyi_on_flow.html


Çeşitli Kaynaklardan Derlenmiş ve Düzenlenmiştir