Batı Afrika'da Mali Cumhuriyeti'nde yaşayan Dogon halkı, Sirius yıldızının dönüşü hakkında çok ilginç bir mitolojik inanca sahiptir. Günümüzde Mali Cumhuriyeti'nde birkaç yüz bin Dogon yaşamaktadır ve bu kabile halkı üzerinde antropologlar, 1930 yılından beri yoğun incelemeler yapmaktadırlar. Dogonların bazı mitolojik esasları, Eski Mısır uygarlığına ait hikâyeleri anımsatmaktadır. Bu nedenle de bazı antropologlar, Dogon kültürü ile Eski Mısır uygarlığı arasında bir bağlantı olduğu kanısındadırlar.
Sirius yıldızı, eski çağ toplumlarına kesinlikle yabancı olmayan bir yıldızdır. Eski uygarlıklar tarafından bilinen ve tapınılan gökteki parlak yıldızlardan birisidir (Parlak olmasının nedeni, bize olan uzaklığının 8.6 ışık yılı -yani en yakın yıldızlardan birisi- olmasıdır.) Eski Mısır üzerinde şafak vakti ortaya çıkması, meydana gelmesi olası Nil taşkınlarının habercisiydi.
Fransız antropologları Marcel Griaule ve Germaine Dieterlen, 1946-50 yılları arasında Dogonlar'la birlikte yaşadıktan sonra, dört başrahipten aldıkları astronomik bilgileri Bir Sudanlı Sirius Sistemi adlı makalede toplamışlardı. Bu makaleyi değerlendiren ve büyük önem veren İngiliz yazarı Robert Temple, yazdığı Sirius Gizemi adlı kitabında ilginç iddialar ortaya atmıştır.
Bilim öncesi çağ yaşayan toplumların tersine, Dogonlar gezegenlerin (tıpkı yerküresi gibi) kendi eksenleri çevresinde döndüklerine aynı anda da Güneş çevresinde döndüklerine inanmaktadırlar. Ayrıca Dogon halkı, Jupiter'in dört tane uydusu olduğuna ve Satürn'ün çevresinde yüzük biçiminde bir halka bulunduğuna da inanmaktadırlar. Hatta daha ötesi; Dogonlar Sirius yörüngesinde 50 yılda bir devrini tamamlayarak dönen karanlık ve görünmeyen eş bir yıldızın var olduğunu ileri sürmektedirler (Temple'ye göre bu eş yıldızın yörüngesi elips biçimindedir). Dogonlar Sirius'un bu eşinin çok küçük ve çok ağır bir yıldız olduğuna ve yeryüzünde bulunmayan "sagala" adını verdikleri bir metalden oluştuğuna da inanırlar.
Carl Sagan, Broca'nın Beyni adlı kitabında bu satırlara ilk göz atışta, Dogonların Sirius öyküsü'nün, insanın geçmişte ileri düzeyde bir dünya dışı uygarlıkla temasını içermeye, en iyi aday olabilecek bir kanıt olarak göründüğünü yazar. Sagan, Sirius yıldız sistemi ile ilgili olarak şu bilgileri verir:
Çok ilginç olan bir gerçek, Sirius A'nın çok karanlık bir eşi olması ve Sirius B olarak tanınan bu eş yıldızın, onun çevresinde her (50.04 + 0.09) yılda elips biçiminde bir yörünge çizerek dönmekte olmasıdır. Sirius B yıldızı, modern astrofizikçiler tarafından, sönmüş bir yıldız, bir "beyaz cüce" olarak keşfedilen ilk örnektir. Sirius B yıldızının maddesi, yeryüzünde bulunmayan ve relativistik bozulmaya uğramış bulunan bir maddedir. Bu madde içinde elektronlar, atom çekirdekleri çevresinde dönerek dışarıya fırlamamaktadır. Bu nedenle, büyük olasılıkla, onun maddesinin metalik bir madde olabileceği söylenebilir. Sirius A yıldızının, "Köpek burcunun köpeği" olarak tanınmasından beri Sirius B yıldızı, onun "yavrusu" olarak bilinmektedir...
Günümüzde kitapları en çok okunan bilim yazarlarından Isaac Asimov da, Patlayan Güneşler adlı kitabında Sirius yıldızının kütlesine değinmektedir:
...Gökbilimciler Sirius B'nin çekim gücünden onun kütlesinin Güneş'imizin kütlesinin 1.05 katı olduğunu hesaplamışlardı. Ve bu kocaman kütle, Dünya'mızın boyutlarındaki küçük bir hacim içinde sıkışmış olarak bulunuyordu. Dünya'nın ortalama yoğunluğu (kuşkusuz tüm gezegenimizi homojen bir kütle olarak düşünürsek), her metre kübü yaklaşık 5500 kg olarak bulunur. Oysa, Sirius B'nin yoğunluğu bunun 530.000 katı olarak hesaplanmaktadır. Bu durumda, Sirius B'nin bir metre kübünün ortalama yoğunluğu yaklaşık 3 milyar kg'dır. Bunu gözle görülen bir örnekle açıklamayı istersek sözgelişi bir Amerikan madeni 25 cent'i, Sirius B'yi oluşturan maddelerden yapılmış olsaydı böyle bir paranın ağırlığı 1.9 ton kadar olacaktı.
Sagan'n ve Asimov'un bu satırlarını okuduktan sonra insan, elinde olmaksızın, bu konunun biraz daha derinlerine inmek istiyor. Her şeyden önce de, Sirius B'nin ne zaman saptanabilmiş olduğunu merak ediyor. Bu konuda Asimov, şu bilgileri aktarıyor:
İlk kez bir yıldızın gerçek uzaklğını hesaplayan gökbilimci olan Friedrich Bessel, 1844 yılında Sirius'un devinimini inceliyordu. Normalde yıldızlar kendine özgü devinimlerini yaparken pek ağır düz bir hat üzerinde hareket ederler. Oysa, Bessel'in Sirius yıldızında saptamış olduğu, dalgalı bir devinimdi. Bessel, bu tuhaf durum üzerinde kafa yordu ve yıldızı dikkati çekecek kadar yolundan uzaklaştırabilen şeyin ancak bir başka yıldız olabileceği sonucuna vardı. Ancak Bessel bu arkadaş yıldızı görememişti.
Daha sonra 1862 yılında Amerikalı gökbilimci Alvan G. Clark yeni teleskobunu test ederken Sirius'un yakınındaki sönük ışığın içinde bir parıldayışın gerçekleştiğine dikkat etti. Başlangıçta bunu teleskobunda bir defo sandı. Ama gökbilimcinin sonraki incelemeleri, sönük bir yıldızı görmekte olduğunu ortaya koydu.
Robert Temple'nin de sorduğu gibi insan, "Acaba Dogonlar bu yüksek bilgiyi nasıl ve nereden elde etmişlerdir?" diye sormadan edemiyor. Dogonlara bu bilgiyi Temple'nin ileri sürdüğü gibi; Sirius sisteminden gelen ve "Nommolar" olarak adlandırılan "yüzer-gezer varlıklar" bırakmış olabilir mi? (Temple bu ziyareti 5000 ile 3000 yıl önceye koyar.) Ya da dünya dışı varsayıma alternatif olabilecek başka bir varsayım ileri sürülebilir mi?
Eski majik dinler üzerinde araştırmalarda bulunan ve Dogonların Eski Mısır kültüründen etkilenmiş olabileceğini düşünen Murry Hope, olgun bir Mısır kültürünün aniden ortaya çıkışı ve erken dönem Mısırlılar'ın, Sirius'a gösterdiği yoğun ilgi konusunda, aynı ölçüde dikkate değer başka açıklamalar bulmaktadır. Araştırıcıya göre; bu erken dönemden elimize ulaşan bilgiler ışığında, bir Sirius etkisi olduğu tartışılmayacak derecede açıktır. Ancak bu bölgelerdeki yerli halklar "uzaylılarla bizzat temasa mı geçtiler, yoksa bu bilgileri, gene yeryüzündeki teknolojik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş başka uygarlıklardan mı aktardılar" işte bu nokta tartışılabilir."
Ne var ki, Hope'nin yeryüzünde teknolojik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş dediği uygarlıktan kastetdiği efsanevi "Atlantis uygarlığı"dır. Hope kitabında kişisel görüşünü şu cümlelerle aktarır:
Benim görüşüm, gezegenimizin uzak tarihinde bir Sirius bağlantısının gerçekleşmiş olduğu yönünde. Ancak bu bağlantının Atlantis uygarlığının oluşum dönemine rastladığı fikrindeyim. Yani, uzaylılar kozmolojik bilgilerini Atlantisli alimlere aktarmışlardı. Atlantislilerin Terazi, Başak ya da Aslan astrolojik çağlarında uzak galaksilere yolculuklar yaptıklarını öne süren psişiklere, üzülerek katılamıyorum. Ancak, bazı "uzaylı gezginler" vasıtasıyla bu konularda bilgilendirilmiş olabilirler. Bu gezginler daha sonra Dünya'dan ayrılmış olmalılar. Öğrencilere de bu bilgileri, en iyi bildikleri yollarla diğerlerine aktarmak kalmıştır.
Peki bu astronomik bilgiler Dogonlara Avrupalılar tarafından öğretilmiş olabilir mi? Her ne kadar Temple, 1931 yılına kadar Dogonların Avrupalılar tarafından ziyaret edilmediğini söylüyor olsa da Carl Sagan, çağımızın başlarında bir Fransız'ın Batı Afrika'yı ziyaret ederek, Sirius yıldızı hakkındaki görüşlerini, Dogon halkına anlatmış olabileceğini düşünmektedir. Bu Fransız; bir misyoner, bir maceracı ya da bir antropolog olabilir -bu kişilerin pek çoğu hevesli amatör gökbilimcilerdir. Dogonlar da böylece, ondan bu bilgileri edinmiş olabilirler. Bu bilgileri özümseyen Dogon halkı, ritüel törenlerinde kullanmış olabilirler. Zira yakın geçmişte Arizona'da, Yeni Gine'de bunun örnekleri var olup, taş çağı insanlarının mitolojilerine yeni hikayeler, şarkılar ve bilgiler girerek, hızla özümsenebilmektedir. Bu tip özümsemeler, eğer konu halkın ilgisini çekebilecek kadar ilginç olursa, çok hızlı gerçekleşebilmektedir. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı'nda (1914-1918) bir çok Dogon'un Fransız ordusuna hizmet ettiği de bilinmektedir. Bunlardan bazıları topraklarına geri döndüklerinde, yerli halk öykülerine renkli motifler katabilirlerdi.
Dogon inanışlarını gözden geçirdiğimizde; Dogonların Jupiter'in dört tane uydusu olduğuna ve Satürn'ün güneş sisteminin en uzak gezegeni olduğuna inandıklarını görürüz. Halbuki günümüz astronomik gerçeklerine göre; Jupiter'in 16 uydusu bulunduğu gibi, Satürn de Güneş sistemimiz içersindeki en uzak gezegen değildir. Ayrıca Dogonlar, 1977'de keşfedilen Uranüs ve halkalarına ise hiç değinmezler. Bu durum, Dogonlar'ın elde ettikleri bilgileri dünya dışı bir kökenden değil, Avrupalılar'dan almış olabilecekleri tezini destekler.
Sirius gizemi üzerine birçok eleştirel makaleler yayınlanmıştır. NASA'da görevli James Oberg de Temple'nin kitabını inceleyenlerdendir. Ancak o, Temple'nin bir iddiasını doğru bulmaz. Temple, "...Bu vaha merkezi (Siwa) ve Teb, Behdet'e eşit uzaklıkta yer alırlar. Eski mısırda, yeryüzü, uzayda bir küresel cisim olarak düşünülür ve Sirius bilgisi gelecek kuşaklara aktaracak kuruluşlar dahilinde yeryüzü üzerine projeksiyonlar yapılır" diye yazmaktadır (bkz. Sirius Gizemi, s. 262). Temple'ye göre Mısır'da yapılan bu gibi kesin hesaplamalar, doğrulukla yapılan jeodezik ölçmeler sonucu bulunmuştur. Temple, Behdet'i bir harita üzerinde 31.230 doğu, 31.500 kuzey ve Teb'i 32.630 doğu, 25.700 kuzeye yerleştirir. Küresel trigonometri ile Oberg, Siwa-Behdet bacağını 612.3 km ve Teb-Behdet bacağını 654.8 km hesaplar. NASA uzay fotoğraf laboratuvarındaki hassas haritalar ise Behdet'i 31.030 kuzey, 30.280 doğu olarak gösterir ki, bu da Temple'nin Behdet'i 31.230 doğu, 31.500 kuzey olarak yerleştirmesinden bir 100 km daha uzağa götürür. Behdet, Siwa'dan 521.0 km ve % 20 sapma ile Teb'den 625.9 km uzaktadır.
Son olarak şunu da ilave edelim: 1977'de iki radyo gökbilimci teleskoplarını Sirius yıldız sistemine bir yapay radyo sinyali alabilirmiyiz diye doğrulttular. Hiç birşey algılamadılar. Sirius sistemindeki yıldızların yaşı ve enerjisinden edinilen bilgiler ışığında, bu sonuç süpriz değildi. Orada yaşamı ortaya çıkarabilecek ve geliştirebilecek hiçbir dünya benzeri gezegen mevcut olamazdı. Çünkü bir çift yıldız olan Sirius sisteminde; Sirius A, A1 sınıfı, Güneş'imizden daha sıcak ve daha genç, Sirius B ise bir beyaz cücedir. Dogonlar'ın inanışlarında kabul gören Sirius C yıldızı ise Temple'nin iddia ettiği gibi günümüzde henüz keşfedilmiş değildir.
Alıntıdır...
.