-İstihare tekniği
İstihare, iyi bir niyetle, gelecekten bilgi almaya, bilinmeyen bir şeyi öğrenmeye, niyet edilen veya girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını anlamaya, önemli bir kararı uygulamadan önce ilahî makamlara danışmaya yönelik amaçlarla haberci rüya görmeyi duayla talep etmedir. Osmanlıca’daki istihare terimi eski Yunanca’da egkoimêsis ve Latince’de « tapınağın en kutsal yerinde uyumak » anlamındaki incubare fiilinden gelen incubatio « Tapınak Uykusu » terimiyle karşılanır.
İstihare yöntem ve teknikleri kültürden kültüre farklılıklar gösterir. İstihare ya da enkübasyon (inkübasyon) yönteminin en eski uygulamaları Sümerler (M.Ö. 3000) ve Eski Mısırlılar’da (M.Ö. 2500) görülür. Bu uygarlıklarda rüya, ilahlar tarafından gönderilen bir mesaj olarak kabul edilirdi. Arkaik Yunan’da istiharenin özellikle mağaralarda yapıldığı görülmektedir. Amphiaraos ve Trophonios mağaraları buna örnek olarak gösterilebilir. Bu tür uygulamalar sonradan, M.Ö. V. yy.’dan itibaren Epidaure ve Argolide’de görüldüğü gibi, Asclepios kültünün bir parçası olacak şekilde tapınak içerisine çekilmiş olmalıdır.
Bu uygulamalar özellikle Asclepios tapınaklarında yapılırdı ve amaç bazen haberci rüya görmek, bazen de şifa bulmaktı. İlah Asclepios haberci rüyada sakallı bir insan, köpek ya da sembollerinden biri olan yılan kılığında görünebilirdi. (Bergama'daki asklepion'un giriş kısmındaki kare biçimli meydanın ortasında yer alan taşın üzerinde Asclepios'un sembolü olarak iki yılan ve bir daire kabartması bulunur.) İstihareye yatanın rüyası ile rahibin rüyasının çakışma hali sumptôma terimiyle belirtilirdi. İlah Asclepios’un rüyada görünmesine onar, uyanık haldeyken görülen vizyonda belirmesine ise upar adı verilirdi.
İstihare uygulamalarının yapıldığı yer bir tapınak olabildiği gibi mağara, bir pınar, bir kuyu veya kutsal bir yer de olabilmekteydi. İstihare Roma uygarlığında da uygulanmıştır. Aşağı Akdeniz havzasında istihare uygulamalarının yapıldığı, Asclepius’a (Yunan ilahı Asclepios’un Roma mitolojisindeki karşılığı) adanmış yaklaşık 400 tapınak saptanmıştır. Epidaurus, Bergama ve Roma’daki tapınaklarda yapılan uygulamalarda adakların da sunulduğu görülmektedir. İstihare Sufizm’de ve sonradan bazı Hıristiyan tarikatlerinde de benimsenmiş olup, halen bazı Yunan manastırlarında uygulanmaktadır.
İstihare Asya ve Amerika kültürlerinde de uygulanmıştır. Japonya’da istihare rüyalarıyla ünlü üç tapınak Ishiyamedera (Biwa Gölü yakınında), Hasedura (Nara’nın güneyinde) ve Kiyonizudera’dır(Kyōto’da). İstihare uygulamasına Orta Amerika, Kuzey Afrika, Avustralya, Bırneo, Çin, Hindistan ve İran’da da rastlanır. Bu tür uygulamalara aslında, yaygınlık derecesi ve uygulama biçimi değişiklik göstermekle birlikte, dünyanın hemen hemen her yerinde rastlanmaktadır. Tapınak dikilitaşları ve yazıtları bize istihare uygulamasının değişimleri hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. Yazıtlardan bazılarında hastaya hangi ilaçların alınması gerektiğini bildiren rüyalardan ve rüya görüldüğü sırada meydana gelen mucizevi şifa bulmalardan söz edilmektedir.
İslam’da istihare şifa bulmak amacından ziyade, belirli bir meseleye cevap elde etmek üzere yapılır ve istihareye yatmadan önce ezberlenmiş bir dua okunur.Sufizm’de haberci rüyalar yoluyla bilgi edinmeye keşf-i muhayyel adı verilir Bir meseleye yanıt bulmak üzere başvurulan istihare yönteminde, rüya görmenin yeterli olmadığı, görülen rüyanın hatırlanmasının, bir haberci rüya olup olmadığının saptanmasının ve haberci bir rüya sözkonusuysa bu rüyadaki sembollerin çözülmesinin önem taşıdığı belirtilir. Kişinin, gördüğü birkaç haberci rüyasındaki sembolleri çözmesi, sonradan göreceği haberci rüyalarını çözümlemesinde ya da yorumlamasında, kendisine büyük kolaylık sağlar. Çünkü bazı semboller sonraki rüyalarında da tekrarlanacaktır. Böylece, kişi “rüya alfabesi”nin harfleri olan sembollerin anlamlarını çözmeyi başardıkça, “bireysel rüya sembolleri alfabesi”ni ya da “bireysel rüya dili”ni keşfetme yolunda ilerleme sağlayacaktır.
-Şaman ve lama teknikleri
Sibirya halklarındaki en yaygın inanışlardan biri bedenin yaşamının ruha bağlı olmasıdır. İnanışa göre, uyku sırasında ruhun bedenle olan bağı gevşediğinden, ikinci canın bedeni terketmesiyle rüya meydana gelir. Bu canın bedendeki yokluğu uyuyan kimsenin aniden uyandırılmaması şartıyla tehlikeli bir hal değildir. Xant-Mansi halkı bebeğin bu canı çok uzaklara gitmesin diye beşiğin üzerine Orman tavuğugiller familyasından bir kuş resmi yaparlar. Bu can, bedeni tümüyle terkettiğinde ölüm kaçınılmaz olur, canını geri getirip o kimseyi canlı tutmak ancak şamanların yapabileceği bir iştir. Bu canın bedenden uzaklaşması yalnızca rüya sırasında değil, sarhoşluk ve özellikle zihinsel hastalıklar sırasında da sözkonusu olur. Şamanlar ise bu tür gezintileri bilinçli halde yapabilirler.
Asya şamanlarında bazı rüya türleri inisiyasyon kapsamında ele alınır. Bu tür rüyalarda ilahî varlıklarla ya da hami varlıklarla iletişim kurması sözkonusu olur.Sibirya ve Orta Asya şamanizminde sırra (mister) erme denilen deneyimi ancak gereken hazırlık eğitimini almış şaman adayları geçirebilir ki, bu hazırlık eğitimi de ancak, dalgınlık, olup bitene ilgisizlik, birtakım nöbetlere tutulma gibi ön belirtiler gösteren adaylar arasından, bir "iç çağrısı alma" ve mağaralarda haberci rüyalar görüp hami-rehber varlıklarıyla irtibata geçme gibi ilâhî “seçilme” belirtileri göstermiş olana verilir. Hangi yöntemle seçilirse seçilsin, her şaman adayı iki ayrı alanı kapsayan bir inisiyatik eğitimden geçtikten sonra şaman olabilir. Bunlardan biri vecd, trans ve rüyalar alanındaki eğitimdir.
Diğeri geleneksel eğitimdir (şaman teknikleri, oymağın mitolojisi, soyağacı, gizli dil vs.) Eğitimi yaşlı şaman üstadların yanı sıra, bedensiz varlıkların da üstlendiği belirtilir. Bedensiz varlıkların yaptırdığı eğitim rüyalar tarzında hatırlanır. Şaman adayının kendisinde önceleri bir kriz gibi beliren trans hali üzerinde denetim kurmasını sağlayan ve kendisini toplum nazarında sıradan bir nevrozlu olmaktan çıkaran şey, aldığı bu inisiyatik eğitimdir.
Şamanın transı kendine özgüdür; şamanik trans, gözlemlenen psikosomatik fenomenler bakımından diğer trans türlerinden ayrılır, şaman trans sırasında diğer trans türlerinin aksine şuurunu kaybetmez ve posede duruma geçmez.
Şamanik Bon ya da Bön dininin etkisinde oluşan Tibet Budizminde ya da Lamaizm'de (lüsid rüya) uygulamalarını da içeren bir teknik, Batı'da "rüya yogası" adıyla bilinir. Rüya yogası ya da Tibet dilindeki adıyla Milam (T:rmi-lam or nyilam; S:svapnadarśana) trans kapsamında kapsamında ele alınan tantrik süreç ve teknikleri içerir. Tibet terimleriyle belirtmek gerekirse, Dzogchen (kemal yolu) silsilesinin (Nyingmapa, Ngagpa, Mahasiddha, Kagyu ve Bönpo) Mantrayana’ya bağlı tantrik sadhana’sının ileri bir aşamasıdır. Dzogchen kısaca Tibet Budizminde ruhsal uyanışa götüren ezoterik nakillere dayalı bir eğitim ve teknikler sistemidir.
Fiziksel bedenin ölümü ile ruhun yeniden bedenlenmesi (reenkarnasyon) arasındaki araya ve bu aradaki şuur hallerine Tibet dilinde bardo, meditasyon sırasındaki şuur haline tingezin denir. Milam bardo ise rüya sırasındaki şuur halidir.
Günümüzdeki Dzogchen öğretmenleri Namkhai Norbu, Lopön Tenzin Namdak ve Tenzin Wangyal "rüya yogası" felsefesini şöyle açıklarlar:
"-Algıladığımız gerçeklik (realite) ve olgular âlemi aslında gerçek değildir, daha doğrusu bir illüzyondan, bir rüyadan, bir hayalden, bir “düşünce formu”ndan ibarettir. Olguların tüm görünümleri bir rüya, bir “düşünce formu”dur. "Rüya yogası"nda dünyasal yaşam rüya kabul edilir, rüya ise gerçek yaşam kabul edilir. Öldükten sonra yaşacaklarımız şimdiki rüyalarımıza benzer. Bardo halinden çıkan kimse, yeni bir karmik illüzyonla yeniden dünyada doğar. Milam yolundaki ilk hedef, rüyasında şuurlu olabilmektir. İşte, kendisini rüyasında şuurlu hale gelebilmeyi olağan bir yeteneği durumuna getirecek kadar geliştirmiş kimseye her şeyin kapıları açılır. O kimse sadhanayı uygulayabilir, inisiyasyondan geçebilir, öte âlem denilen âlemde yüksek planlara (düzey, ortam) çıkabilir ve oradaki varlıklarla iletişim kurarak onlardan bilgiler alabilir."
-Senoi tekniği
1930’lu yıllarda keşfedilen Senoi’lar Malezya’nın tropikal ormanlara sahip dağlık bir yarımadasında yaşayan, nüfusları 12.000-18.000 arasında olan, Avustralya Aborjinleri’ne benzeyen, siyah tenli, kısa boylu, modern anlayışın “ilkel” olarak nitelendirebileceği bir yerli topluluğudur. Tüm bireylerinin huzur içinde yaşadığı, yiyecek ve toprağın paylaşıldığı bu topluluğun mutluluğu antropolog ve psikologların gözünden kaçmamış ve incelemeler sonucunda toplululuğun, mutluluğunu lüsid rüyalara borçlu olduğu anlaşılmıştır. Araştırmacılar Senoi halkının sergilediği psikolojik olgunluk ve dengeyi lüsid rüya ustaları olmalarına bağlamıştır.
Senoi’larda lüsid rüya eğitimi daha çocukluk çağından başlamaktadır. Çocuklar konuşmayı öğrenir öğrenmez, aileleri onları rüyalarını anlatmaya teşvik etmekte ve onlara rüyaları denetleme yöntemleri öğretmektedir. Örneğin yırtıcı hayvanlar veya ürkütücü canavarlar tarafından saldırıya uğrayan çocuklara, uyandıklarında tekrar uykuya dalarak kendisine saldıranlarla ölesiye savaşmaları telkin edilir. Kimi psikologlara göre, hasmı yenmek bilinçte pozitif bir enerji yaratmakta ve aynı zamanda genç Senoi, güçlükler karşısında yılmamayı, yaşamın sorunları karşısında küçülmemeyi ve korkulacak tek şeyin aslında korkunun kendisi olduğunu öğrenmektedir. Senoi rüya tekniğinde aynı zamanda tatmine, zevklerin (uçmak, güzellikleri seyretmek, sevişmek vs.) olabildiğince yoğun bir biçimde deneyimlenmesine de yer verilir.
Senoi’lar üzerinde ilk araştırmalar 1950’li yıllarda ABD’li psikolog Kilton Stewart tarafından yapılmış ve Stewart, Senoi tekniğini örnek alarak Herbert Noone’un da yardımıyla, rüya denetimi ve manipülasyonu yoluyla ruhsal gelişmeyi amaçlayan bir teknik geliştirmiştir. Daha sonra Patricia Garfield tarafından biraz daha geliştirilip modernize edilen bu teknik, Stewart-Garfield şartlandırma yöntemi olarak bilinmektedir. Garfield’a göre rüyalar psişizmi düzenleme işlevini gördüğünden, rüyalar önceden belirlenmiş bir yöne sevkedilebilirse parazit nevrozları ortadan kalkacak ve psikolojik bakımdan, istenildiği gibi işlenmeye hazır, verimli bir alan elde edilebilecek, potansiyeller geliştirilebilecek ve derin bir denge hali sağlanabilecektir.
Stewart-Garfield yöntemi lüsid rüyada uygulanması gereken şu üç kurala dayanır:
-Tehlikeden kaçmayıp, ona meydan okumak ve tehlikeyi yaratan hasmı yenmek. (Fakat düşmanı öldürmek yerine, ona boyun eğdirmek ve daha sonra onu bir müttefik haline getirmek tavsiye edilir.)
-Zevk almaya çalışmak ve zevklere tatmin elde edilene dek dalmak.
-Rüyadaki her türlü durumdan olumlu bir sonuç elde etmek. (Örneğin bir düşme sözkonusuysa bunu uçarak yükselmeye dönüştürmeli, mağlup edilen hasma bir hediye sunmalıdır.)
*Kişisel not : "istihare"ye yatarken iki diş sarmısak yenmesi ilginç sonuçlar doğrurabiliyor. İstihare uykusuna sağ yanınız üzerine ve sağ elinizi sağ yanağınız altına koyarak yatınız. Gün ortasında ışık almayan karanlık bir odada yatılması önerilir ve başınız kuzey manyetiği yönüne dönük olmalıdır..
-Rüyanın anatomisi ve "Lucid Rüya Görme Teknikleri" hakkındaki notlar yakında blogumuzda yayınlanacaktır...
.