15 Ağustos 2012 Çarşamba

Joseph Campbell'in Heros Journey / Kahramanın Yolculuğu Üzerine ;


Kahramanın Yolculuğu / Aydınlanma

Carol Pearson "The Hero Within" adlı kitabında bu yolculuk için şöyle diyor:

"Kahramanlar yolculuğa çıkar, ejderhalarla yüzleşir ve kendi gerçek benliklerinin hazinesini keşfederler. Bu görev esnasında kendilerini çok yalnız hissetseler de, maceranın sonundaki ödülleri bir birlik duygusu olur: kendileriyle, diğer insanlarla ve yeryüzüyle. Yaşam içerisindeki ölümle her yüzleşmemizde ejderhayla yüzleşiriz ve yaşamamaya karşı yaşamayı tercih edip kim olduğumuzu keşfetmenin derinliğine her ilerleyişimizde ejderhayı alt eder, kendimize ve kültürümüze yeni bir yaşam getiririz. Dünyayı değiştiririz. Yolculuğa çıkma ihtiyacı nesillerin doğasında vardır."

"Kahramanın Yolculuğu" insanlığın varoluşundan beri insanoğlunun katettiği bir yoldur. Bu yolu çeşitli ifadelerle tanımlayabiliriz:

-İnisyasyon süreci,
-Kişisel dönüşüm süreci,
-Olgunlaşma süreci,
-Yaşam geçişleri vb.

-Bu süreçler hangi ifade ile ya da hangi bağlamda tanımlanırsa tanımlansın, aslında aynı şeyi anlatmaktadır.

-Bu Joseph Cambell'e göre Mitolojik (Mitik) Yolculuk,
-Carl G. Jung'a göreArketipsel Yolculuk,
-Budizme göre Sevgi Yolu,
-Tasavvufa göre Birlik Yoludur ve bu tanımlar artar gider.

"Bu yolculuk evrenseldir, insanoğlunun varoluşundan beri yapılmaktadır ve insanlık var oldukça da yapılacaktır."

İnsanoğlu bu süreci geniş anlamda yaşam, dar anlamda ise yaşam kesitleri olarak deneyimler. Bu dairesel bir süreçtir. Büyük dairesel sürecin, yani yaşamın içerisinde bir çok küçük dairesel süreç yaşanır ve bu insanın yaşamı boyunca devam eder.

Ancak bir yolculuğa kahramanın yolculuğu diyebilmemiz için bu yolculukta korkuya rağmen cesaretle davranmak ve böylelikle içinde bulunulan düzeyden en azından bir kademe daha üst bir bilinç ve bütünlük düzeyine çıkmak gerekir. Aksi takdirde bu süreç bir yolculuk değil, yalnızca bir kısır döngüdür. Yolculuğa tekrar tekrar başlanır ama bir türlü tamamlanamaz, ya da çağrılar gelir ama yolculuğa bir türlü başlanamaz.

-Bu yolculuk sembolik anlamda bir ölüm ve yeniden doğuş sürecidir.

Hajo Banzhaf'ın "Tarot Yol Rehberi" isimli kitabında ölüm kartını anlatırken alıntıladıkları bunu özetler. Krishnamurti der ki; "Yaşamla ölümü birbirinden ayırdık ve ikisi arasındaki fasıla korkudur" ve "Ölmeden yaşayamazsınız.". C. G. Jung ise şöyle tanımlamaktadır: "Ölüm, psikolojik anlamda doğru bakıldığında, bir son değil, daha ziyade bir hedeftir ve işte bu nedenle hayat gün ortası doruğunu geçince ölüme meyleder". Dolayısıyla eğer kahramanın yolculuğunu gerçekleştirmek ve dönüşmek istiyorsanız, korkacak ama yapacaksınız, ölecek ama yeniden doğacaksınız.

Eğer kısmen de olsa bilinçaltınızı bilinç düzeyine çıkarabiliyor, gölgenizle yüzleşebiliyor, benliğinizi keşfedebiliyor, içsel bütünlüğünüzü günlük yaşamınıza taşıyabiliyor, koşulluluktan kurtulup koşulsuzluğa meyledebiliyor, kabul etmeyi, bırakabilmeyi ve koşulsuz sevgiyi deneyimleyebiliyorsanız o zaman bu, korkudan sevgiye doğru cesaretle yapılan gerçek bir kahramanın yolcuğudur.

Yaşam boyu bir çok yolculuğa çıkar, her seferinde bir adım daha öteye gideriz. Bu yolculukların her birinde ufak da olsa bizde farkındalık yaratan ya da bize kendimizi farklı hissettiren öyle bir ışık vardır ki, o zaman anlarız bunun bir kahramanın yolculuğu olduğunu. En azından bu yolculuğa konu olan detayda aynı kalmamış ve dönüşmüşüzdür. Sonra bu yolculuk biter, bir diğeri başlar ve biz her bir yolculukla adım adım bütünlüğe doğru yol alırız. Aslında biri biter diğeri başlar demek de doğru değildir, çünkü ayrı konularda aynı anda birden fazla yolculuk yapıyor olmamız daha muhtemeldir.



Bu yolculuğun bir diğer adı da Yeraltı Dünyasına İniş'tir ve aşağıdaki aşamalardan oluşur.

-Çağrı
-Eşikten Atlama
-Meydan Okuma / Zorlu Görev
-Yeraltı Dünyasına İniş / Ölüm
-Dönüşe Geçme
-Dönüş Eşiğini Atlama/Yeniden Doğuş
-Lütuf / Yetenek

-Çağrı

Çağrı genelde bizi hareket etmeye çağıran bir zorluk şeklinde kendini gösterir;

Bir kayıp, sevdiğimiz birisini ya da bir şeyi kaybetmek
Aldatılmak, birlikteliğimize ilişkin yaşanan sorunlar
İşten çıkartılmak ya da istifa etmek zorunda kalmak, ya da kendi işimizi sonlandırma zorunluğu
Yaşamda kendini bir çıkmazda hissetmek
Bir karar verme ikileminde olmak ama karar verememek
Hastalık ve bunlara benzer durumlar

Eğer yolculuk zamanımız geldiyse yukarıda bahsi geçenler gibi olgular mutlaka başımıza gelirler ve bize bir şeyler anlatmaya çalışırlar.

Bize bu böyle gitmez demektedirler. Burada devrede olan şey Jung'un eşzamanlılık ilkesidir. Başımıza gelenler tesadüf ya da kör talih değildir. Bunun başımıza gelmesinin bir nedeni vardır ve bizi rutin yaşamımızdan alıp başka bir yere atar.

-Eşikten Atlama

Bu çağrılara kulak vermek bize kalmıştır. "Zaten hep kötü şeyler beni bulur." "Zaten bende şans olsa..." gibi söylemlere kapılıp eski rutinimize dönmez, konuya "Bu şimdi benim başıma niye geldi?" "Hayat bununla bana ne anlatmak istiyor?" "Bu olayda almam gereken ders nedir?" diye yaklaşırsak çağrıya kulak vermiş ve yolculuğun eşiğinden atlamış oluruz. Bu aşama kısa bir adım olmakla birlikte en az cesaret edilenidir. Çoğu yolculuk çağrıya kulak verilmeksizin başlanmadan kalır ve kişi bir kısır döngüye girer. Çağrılar çeşitli biçimlerde gelmeye devam eder ama kişi o çağrıları hep talihsizlik ve kaderin oyunu olarak algılar.

-Meydan Okuma / Zorlu Görev

Eşikten atladıktan sonra zorlu görevimize başlarız. İç dünyamızla, bilincinde olduğumuz ama inkar ettiğimiz güçlerimizle, ya da bugüne kadar hiç farkında olmadığımız bilinçaltımızın karanlık ve tehlikeli güçleriyle, gölgemizle yüzleşiriz. Bu bizi korkutur. Burada karşımıza çıkan temalar bugüne kadar arkasından gelebilecek olaylardan korkuyor olmamız nedeniyle yaşamaya direndiğimiz, yok saydığımız temalardır, olgusal ya da psikolojik. Ve bu ürkütücüdür, ama zaten de ürkütücü olması gerekir.

Örneğin burada görürüz ki biz taktığımız maske gibi güçlü değilizdir, bizim de ihtiyaçlarımız vardır ve başarısız olmaktan korkmaktayızdır; sahip olduğumuz meslek hiç sevmediğimiz bir meslektir ve sevdiğimiz bir mesleğe yönelmek hem bilgisel, hem de finansal olarak sıfırdan başlama gerektirdiği için bizi korkutmaktadır; bize hiç uymayan bir kişilik ve yaşam modeli geliştirmişizdir ve alıştığımız modelleri terkederek yeni modeller oluşturmamız ve beraberinde çevremizi değiştirmemiz gerekir; ilişkilerimizde sevgi yerine bağımlılık geliştirmişizdir ve sevgi nedir bilmiyoruzdur ve bunu bilmediğimizi görmek bize acı verir, çünkü sevgi vermemiş ve de almamışızdır; görürüz ki biz sandığımız gibi iyi bir insan değilizdir, kıskançlıkla, bencilce ve haince davranmışız, haksızlık etmiş, hiç empati geliştirememişizdir; yıllar geçmiş biz hala kendimizi tanıyamamış, gerçekte ne istediğimizi bilememiş, bunu ifade edememiş ve dolayısıyla o neyse hayattan onu alamamışızdır. Bunları farketmek bizi korkutur, kabul etmek ise cesaret ister ve acıtır. Burada iyiyi ve kötüyü, korkuyu ve arzuyu aynı anda görürüz ama ayrı ayrı durmaktadırlar. Aslında bu ayrı güçler birbirlerini tamamlayan şeylerdir ve bütünleşmeleri gerekir, örneğin beyaz olmazsa siyah olamaz, gündüz olmazsa gece olamaz ve iyi olmazsa kötü olamaz.

Marianne Wiliamson "Return to Love" adlı kitabında şöyle der: "En derin korkumuz yetersiz oluşumuz değildir.

En derin korkumuz ölçülebilenin ötesinde güçlü oluşumuzdur. Bizi en çok korkutan karanlığımız değil ışığımızdır. Kendimize "Ben kimim ki akıllı, göz kamaştırıcı, yetenekli ve muhteşem olayım?" diye sorarız. Aslında, siz kimsiniz ki olmayasınız?" Gölgemiz karanlıkta kaldığı, yani onunla yüzleşmediğimiz takdirde sorun yoktur ama gün ışığına çıkmaya başladıkça ışığımız onunla bütünleştiği için daha da güçlenir ve işte biz bu ejderhadan ve onun gücünden korkarız.

-Yeraltı Dünyasına İniş / Ölüm

Bu, kahramanın test edildiği nokta, kendi ejderhamızla yaptığımız dövüştür. Burada içsel bir süreç olarak yüzleştiğimiz gölgemiz dışsal bir kaynağa yansıtılmıştır ve biz gölgemizi bize kötü davranan, bizi sevmeyen, bizi aldatan, hakkımızı yiyen bir kişi olarak deneyimleriz. Bu yansıma bir kişiye değil bir olaya da yöneltilebilir, yani başarabilmek için gölge yanımızdan yararlanmamız gereken bir sınav, altından kalkılması gereken zorlu bir olay olarak da kendini gösterebilir. Burada bu deneyimin ne anlama geldiğini ve bu anlamı gerçekleştirebilmek için ejderhamızla dövüş stratejimizin ne olması gerektiğini belirlememiz gerekir.

Yani "Neyi, nasıl değiştirmeliyim?"in cevabını bulmamız ve onu uygulamamız gerekir. Örneğin konu bizi tüm yaşam potansiyelimizi kullanmaktan alıkoyan bir davranış ya da ilişki olabilir veya yeniden gözden geçirmemiz ve belki de terketmemiz gereken bir bakış açısı veya yaşam biçimi olabilir. Bu yazıldığı kadar kolay değil zorlu bir dövüştür ve kendini adamak gerekir. Bu dövüşte yenilgiler ve geri çekilmeler olur ama yılmamak gerekir. Burada pes etmek bizi olduğumuzdan da kötü kılacaktır. Peri masallarında ve mitolojik hikayelerde ejderhayla dövüşen kahramana zorda kaldığında daima yardıma koşan ulu bir güç vardır.

Hikayelerde bu bir tanrı, bir hayvan ya da bir ritüel, yani kahramanın inancını güçlendiren, doğru yol aldığını tasdikleyen bir kişi ya da olaydır. Yaşamda da inancını yitirmemek ve gerektiği noktada bir terapist ya da bir dosttan yardım almak gerekir. Hatta bunlar tesadüfi(!) bir şekilde yanımızda da belirebilir, ya da bir kişi olmaz da içimizde öyle bir içgörü belirir ki inancımızı güçlendirir ve bize bir yol gösterir. Bu mücadele esnasında dışarıya karşı kapanmış, dışsal yaratıcılığımızı yitirmiş, öfkeli, acı dolu ve depresif oluruz. Sembolik bir ölüm sürecindeyizdir. Bir diğer deyişle yeniden doğmak için ölmeye yatmışızdır.

-Dönüşe Geçme

Ejderhayı yenip korkularımızdan kurtulduğumuz zaman ölümümüz ve dönüşümümüz gerçekleşir. Yeni bir parçanın oluşabilmesi için başka bir parçamız ölmüştür. Örneğin cesarete yer açılabilmesi için korkumuz ölmüştür, bağımsız ve güçlü olabilmemiz için bağımlılığımız ölmüştür. Yaşama bakışımızda bir şeyler değişmiş, biz değişmişizdir. Kimliğimiz farklıdır ve kaderimiz değişmiştir. Yaşam enerjimiz geri kazanılmış, bize bir ilham gelmiştir. Artık yeni farkındalıklarımızı günlük yaşamımızda uygulayabilmek için ortaya çıkma zamanımızdır.

-Dönüş Eşiğini Atlama / Yeniden Doğuş

Gerçekleşen dönüşümümüzün ardından kendimizle birlik içerisinde olma duygusu deneyimleriz. Dönüşümümüz bize yaşam ve dünya ile uyum getirmiştir. Yolculuğumuzun neden olduğu değişimlerle bütünleşmiş ve yeniden doğmuşuzdur. Bizi yolculuğa gönderen sorun bir sonraki çağrı gelinceye kadar halledilmiştir. Bu duygu ve farkındalıklarla günlük hayatımıza döneriz ve bundan heyecan duyarız.

-Lütuf / Yetenek

Bu süreci tamamlayıp döndüğümüz zaman bunun bir lütfu vardır, sahip olduğumuz yeni yetenek ve farkındalık düzeyimizle bunu keşfederiz. Bu bizim yaşam görevimiz, varoluş nedenimizdir ve keşfedip yaşamımıza dahil etmemiz gerekir. Bu lütuf, daha güçlü olup liderlik etmek, hiç farkında olmadığımız bir konudaki yeteneğimizi keşfetmek ve bunu yaşama uyarlamak, insanlara koşulsuz sevgi verebilmek ve onları olduğu gibi kabul etmek vb. olabilir. Dönüşümümüzün özü, içinde bulunduğumuz toplumda öyle ya da böyle bir farklılık yaratıp ona katkıda bulunmaktır.

Mitolojik hikayelerde kahramanlar ya bir krallığı kurtarır ve ona yeni bir şekil verirler ya da yeni bir krallık, ulus veya inanç sistemi kurarlar. Ama bu her zaman öyle kolay olmaz. Öncelikle bu lütfu keşfetmek zordur ve çaba ister. Bu çabanın mutlaka gösterilmesi gerekir, çünkü yaşadığımız ölüm ve yeniden doğuş sürecinin anlamı burada yatar. Joseph Campbell bu aşamayı yolculuğun en zor noktası olarak tanımlamış, "yeraltından yeryüzüne çıkabilir ama lütfu keşfedememiş olabilirsiniz" demiştir. O nedenle bunu keşfetmek başlı başına zorlu bir görevdir, çünkü keşfedilmediği takdirde buna ilişkin çağrılar gelmeye devam edecektir. Bu lütfu keşfetmenin zorluğunun yanı sıra keşfettiğimizde uygulamakta da zorluk yaşayabiliriz.Yeni düşünce ve farkındalıklarımız her zaman kabul görmeyebilir, biz bu yolculukla içinde bulunduğumuz toplumumuzun sindirebileceğinden öte bir noktaya varmış da olabiliriz. Bu noktada geri adım atmamak ve yolculuğun gereğini yerine getirmek önemlidir.

Tarihteki büyük adamların hiç birisi geri adım atmadıkları için büyük adam olabilmişlerdir. Aslında biz bu lütufla doğarız, yani fiziksel doğum zaten bir lütuftur. Her birimizin dünyaya gelişinin bir nedeni ve yerine getirmesi gereken bir görevi vardır, ama bunu keşfedebilmek için defalarca ölüp yeniden doğmamız gerekir.


Kaynak : Güneş Yamanlıca

Ayrıca Bkz : Campbell Çözümleme