Hikaye 1975 yılında, Arizona-Utah bölgesinde çiftçilik yapan David Hudson adındaki kişi tarafından tesadüf eseri bulunan maddelerle başlıyor.
Tarım işinden altın-gümüş madenciliğine geçmeye karar veren David, altın ve gümüşlerinin işlenmesi sırasında bir sorunla karşılaşıyor. Çıkardığı altın ve gümüşlerin, arınma işlemi sonrasında satılamayacak hale gelmesi, Hudson’ı zor durumda bırakıyor.
Bu sorunu çözebilmek için Cornell Üniversitesi’ndeki bir uzmana danışıyor. Hudson’ın altınlarının ve gümüşlerinin üzerinde ilginç maddelere rastlayan uzman, bunların ne olduğunu anlayabilmek için Hudson’dan yüklüce ödenek isteyince, David reddediyor ve maddeleri kendi araştırmaya başlıyor. Ve sonunda başına dert açan maddelerle ilgili daha detaylı bilgiye ulaşıyor.
“Bu maddeler ORME’ler, monoatomik altın, beyaz altın, beyaz altın tozu, ORMUS, m-durumu, AuM, mikro küme ve Manna olarak anılıyorlar.
David Hudson bulduğu maddeleri Orbitally Rearranged Monoatomic Elements (Yörüngesel Tekrar Sıralanmış Monoatomik Elementler) veya ORME’ler olarak adlandırıyor. Ayrıca yüksek-spin durumundaki monoatomik elementler olarak da söz ediyor.
Bilinen Ormus Elementler:
Element Atom Numaraları
Kobalt 27
Nikel 28
Bakır 29
Rutenyum 44
Rodyum 45
Paladyum 46
Gümüş 47
Osmiyum 76
İridyum 77
Platin 78
Altın 79
Civa 80
“Mucize toz” işte bu ORME grubu elementlerinden yapılıyor. Bu elementler süperiletkenlik özelliğine sahip. Bunun yanında Hudson’ın iddialarına göre, yerçekimini yok eden özellikleri de varmış. (İridyum’un çok yüksek ısılarda gösterdiği bir özellik olarak iddia edilmiş)
Laurence Gardner adında bir yatırımcının yardımıyla David, şu an zptech.net üzerinden bu mucize tozun satışını sürdürüyor.
Hudson’a göre, bu mucize toz aslında antik simyanın en çok bilinen öğesi “Felsefe Taşı”. Neden bu ismi uygun görmüş? Hudson, bu tozu tüketen kanser ve AIDS hastalarının iyileştiğini söylüyor! Ama bunun dışında bir de olayın metafizik boyutu var ki…
İşte bizi ilgilendiren kısmı da burası. Çünkü bu tozu tüketen insanlar, iddialara göre “ermeye” başlıyorlar. Tozun yaptığı şey, insan DNA’sının “yaydığı ışığı”, bu materyal dünyadaki etkilerden arındırarak, başka bir boyuttaki “ışık vücudu ile” aynı titreşime sahip olmasını sağlamak. Böylece insanların daha yüksek bir bilinç düzeyine ulaştıkları iddia ediliyor. Değersiz bir metalden altına dönüşüm gibi.
Şimdi haklı olarak, yazının başlığına bakıp, “peki bütün bu hikayenin CERN ile ne alakası var?” diyeceksiniz.
Alakası şu:
Bu tozu 40 gün boyunca kullanan Roberta Ruth Hill (Hz. İsa, İncil’e göre 40 gün aç ve susuz kalmıştır) adındaki evanjelik yazar, Hristiyanlığın en önemli öğretilerinden biri olan kutsal üçlemenin parçası olan kutsal ruh ile bağlantıya geçtiğini iddia etti ve CERN ile ilgili bir kitap yazdı. Ona göre bu yediği madde, Katoliklerin komünyon ayinlerinde Hz. İsa’nın “etini” temsil eden “ekmeğin” gerçek hali. Ruth buna ‘itz’ ya da manna diyor. İtz kelimesini Aztek efsanelerine gönderme olarak kullanıyor. İtz, Mezoamerikan tanrılarından Tüylü Yılan olarak bilinen Quetzalcoatl’ın dünyaya ineceği “şeyin” adı. Ruth, bu inişin Maya takvimine göre 2012 yılında olacağını söylüyor ve ekliyor: Mezoamerikan efsanelerinde Quetzalcoatl’ın dünyaya ineceği şey aslında bir yıldız geçidi.
Ruth, o yıldız geçidinin aslında CERN olduğunu, Quetzalcoatl’ın da (Mezoamerikan efsaneleri ile İncil arasındaki benzerlikleri sıraladıktan sonra) aslında Hz. İsa olduğunu, kitabında iddia etti. CERN’in açacağı bir boyutlararası kapı, dünyaya kurtarıcı olarak Hz. İsa’nın gelmesini sağlayacak. Hz. İsa geldikten sonra, insanlık toplu olarak bilinç atlaması gerçekleştirecek. Ancak kendiliğinden değil, David Hudson’ın “mucize tozu”, “felsefe taşı”, Ruth’un “İtz”i olan mannayı yiyerek.
Çok yakında insanların uçabildiği, tüm hastalıkları yendiği, kafalarında sesler duyduğu, yiyenin “erdiği” mucize toz reklamlarına rastlayabilirsiniz!!!
Bunlar bir Hollywood senaryosundan farksız. Belki de ileride bir film olarak karşımıza çıkar. Saçmalık diyen de olacak, gerçek sanıp takip eden de (ki şimdiden bu kitap bir çok evanjeliği kendine çekmeye başladı). Ancak işin bir de “bilimsel” kısmı var. iyibilgi her zamanki gibi bu hikayeden çıkarılacak olasılıkları merak ediyor ve soruyor:
* CERN’deki deneyler ile Hudson’ın patentini aldığı süperiletken monatomik ORME grubu elementleri arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?
* CERN’deki deneyin sonuçlarını anlayabilmek için “mucize tozdan” yemek zorunda kalır mıyız?
* Kabalacıların CERN’den beklentisi olan Yaratıcı Işığa kavuşmak ile bu “mucize tozun”, “felsefe taşının” yol açtığı “aydınlanma” aynı şey mi?
Cevaplar ileri tarihlerde karşımıza çıkacak;
"Ancak, sabır edip beklemek veya deneyim hakkımız her daim elimizdedir.."
Bkz: CERN Kabalist Bir Proje mi?
.