1 Aralık 2012 Cumartesi

3000 Yıllık Mekik: Pilotuda Var!


Yeryüzünde, şimdiye değin, çeşitli ülkelerde, uçak, füze, roket vb. uçan araçlara benzetilen birçok nesneler bulunmuştur. Bunlar, Kadim halklar tarafından ya kendilerinin kullandıkları araçların modelleridirler ve yahut gözlemledikleri Yüksek Zekâlara ait araçların modelleridirler. Fakat bunlardan hiç biri Anadolu’da bulunan obje kadar, günümüz uçak, füze, roketlerin ortak özelliklerini ve aerodinamik tekniğini ihtiva etmemektedirler. Üzerinde yoğun tartışmalar ve araştırmalar oluşturacak olan bu uçan-modül modeli, Anadolu’da bu araçların orijinallerini kullanan hangi uygarlık tarafından üretilmiş?

1975 yılında Van dolaylarında yapılan arkeolojik kazılar sırasında, hiç tartışma götürmeyecek bir şekilde mükemmel bir atmosfer içi ve dışı uçuş aracı modeli olan bir heykelcik ortaya çıkarılmıştı. Bariz bir aerodinamik formu olan bu modelde günümüz atmosfer içi ve uzay araçlarında rastlanan şu parçalar yer almaktadır:

Burun konisi,
Kokpit,
Roket kompartımanı,
Dikey kuyruk,
Çoklu roket lüleleri.


Kokpitte günümüzde uzay yolcularının kullandıkları türden körüklü bir anti-G elbisesi ve botlar giymiş bir pilot ya da kozmonot oturmaktadır. İki eliyle birden bazı kontrol levyelerini idare ediyormuş gibi bir görünümü olan pilotun oturma şekli çok ilginçtir: bacaklarını yukarıya çekerek karnına doğru bastırmıştır. Bugün ki uygulamalardan biliyoruz ki, pilotlar, karın kaslarını iyice sıkıştırır karınlarını bastıracak şekilde öne doğru eğilirlerse merkez kaç ivmesinin oluşturacağı geçici bayılmaları önleyebilirler. Böylece, modeldeki pilot hem oturuş şekli hem de giydiği ve kanı, alt karın bölgesiyle bacaklarda toplanmasını önleyerek kalbe doğru basıp anti-G elbisesi sayesinde, maruz kalacağı yüksek ivme ve ters ivmelerin bünyesi üzerinde oluşturacağı tesirleri, G-yüküne dayanabilecek durumdadır.

Araçta kullanılan roket tahrik sisteminin, günümüzde kullanılan türden herhangi bir yakıtı taşıyamayacak kadar sınırlı bir hacim içinde yer aldığı aşikârdır. Dolayısıyla, bunun, vimana denilen kadim uçan araçları sevk etmede kullanılan cıva esaslı bir tahrik sistemi olması çok muhtemeldir. Bu sistemin egzoz çıkışını sağlayan lülelerin biden fazla olması da gerçekten ilginçtir: günümüze ilk kez, insan taşıyan uzay kapsüllerini yörüngeye oturtmak için geliştirilen devasa roketlerde kullanılan çoklu lüle sistemine böyle kadim bir uçan araç modelinde rastlanması, roket uzmanlarının ilgisini çekecek bir husus olsa gerek!

İşin ilginç yanı, bu tür bir aracın bir uzay aracından daha başka, bir işlev görmüş olması da mümkündür. Ancak, bunu tartışmazdan öce, bu gizem dolu heykelciğin kökenini araştırmamız gerekmektedir. Arkeoloji bize bu uzay aracının bir Urartu eseri olduğunu söylemektedir. Mevcudiyeti arkeolojik keşifler öncesinde bazı Asur metinlerinden öğrenilmiş olan Urartu Krallığının İ.Ö.9yy.da kuzeydoğu Anadolu’da geliştiğini görüyoruz. İ.Ö.8.yy.da sınırlarını genişletmişler ve kuzeyde Kafkas’ların ötesine, doğuda Urmiya gölüne, batıda da Fırat a kadar ulaşmışlardı. Başkentleri Van’ın güneydoğusunda yer alan ve söz konusu kazıların yapıldığı toprak kale ya da Tuşpaydı. Toprak kale kayalardan oluşmuş doğal bir muhkem mevki üzerinde kurulmuştu. Kente kayalara oyulan bir geçitten geçilerek giriliyordu. Urartu krallığının yer aldığı dağlık bölgeye Urartu adını, Urartuların güney sınırındaki güçlü komşuları olan Asurlular vermişlerdi. Bu ad, daha sonra, İbranicede Ararat şeklini almış ve daha önce de bahsettiğimiz gibi batılıların Ağrı Dağı için kullandıkları Ararat adı buradan gelmiştir. Ne var ki Ağrı Dağı Urartu sınırları içinde kalan gizemli mahiyetteki tek dağ değildi.

Bkz: Tarih Öncesi Kayıtlarda Uçan Araçlar

.