19 Aralık 2012 Çarşamba

Vecd Hali


Vecd hali özellikle mistik, ezoterik ve tasavvufi çalışmalarda deneyimlenmesi amaç edinilen bir tür trans halidir. Kendiliğinden deneyimlenebileceği gibi, çeşitli çalışmalarla da ulaşılabilir.

Vecd, Vecit ya da Ekstaz, kimi sözlüklerde "ruhun dünyevi realitelerden kurtulduğu kendinden geçme ve coşkunluk hali" olarak tanımlanmakta olup, kişinin bilinci ve hafızası yerinde olmakla birlikte kendisine (dünyevi-fiziksel varlığına, duyumlara) ilişkin hiçbir algılamasının olmadığı ve kişinin tümüyle kendisi haricindeki bir obje ya da varlıkla (imaj, hayal, ruh, ilah vs.) ilgi kurduğu nadir şuur hallerinden biridir. Parapsikoloji’de "değişik şuur halleri"nden biri olarak ele alınan vecd, spiritüalist sözlüklerde ise "ruh ile beden ilişkisinin belirli bir dereceye kadar gevşediği, dış dünya ile bağların kesildiği özel bir hal, bir degajman hali" olarak tanımlanır.

Şamanlar vecd tekniğini en iyi uygulayanlar arasında yer alırlar. Vecd haline daha çok, çeşitli gevşeme teknikleri kullanan şamanlarda ve mistiklerde rastlanmakla birlikte, vecd hali histerik afeksiyonlar, spazmodik hastalıklar, aşırı oruçlar, uzun tefekkürler, bazı bedensel egzersizler sırasında kendiliğinden de oluşabilir. Metapsişik deneylerde vecd hali manyetizma yoluyla yapay olarak oluşturulabilir. Manyetik ekstaz, manyetik hipnozun «en yüksek manyetik aşama» adı verilen halidir.

Vecd hali sırasında kişide bedensel hareketsizlikle birlikte, solunum ve dolaşımın yavaşlaması gözlemlenir. Mistikler, özellikle Sufiler, duyumsal uyaranlarla uyarılmamanın sözkonusu olduğu vecd sırasında yaşadıklarını «benliğin yok olması, şaşkınlık, sevinç, aşk, mutluluk» gibi sözcüklerle ifade etmeye çalışmışlarsa da, yaşadıkları deneyimin sözlerle ifade edilemeyeceğini, ancak bizzat yaşanılarak anlaşılabileceğini bildirmişlerdir. Vecd halindeki kişilerin kimi zaman rüyet denilen vizyonlar gördükleri de belirtilir.

Dervişlerin zikir gibi çeşitli ruhsal egzersizler esnasında yaşadıkladır vecd halleri meşhurdur. Psikolojik açıdan vecd hali, bir tür trans kendinden geçme halidir. Vecd kavramı, daha çok bilinç haline galip gelen dinî his ve heyecanları, özellikle kendinden geçme halini ifade etmek için kullanılır. Yoğun duygusal hallerde veya kendi kendine telkinlerle deneyimlenen bazı hezeyan hallerini, gerçek vecd hali ile karıştırmamak gerekir.


Sûfî yazar Kuşeyrî ve Kâşânî Tasavvuf’ta vecd olgusunu “Tevâcüd-vecd-vücûd” kavram üçlüsü içerisinde ele alır:

-Tevâcüd, kemale ermemiş bir dervişin kendi çabasıyla kendinden geçme çalışmasıdır.

-Vecd, dervişin kendi iradesi dışında kalbine tesadüf eden bir hal nedeniyle kendinden geçmesidir.

-Vücûd ise, dervişin kendi benliğinden tümüyle geçip değil yalnızca hakikati hissettiği haldir.

Vecd esnasında bazı paranormal durumlar, fizyolojik sıra-dışılıklar da gözlemlenebilir. Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’da tarikatları araştıran parapsikolog Carl Vett, Beyoğlu’nda, bir Rifai zikrinde yaşanılanları şöyle anlatıyor:
"-Rifai dervişlerinin ayinleri genellikle şeyhin maddeye karşı mananın üstünlüğünü göstermesiyle sona erer. Zikre katılanlar, kendilerinin tığ gibi kesici aletlerle kesilmelerine izin verirler. Hatta bu durumda vücutlarının iç organları görünecek derecede açılmasına rağmen kan çıkmadığı görülür. Şeyh, bu yaraları sadece tükürüğü ile ıslatarak tedavi eder. Daha sonra yaranın kenarlarını bastırır, yaraya üfler ve şeyhin içindeki ruh yaraları iyileştirir. Yara izi çok zor belli olur."

"Bazı tarikatların zikir meclislerinde müzik eşliğinde bedensel ritmik hareketlere ve danslara, sesli tekrarlanan sözler eşlik ederek vecde gelen dervişler yaşadıkları bu hali, bedenlerine uyguladıkları, normalde acı veren uygulamalar, kor halindeki masayı yalama, vücuda şiş batırma, yanağını delme gibi eylemlerle delillendirirler. Tüm bunlar olurken vücutlarından bir damla kan akmaz."

Vecd, kendiliğinden deneyimlenebileceği gibi, çeşitli egzersizlerle de elde edilebilir. Vecd halini yaşayanlar, bu halin sözle ifade edilemeyeceğini belirtirler. Gene de vecd haliyle ilgili olarak psikolojik açıdan şunlar söylenebilir:

-Bedensel açıdan: Hemen tam bir hareketsizlik görülür. Dolaşım, solunum vs çok yavaşlar.

-Duyular bakımından: İçsel bakımdan sözcüklerle tarif edilebilmesi mümkün olmayan bir mutluluk, bir sevinç duygusu görülür.

-Zihinsel yönden: Dış dünyayla her türlü bağ kesilir. Ruhta, kendini her şeyle bütün hissetme, birleşmişlik duygusu vardır. Vecd halinde insan kendi benliğini aşar. Duyular aleminden ayrılır. Duyular, duyu organları, teorik akıl ortadan kalkmıştır. Hatıralar ve irade yok olur. Vecd halinde insan kendisini Tanrıyla, doğayla, evrenle veya diğer canlılarla bir bütün olarak hisseder.

Dış dünyayla her türlü bağ kesilir. Ruhta, kendini her şeyle bütün hissetme, birleşmişlik duygusu vardır. Vecd halinde insanın benliği yok olur.

Varoluşçu piskoterapist Rollo May’e göre "Vecd, yaratıcı edim esnasında cereyan eden bilinç yoğunlaşması için kullanılan kesin terimdir… Vecd, bilinçaltı ve bilinçdışı bilinçle birlik halinde işlediği tüm benliği içerir. Böylece us-dışı (: irrasyonel) değil daha çok us-üstü (: suprarasyonel)dir. Vecd, entelektüel, iradi ve duygulanımsal işlevlerin hep birden rol almalarını sağlar."

Transpersonal psikoterapinin öncülerinden Stanislav Grof, şuurun kişiliğin alışılmış sınırlarını aştığı deneyimlerden oluşan fenomeni tanımlamak için transpersonal (aşkın kişisellik ya da kişiselliği aşma durumu) terimini geliştirmiştir. Grof’a göre, "Bu düzeyde meydana gelen deneyimler bizim olağan sınırlarımızın (bedenimiz ve egomuz) ve dünya algımızı olağan şuur haliyle kısıtlayan üç boyutlu uzay ve doğrusal zamanın sınırlarının aşılmasını içerir." Başka deyişle Grof, vecde hali dâhil transpersonal hallerde zamanın ve mekânın sınırlarının aşıldığını savunur. Grof, zaman ve mekânın sınırlarını aşan maneviyatı da hesaba katan bir psikoterapi sistemi öngörür.

Transpersonal yaklaşım, davranışçı yaklaşım, psikanalitik yaklaşım ve varoluşçu-humanist yaklaşımdan sonra dördüncü güç olarak ortaya çıkmıştır. Davranışçı yaklaşım ve psikanalitik yaklaşım insanla ilgili her şeyi zaman ve mekân içerisinde açıklamak istediği için Sûfîlerin maneviyatını ruhsal hastalık olarak tanımlar. Bu durum varoluşçu-humanist yaklaşım için tümüyle olmasa bile büyük ölçüde geçerlidir.

Modern psikoterapilerin kutsallıktan kaçınması, aşkın yaşantıları fark etmesini engellemektedir. Örneğin May, özne-nesne ayrımını aşmayı sağlayan geleneksel ve orijinal anlamdaki 'vecd' yaşantısının psikolojinin kartezyen görüş açısı nedeniyle kavranamadığını vurgulamaktadır. May, vecdi kavrayamadığı için psikolojiyi eleştirir. Ancak gene de May zaman ve mekânın sınırlarını aşan bir yoruma karşı çıkar.

Psikoloji ancak dördüncü dalga olarak ortaya çıkan transpersonal yaklaşımla birlikte Tasavvuf Yolu’nun kimi kavramlarını yorumlayabilecek bir noktaya yaklaşmıştır.

Derleme

.