2 Aralık 2012 Pazar

İlluminati Out - Synarchy İn


Sinarşi / Synarchy - Synarchism

Sinarşi, “birlikte yönetmek” veya “uyumlu yönetim” anlamlarına gelen Yunanca kökenli bir kelimeden türemiştir. Çeşitli içeriklere sahip farklı politik süreçleri tanımlamak için kullanılmıştır.

Terimi ilk kullanan Thomas Stackhouse’dur (1677-1752). Stackhouse bu terimi, “Dünyanın Başlangıcından Hristiyanlığın Kuruluşuna Kadar Geçen Dönemde Kitab-ı Mukaddes’in Yeni Tarihi” isimli kitabında kullanmıştır. 1828’de Noah Webster tarafından basılan Webster Sözlüğü kelimenin anlamını sadece “ortak yönetim veya hükümranlık” olarak vermektedir.

Bu kelimeyi gizli topluluklarla bağlantılı olarak ilk kullanan kişi Alexandre Saint-Yves d'Alveydre (1842-1909) olup, L'Archéomètre adlı kitabında ideal yönetim biçimi olarak tanımlamıştır. Bir okültist olan Saint-Yves, bu kelimeyi, Şambala’da yaşayan ve kendisinin de telepatik iletişimde olduğu üstün varlıklarla bağlantılı gizli örgütlerin hükümranlığı anlamında kullanmıştır. Başlangıçta ülkeler ve bölgeler bazında kontrolü ele alması gerekse de, ideal durumunda tüm insanlık bu aydınlanmış ruhların yönetimine geçmeliydi.

Saint-Yves, Tapınak Şövalyelerini tarihin en üstün sinarşistleri olarak değerlendirmiştir. Nasıl ortaçağlar Avrupa’sını perde gerisinden siyasî, malî-ekonomik ve dinî hayatı kontrol altında tutmayı başaran Tapınak Şövalyeleri idare etmişse, dünyayı bugün de elit kadro idare etmelidir

Amerikalı muhalif aktivist Lyndon LaRouche, bu terimi, dünyayı yönetme hırsında olan elit bir grup için kullanmaktadır. LaRouche’a göre bu akım veya şebeke, Napeleon Bonaparte, Bertrand Russel, Adolf Hitler ve hatta İngiliz Kraliyet Ailesini de içermektedir. İddiasına göre 1929 yılındaki büyük buhran yıllarında uluslar arası finans kuruluşları, hammadde kartelleri ve istihbaratçılar, zor kullanarak da olsa düzeni sağlamak ve uluslararası borçların ödenmesini garanti altına almak için Avrupa’nın pek çok yerinde faşist rejimler kurulmasına ön ayak oldular. LaRouche, Dick Cheney başta olmak üzere George Bush yönetimindeki neo-muhafazakarları, Alexandre Kojève, Carl Schmitt ve Leo Strauss düşüncesinin uzantısı olarak, sinarşinin günümüzdeki temsilcileri kabul etmektedir. Hatta bu güçlerin Amerikanın mevcut savunma kuvvetlerinin yerine özel kuvvetler ikame etmeye çalıştıklarını iddia etmektedir.

Sinarşi iddiaları İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan istihbaratı tarafından da incelenmiştir. ABD’nin Meksika büyükelçiliği tarafından gönderilen 22 Nisan 1942 tarihli bir mektupta, Meksika İşçi Konfederasyonunun El Popular isimli gazetesinin başyazısı alıntılanmaktadır. Başyazıda şöyle demektedir:

"Fransız şinarşistler Fransız ve Avrupa demokrasisine karşı amansız bir savaşa giriştiler: Benzer şekilde Meksika’dakiler de Meksike demokrasisine karşı birleştiler. Fransız sinarşistleri Hitler tarafından kabul edilmiştir, Meksika’da da sinarşistler devşirilmekte ve eğitimden geçirilmektedir. Aralarındaki organik bağ yadsınamaz. Meksikalı sinaşistler iddia ettikleri gibi Meksika’ya has değildir. Uluslararası bir harekettir ve dünyanın pek çok yerinde Hitler tarafından örgütlenmişlerdir."

ABD’nin CIA öncesi gizli servisi olan Stratejik Hizmetler Servisi subaylarından William Langer’ın hazırladığı bir raporda da, bazı Fransız banker ve sanayicilerinin savaştan önce bile yönlerini Nazi Almanya’sına çevirdikleri ve Hitleri Avrupa’yı komünizmden kurtaracak kahraman olarak gördüklerini söylemektedir. Pek çoğunun çıkarlarının Almanlarınkiyle örtüştüğü ve yeni bir sinarşik sistem hülyası gördüklerini ifade etmiştir. Sözkonusu sinarşik sistem, faşist ilkeler üzerine bina edilecek ve uluslararası finans ve sanayi devlerinin oluşturduğu bir kardeşlik örgütü tarafından yönetilecekti.


19’uncu asır Batı tarihi, bütün boyutlarıyla çok ciddi ele alınması gereken bir dönemdir. Bu asırda bir yandan insan hayatının maddîleşmesi ve materyalist akımlar zirveye çıkarken, diğer yandan hem buna bir reaksiyon olarak hem de Batı’nın, Din’in sahih batınî boyutunun saptırılmasını temsil eden “mistisizm”e pek verimli bir zemin oluşturmasının neticesinde okültist ve ezoterik akımlar alttan alta büyük gelişme göstermiştir.

Söz gelimi, ezoterik gelenekler üzerinde çalışan Will Parfitt, The Elements of the Kabalah adlı eserinde, Batı mistik geleneğinin kalbinde Kabala’nın yattığı gibi, Freud psikolojisi dahil bütün modern Batı psikolojisinin de öncelikle Kabala üzerine oturduğunu belirtir. Denebilir ki, modern insana hükmeden “mistik materyalizm” veya “materyalist mistisizm” olmuş, aynı sebeple yerin altı yerin üstüne hakim hale gelmiş, şeffaflık perdesi arkasına gizlilik saklanmıştır. Günümüzde komplolardan sıkça bahsedilmesi ve sık sık “komplo teorileri”ne atıfta bulunulması da bundandır.

19’uncu asırda ortaya çıkan en önemli gizli akımlardan biri sinarşi (Synarchy)’dir. Anarşinin tersi olan sinarşiyi Webster’s Dictionary, “ortak egemenlik” olarak tarif eder. 18’inci asırda kavram olarak adından söz edilmeye başlayan sinarşi, ezoterik bir akım halinde Joseph Alexander Saint-Yves d’Alveydre (1824-1909) tarafından sistemleştirilir. Saint-Yves’in “esin” kaynağı, kökleri tarihî Siyon tarikat veya tekkesine (Priory of Sion) giden, Davut (Siyon) yıldızını amblem olarak seçen Martinist tarikatıyla da bağlantılı Tapınak Şövalyeleri’dir. Saint-Yves, onları tarihin en üst sinarşistleri olarak değerlendirir.

Sinarşi, totaliter bir yönetim öngörür. Saint-Yves, dünyayı gerçekte yer altında agartha adını verdiği ve kendileriyle telepati yoluyla temas kurmanın mümkün olduğunu iddia ettiği aydınlanmış ruhlar topluluğunun yönettiğini ve bunların bir de kralı olduğunu söyler. Yer üstünü ise agarthanın yönlendiriciliği ve totaliter bir sistem altında perde gerisinden gizli “aydınlanmış, beyaz sâlikler” topluluğu yönetmelidir. Görünürdeki hükümet ve yönetim şekli önemli değildir. Nasıl ortaçağlar Avrupa’sını perde gerisinden siyasî, malî-ekonomik ve dinî hayatı kontrol altında tutmayı başaran Tapınak Şövalyeleri idare etmişse, dünyayı da, adı geçen kurumlar başta olmak üzere ülke yönetiminin ana müesseselerini kontrol altında tutarak söz konusu elit kadro idare etmelidir.

Konunun uzmanları, sinarşinin Hitler’e varıncaya kadar son dönem Avrupa siyasî tarihinde derin etki yaptığını, bugün de onun, merkezinde bazı “Hıristiyan Siyonistler”in bulunduğu birtakım uluslararası sermaye kartellerince temsil edildiğini belirtiyorlar.

Colin Chapman tarafından “Siyonizm’e Hıristiyan destek” olarak tanımlanan Hıristiyan Siyonizmi, hakkında Christian Zionism: Road Map to Armageddon adıyla çok geniş çaplı bir araştırma yapan Virgina Christ Church üyesi Stephen Sizer’e göre, Kitab-ı Mukaddes’in lafzî ve fütürist yorumunu, Kitab-ı Mukaddes’teki gelecek haberlerinin gerçekleşmesi için Yahudilerin İsrail’de toplanması, İsrail’in mevcut sınırlarının ötesine taşması, Kudüs’ün Siyon’un ebedî başkenti olması, Mabedin Kudüs’te yeniden inşası ve Armageddon (Kıyamet) Savaşı’nın yaşanıp, dünyanın Yahudilere karşı davranışı temelinde yargılanmasını öne çıkarmaktadır.

Sinarşistler, dünyayı tek merkezli yönetme hedeflerine varmak için bir yanda “İslâmcı (el-Kaide) terör”ünü kullanarak İslâm’ı ve Müslümanları etkisizleştirme ve gözden düşürme, diğer yanda hedef alınan ülkelerde millî bütünlüğü sağlayan gerçek “millî” dinamikleri berhava ederek, o ülkeleri etnik temelde bölmek için “ulusalcı terör (veya çeteler)” oluşturma ve onları kullanma stratejisi güdüyorlar. Bu çerçevede Türkiye’de söz konusu planın ileri bir merhalesi olarak zemin yoklanıyor. Malûm bir başyazar, asıl Kürtlerin kendilerinin sorun oluşturduğunu deklere ederken, internette “Bir avuç Türkçüden başka kimsenin farkına varamadığı, Türkiye’nin Kürtlerin eline geçmekte olduğu” uyarısı dolaşıyor. Türkiye’yi bekleyen çok büyük bir tehdit lâik-antilâik çatışmasının yanı sıra, Kürt-Türk çatışmasıdır.

Derleme

.