ABD'nin New York eyaletinde kurulu ünlü Cornell Üniversitesi'nde görevli iki psikolog olan Justin Kruger ve David Dunning'in tanımladığı bir tür algılama ve anlayış eğilimini tanımlayan çalışmanın bilimsel adıdır bu deyim. Bu çalışmanın bulguları son derece önemli. O kadar önemli ki adına demokrasi dediğimiz bu sistemin niye bu kadar kötüye kullanıldığını, dünyanın her tarafında ortaya çıkan liderlik ve yönetim sorunlarının temelinde neler olduğunu açıklaması bakımından da kanımızca son derece ilginç bir bulgu.
Cornell University’de görevli psikologlar Justin Kruger ve David Dunning’in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, yani “Dunning-Kruger Etkisi” adıyla literatüre geçecek olan teorileri de, Türk sağduyusunun yüzyıllardır “cahil cesareti” dediği şeydir aslında. Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel Ödülü kazandılar.
Journal of Personality and Social Psychology’nin Aralık-99 sayısında yayımlanan teorileri özetle, “cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır” der.
Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:
-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
-Özetle anlatmak gerekirse:
Yeteneksiz, (eski deyimle kifayetsiz) olan insanlar, yaptıkları yanlışlıkların sonuçlarını ve kötü tercihlerinin yanlışlığını anlayabilecek kapasiteye sahip değillerdir. Yani yaptıkları kötülüğün ve verdikleri zararın farkında değildirler bu yeteneksizler. Bu kişilerin gerek bilgileri, gerek dünya görüşleri, gerekse deneyimleri, içinde bulundukları durumu tam anlamalarına engel olur ve çoğu kez yanlış karar verirler, yanlış tercihler yaparlar. İşin kötüsü, yaptıkları yanlışlıkların, aldıkları yanlış kararların ne derece vahim sonuçlar doğuracağını, doğurduğunu da anlamaktan acizdirler. Hasbelkader, az çok bir şeyler öğrenmişlerse veya kendilerinde öyle bir nitelik olduğu inancına kapılırlarsa, kendilerini bulunmaz "Hint Kumaşı" sanırlar. Bu yüzden kendilerinde var olduğuna inandıkları aslında olmayan yeteneklerine çok önem verirler. Onlara göre, o konularda kendilerinden daha üstün kimse yoktur. Yani niteliksiz, yeteneksiz ve beceriksiz olduklarının farkında değildirler.
-Değerlendirme Zaafı
İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular. Cornell Üniversitesi’ nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular sordular. Ardından öğrencilerden “testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini” istediler.En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60′ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar yüzde 70′e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı.
En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70′ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görüldü.
İki uzman psikolog bu bilinçsizliği, “kronik kendi kendini değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliği”ne bağlıyorlar. Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu “yetersizlik + haddini bilmeme” kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.
İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan “yetersiz”, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır. Aksine bunu bir “hak” olarak görecektir. “Uyanıklık” bilecektir.
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında “fazla alçakgönüllü” davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri tarafından “ihtiras eksikliği” ile suçlanacaklardır. Üstleri de zaten, genelde “aynı yoldan geçmiş” insanlardır.
Buna, insan kaynaklarının, iki benzer CV arasından, “kendine güvenen ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek” adayı tercih edeceği gerçeğini de eklerseniz, Dunning-Kruger Sendromu’nun Peter Prensibi’nin yatağını yaptığı da ortaya çıkar. Sonuçta, “kifayetsiz muhterisler” her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. Etrafınıza bir bakın, uzmanlara hak vereceksiniz.
-Kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?
-Gücünü delegasyon bahanesinden alır. Ekibinin orkestra şefi havalarına girer.
-Çok gürültü patırtı eder, çok şey yapıyormuş havası estirir.
-Koridorlarda hızlı hızlı, düşünceli edayla yürür.
-“Beşer şaşar” diye düşünür. Ama genellikle şaşan beşer başkası değil, kendisidir.
-Ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.
-Üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.
-İktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir. Astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.
-İlk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok etmeyi unutmaz.
-Talimatlarını post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla yüzleşmekten kaçar.
-Toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının sözünü tekrarlamak pahasına.
-Cahil cesareti sahipleri
Bu kadar yeteneksizlik, bilgisizlik ve cehalet olmasına karşın bu tipler, yani yeteneksiz kişiler gayetle gözü pektirler. Darwin'in ifade ettiği gibi "cehalet genellikle bilgi sahibi olmaktan çok özgüvene sahiptir". Bizim atalarımızın söylediği gibi "cahil cesareti" taşırlar ve yeteneklerinin çok üstünde riske atılmaktan, akıllarının ermediği konularda konuşmaktan çekinmezler, sanki tüm doğrulara sahipmişçesine kendilerini vazgeçilmez lider, yönetici, sanatçı vs. sanmaya ve iddia etmeye devam ederler.
Bu tür insanlarda bir de kontrol edilmez ihtiras vardır. O kadar ihtiraslıdırlar ki ihtiraslarının yeteneklerinin çok üzerinde olduğunu bilmezler, anlamadıkları konularda ahkâm keserler, bilgi edinmeden fikir sahibi olmuşlardır çok konuda. Kendilerinden çok emin konuşurlar, yalan yanlış çok konuda kendilerine güvenleri tamdır.
Başka bir araştırmanın sonuçlarına göre insanlar, tavsiye alırken özgüvene sahip birisinden alınan tavsiyeyi konuyla ilgili en çok bilgi sahibi olan kişinin tavsiyesine tercih ediyor. Yani bilgi alınan kimsenin konuyu bilip bilmemesi önemli değil halk yığınları için, önemli olan konuşan kişinin yalan da olsa, yanlış da olsa sergilediği özgüvendir; çünkü bu tipler inandığı şeyin doğru olduğuna o kadar inanmıştır ki yalan ve yanlış olduğunun farkında bile değildir. Yani bir konu hakkında doğruyu söyleyip söylememeniz çok önemli değil, karşınızdaki kişi sizi, özgüveninize (ve karşı tarafta uyandırdığınız güven duygusuna) göre değerlendirip ona inanıyor.
-Diğer Özelliksizlikler
Bu yeteneksiz muhterislerin bir başka özelliği de başka insanlardaki gerçek yetenek ve beceriyi anlama niteliğinden yoksun olmalarıdır. Yani adam seçme özürlüsüdürler. Çoğu kere yanlış adam seçerler, yalakalardan, dalkavuklardan hoşlanırlar, gururlarını okşadığı, olmayan yeteneklerini övdükleri için. Gene araştırmaya göre, eğer bu yeteneksiz insanlar becerilerini ve bilgilerini geliştirmek üzere eğitilirlerse, geçmişteki eksikliklerinin farkına varıp hatalarını kabul etmektedirler. Bu bulgu, bir bakıma sürekli eğitimin önemini de ortaya çıkarıyor.
İşte size siyasi yaşamda, medyada, sanat ortamında, iş hayatında çokça rastladığımız "yeteneksiz ihtiraslıların" veya eski deyimle "kifayetsiz muhterislerin" niteliklerini ortaya koyan bir bilimsel araştırmanın sonuçları. Dunning-Kruger Etkisi'nin birçok ülkede, kaç kişinin maskesini düşürdüğünü tahmin edebilir misiniz? Peki bu insanların ülkelere, başkalarının yaşamına, ülke ekonomilerine, kültürüne verdikleri zararlar?
Derlenmiştir...
.