15 Eylül 2012 Cumartesi

Hinduizmde 3 Katlı Benlik: Jiva - Atman - Brahman


“Her sey Brahman`in bir rüyasından ibarettir”

1-Jiva (astolojik kadersel dünya bedeni) geçmişten gelen karma ile oluşmuş bildiğimiz kişisel can diyebiliriz.

2- Atman: özbenlik ; meditasyonlar ile bilincin derinliklerini de deneyimlenebilen bilinç durumu. Candan öte kişisel ruh. Atman; Jiva gibi dünyasal zevk ve acıya tabii değil. Kişisel saf ruh, doğası mutluluk olan özbenlik.

3. Brahman ise ; kişisel özbenliğin (Atman) ötesinde var olan evrensel ruh, mutlak, Niravanik bilinç hali.

Kişi karmik beden olan Jivanın ötesindeki Atmanı-özbenliğini fark edebilirse, kişisel candan öte kendi ruhunu-özünü fark ediyor. Akabinde Atman-özün fark edilmesinden sonra Evrensel benlik-Brahman farındalığına ulaşabilirise, evrensel ruhu deneyimlenirse (kundalini yükselimi, mahakalpasamadhi) kişi Jiva ve Atman dan özgürleşip kaynağa dönmüş, daireyi tamamlamış oluyor yani Brahman oluyor. Böyle kişilere JİVANMUKTA-kişsellikten özgürleşmiş ruh deniliyor...

Serdar Murat Bal

****

“Atman”, hayatın özü veya hayat prensibidir. Kelimenin en eski anlamı “nefes” oluyor. Daha sonra, “hareket” ve “esinti” anlamına da kullanılmış. Rg-Veda'da “Herşeyin Atman’ı olan güneş; yeri, göğü ve havayı doldurur” deniyor. Satapata Brahmana'da ise, “O zaman, ne varolan ne de varolmayan ortada yoktu... sonra Brahman, yokluğun içinde bir boşluk örtündü” deniyor. Bundan da “akıl”, “söz”, “nefes” ve “benlik” ortaya çıkmış.. Bu benlik, ebedî ve değişmeyen benliktir; yâni “Atman”. Bedene ve dünyaya bağlı, Samsara'dan dola­yı ortaya çıkan benlik (jiva), bir şuur halidir ve daima değişime tabidir. Atman ise bu halin fevkınde, bireysel olmanın ötesindedir.

“Brahman”, her bir tarafa yayılan ve kendiliğinden varolmuş kudrettir. Rg-Veda'da şöyle deniyor: “Tek olan O'na bilge kişiler birçok isim verirler”, “O'nun bulunduğu yerde, bütün şeyler varolur.” Daha sonra yaratma fonksiyonu işin içine girince, Brahman kavramı anlaşılmaz bir hal almıştır. Yaratan, “Prajapati”dir. Brahman ise yaratandan da üstün, ama onunla birdir.

Bir başka açıdan ele alındığında, evrensel prensip Brahman ile bireysel prensip Atman arasındaki ilişki, kişinin seviyesine ve aklının kapasitesine göre bir anlam taşımaktadır. Çandogya Upanişad'da geçen “tat tvam asi” (sen O'sun: Atman Brahman'dır) formülü ile bu bir bakıma açıklığa kavuşmuş sayılır. Ancak, burada Atman (gerçek benlik) ile Jiva (geçici benlik) kastedilmemektedir. Dünya ha­yatına mecbur olan insan için kendine ait ne var ise, Jiva olarak belirir ona. İnsan, bu geçici benliği veya bedeni ile birlikte kazan­dığı şahsiyeti olarak bilir kendisini. Asıl ben­liğinin farkında değildir.

Haluk AKçam


Hindu Kozmolojisinde Yaratılış

“Sonsuz bilinc, kendini bilinir kılmak icin ayni anda suje ve obje, algilayan ve algilanan oldu, hiçbir şekilde değişmeden her türlü form ve görüntü oldu, Tanri oldu, sonsuzlukta kendi icine baktı ve dünya olarak, evren olarak göründü, yanılsama (maya) aracılığıyla düalite olarak tezahür etti, icteki umursamaz ve etkilenmez tanik oldu, duyu organları oldu, yıldızlar oldu gökyüzünde, kalpte sevgi oldu, umut oldu gönüllerde, coşku oldu o, güvercinler oldu ve bütün bunların hepsini algılayan algı oldu...”

Upanisadlardan

-Hinduizm`e gore gercekligin de katmanlari vardir nasil ki ruyamizda yaptigimiz ya da hissettigimiz bir sey, ruyamizdayken gercek uyandigimizda degilse, Hinduizm`e gore yaratilis da dunya gozuyle yani Maya / iluzyon araciligiyla bakilinca gercek, iluzyondan ayri bakilinca yanilsamadir, asagidaki yazim, Maya yani iluzyon gozunden bakilinca Isvara`nin (Tanri`nin) durumunu / yaratisini /tezahurunu anlatir. Hinduizm`de bu olaya "Nihai gerceklik" olarak bakildiginda ise, ortada yaratilis falan yoktur, sadece sonsuz Brahman vardir. Asagidaki yazi "ruya"nin disindan degil icinden bakilarak yazilmistir:

Ortadoğu dinlerinde (Musevilik, Hristiyanlık ve İslam) “yaratılış” kelimesi ile kastedilen, Tanrı’nın belirli bir zamanda kendinden tamamen ayrı olarak yoktan var ettiği maddesel dünya/evrendir. Tanrı bu dinlerde, belli bir zamanda “ol” demiştir ve 6 günde dünyayı, güneşi, göğü ve yeri yaratmıştır. Bu sürece ilişkin başka bir ayrıntı verilmez yalnızca Tanrı’nın “ol” emriyle birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü...vs günlerde yarattığı göksel maddelerden, “yerin ve göğün” yaratılışından bahsedilir. Bu üç dinde de bu konuda ortak nokta, yaratılan bütün bu evrenin Tanrı’dan tamamen ayrı olmasıdır, Tanrı yarattığı şeyleri yönetir kontrol eder ancak yarattıklarıyla kendisinin hiçbir ilgisi yoktur, kendisi yarattığı evrenden tamamen ayrıdır.

Hindu anlayışına göre ise Tanrı her yerdedir ve her şeydir, Tanrı evrendir ama evrenle sınırlı da değildir, evrenin çok ötesindedir ayrıca. (Panenteizm) Tanrı her bir atomun içindedir, Hinduizm’deki ünlü deyiş “Evren ilüzyondur” ifadesinin anlamlarından biri de bununla ilgilidir, aslında evrende Tanrı’dan başka hiçbir şey yok ama ilüzyon,/Maya sonucu maddeyi görüyoruz, algılıyoruz örneğin nasıl ki tırnak makası demirden başka bir şey değilse evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir, “tırnak makası” kavramı sadece isimdir, zihinde vardır, demirin dönüşümünden ibarettir gerçek olan onun “demirden başka bir şey” olmamasıdır yanıltıcılık isimlerde ve kavramlardadır aynı şekilde evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir ama aynı demirin “evrimleşerek” tırnak makasına dönüşmesi ve demirden başka bir şeye dönüştüğünün düşünülmesi gibi, Tanrı’dan özde hiçbir farkı olmayan Tanrısal enerjiler de evrimleşerek madde dünyasını oluşturmuştur ve ilüzyon sonucu Tanrı’dan başka bir şey olduğu düşünülmektedir, buna bağlı olarak da bu ilüzyondan etkilenen zihin yanılgıya düşer. Evrendeki hiçbir şey Tanrısız değildir, her şeyde Tanrı vardır, Tanrı olmayan bir şey kısır bir kadının çocuğu gibi bir “hiçlik”ten öteye gidemez. Dolayısıyla Hinduizm’deki “yaratılış” kavramı ortadoğu dinlerindekinden oldukça farklıdır.

Hinduizm’e göre evrendeki her şey, bilinçten enerjiden oluşmuştur, madde de “bilincin” dönüşümünden ibarettir, bilinç her yerdedir, dağda, taşta ormanda, nehirlerde, okyanuslarda..

“Yaratılış” kelimesiyle kastedilen olgu, Tanrı’nın değişik şekilde tezahür etmesidir veya Tanrı’nın çeşitli enerjilerinin yayılması, dönüşümü değişimi veya evrimidir.

Hindu kutsal metinlerinde yaratılış ile ilgili pek çok anlatım ve ayet vardır, bunlardan bazıları daha detaylı bazıları üzeri kapalı bazıları sembolik bazıları da masalsıdır, Rig-Veda’da bu son derece detaylı konuya giriş niteliğinde şöyle denir:

“Başlangıçta ne varlık vardı ne de yokluk...
Ne hava vardı, ne de onun ötesindeki gökyüzü
Bir kımıltı mı? Nerede? Hangi örtünün altında? Kimin himayesinde?
Dipsiz suların sonsuz derinliği mi yoksa?

Ne ölüm vardı o zaman ne de ölümsüzlük.
Ne de gündüzü geceden ayıran bir işaret.
Ama Bir O vardı, soluk olmadan soluyordu kendi iç gücüyle
Başka da bir şey yoktu.
Karanlıklar içinde karanlıklar dururdu;
Boyutları olmayan bir deniz gibi;
Mümkün olanı hala biçimlendirmemiş bir boşluk,
Ta ki Sıcaklığın gücü Tek olanı yaratana dek.

O zaman, o Tek olanda, Arzu kıpırtıları varlığa dönüştü,
Ruhun ilk tohumudur Arzu.
Bilgelikle gönüllerinde araştırma yapan ermiş kişiler
Keşfettiler varlığın yokluktaki bağlantısını.
Belli belirsiz bir çizgi varlığı gayri varlıktan kesip ayırdı
Ne vardı orada onun üstünde?
Tohum verenler ve güçler oradaydı;
Altta serbest enerji; üstte hızlı eylem.”

Rig-Veda’da ayrıca Kozmik can’dan (Purusha) ve bu canın var olacak her şey olmasından, bölünmesinden ve böylece mevcut var olan her şeye dönüşmesinden bahsedilir.

Satapatha Brahmana’da bu kozmik cana “kozmik yumurta” denir ve onun yarılmasından söz edilir, Bu Brahmana’da bu gibi anlatımların yanında daha sembolik ve masalsı anlatımlar, örneklendirmeler de bulunur.

Çeşitli Upanişad’larda sembolik anlatımın üzerine, bu durumun kozmolojik, felsefi/psikolojik yönlerine değinilir.

Bhagavad Gita’da Tanrı ve enerjilerinin yapısı açıklanır, Srimad Bha g ava ta m’da evrenin yaratılışı konusuna son derece ayrıntılı olarak değinilir, çeşitli Şivacı metinlerde de bu konu ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.

Hinduizm’de yaratılış sürecini anlatmadan önce Tanrı’nın enerjilerine değinelim:

Hindu kutsal metinlerine göre Tanrı’nın, insan aklının almayacağı niteliklerde ve sayıda değişik enerjisi vardır ama Rişiler kutsal metinlerde bu enerjiyi 3 gruba ayırmıştır, Tanrı’nın enerjisi bizzat Tanrı’nın kendisinden yayılır yani Tanrı’nın enerjisi Tanrı’dır denebilir ancak aynı anda hem Tanrı’nın aynısıdır hem de değildir, örneğin okyanus ve okyanustan alınmış ve bir bardağa konmuş su aynı değildir, bardaktaki o suya artık okyanus denmez ama bu bunlar birbirinden yapı ve öz olarak farklı da değildir, Tanrı ve enerjileri konusunu kavrayabilmek için güneş örneğini de, her ne kadar eksik bir örnek olsa da, düşünebiliriz: Güneşten yayılan ısı ve ışık güneşin kendisi değildir ama güneşi “güneş” yapan şey de ısısı ve ışığıdır. Aynı şekilde Tanrı’nın enerjileri de Tanrı’yı “Tanrı” yapan olgulardır ama Tanrı’nın tam olarak kendisi değildir, fakat kendisinden farklı da değildir. Tanrı’nın 3 enerjisi:

1) İçsel enerji gücü (Antaranga Şakti): Ruhsal enerjidir ve sonsuzdur, sonsuz bilgi ve sonsuz mutluluktur, bu enerji sadece ruhsal boyutta bulunur, zamanla değişmez azalmaz ve hiçbir şeyden etkilenmez.

2) Dışsal Enerji gücü (Bahiranga Şakti): İçsel enerjinin gölgesi konumundadır, içsel enerjinin tersine geçicidir, zamanla değişime uğrar, etkilenir, bozulur, evrim geçirir, bu enerji: toprak, su, hava, ateş, eter, zihin, akıl ve sahte olan “ben” düşüncesi, sahte ego’dur. Dünyada çok sayıda sahte ego, zihin, akıl vardır bunlar dışsal enerji ve marjinal enerjinin ürünü olan insanlardır.

3) Marjinal Enerji (Tatastha Şakti): Yaşayan canlılardaki bireysel ruh’tur, (Yani Jivatman, ancak Jivatman ile Atman aynı kavramlar değildir, Atman her canlının içindeki esas/ana özdür her canlıda bulunur, Jivatman da ışığını yani bütün gücünü Atman’dan alır, Atman sayesinde var olur ancak anlatılmak istenen kavram ve vurgu bakımından Jivatman biraz farklıdır)

Sonsuz ruhsal bilinç enerjisi yani ilk enerji ışıkla da sembolik olarak temsil edilir, ikinci yazdığım dışsal enerjinin ilk oluşturduğu maddesel nedensel unsura viraja denir ve “su” ile sembolik olarak ifade edilir, bildiğimiz “su” kavramı ile ilgisi yoktur, bildiğimiz su bu evreden çok daha sonra yaratılmıştır. Bu evrede henüz “zaman” diye bir kavram yoktur çünkü zamanı da daha sonra var eden Tanrı’dır, bu evreden öncesi Hindu metinlerinde “varlığın veya yokluğun bulunmadığı, akılla kavranabilecek olgu ve kavramların çok ötesindeki “derin karanlık” olarak tanımlanır.

En başta bütün bu enerjileri içinde barındıran Tanrı, daha sonra dışsal enerjisiyle yani Bahiranga Şakti ile genişleyerek Maha tattva’dan gezegenler, yıldızlar, uzay...vs kısaca “evren” olarak yayılır ve her bir zerrenin içine girişim yapar yani başka bir deyişle her şeyi “yaratır”.

Mahat Tattva Nedir?

Tanrı’nın yukarda yazdığım ikinci enerjisi (dışsal enerji), içsel bilinç enerjisinin çok küçük bir kısmının nedensel viraja unsuruna yani suya ekilmesiyle evrime uğrayarak dönüşmüş, toplam maddeyi oluşturmuştur, bu yapıya Mahat Tattva denir, Mahat Tattva maddesel boyuttaki her şeyin bütün kozmik tezahürün toplamıdır her şeyin kaynağıdır, bütün gezegenlerin, bütün yıldızların, bütün galaksilerin bütün maddenin bütün “maddesel” evrenin toplamıdır, kaynağıdır.

Mahat Tattva bütün evrenin toplam kaynağı olmasının yanında, yukarda belirttiğim değişen evrimleşen dışsal Bahiragna enerjisinin evrimleşmesiyle kendi içinde evrimleşmeye devam eder kümesel zihin ve kümesel akıl da artık Mahat Tattva’nın içindedir, Tanrı’nın dışsal Bahiranga enerjisiyle değişim ve kümesel zihnin evrimi devam ettikçe Ahankara denilen kümesel ego veya sahte ego olgusu ortaya çıkar, Ahankara "ben" düşüncesi veya olgusudur, bu fikre sahip kişiyi evrenden ve diğer her şeyden ayıran zihin tutumudur. Kaynağı dışsal enerji olan "maddesel olgu", Tanrı’nın içsel enerjisinin de etkisiyle evrimleşirken kendisini görülebilen, duyulabilen, dokunulabilen, koklanabilen, tadılabilen bir kavram olarak ifade etmeye başlar bu evrede henüz her şey bir bütün küme ayrışmamış, haldedir, dışsal enerji evrimi devam ettikçe Mahat Tattva parçalanır, bölünür ve Ahankara da yani sahte ego da akıl ve zihin ile birlikte sonsuz sayıda parçaya birime ayrılır, “canlılar”, ve evrimle de insanların temel oluşumunun temeli atılmıştır artık... Ancak dikkat edilmesi gereken olgu Zihin veya akıl Atman ya da Jivatman (ruh) değildir, bu olgular ışıklarını Atman’dan alır yani bütün güçlerini Atman’dan alırlar ama Atman değildirler, Atman değişmez, gelişmez ve sonsuzdur bozulmaz oysa ki zihin ve akıl sürekli değişir, gelişir veya bozulur.

“Sonsuz bilinc, kendini bilinir kılmak icin ayni anda suje ve obje, algilayan ve algilanan oldu, hiçbir şekilde değişmeden her türlü form ve görüntü oldu, Tanri oldu, sonsuzlukta kendi icine baktı ve dünya olarak, evren olarak göründü, yanılsama (maya) aracılığıyla düalite olarak tezahür etti, icteki umursamaz ve etkilenmez tanik oldu, duyu organları oldu, yıldızlar oldu gökyüzünde, kalpte sevgi oldu, umut oldu gönüllerde, coşku oldu o, güvercinler oldu ve bütün bunların hepsini algılayan algı oldu...” Hindu Upanisadlarindan Mö 900-200

Tanri kavrami bile sonsuz bilince baglaniyor Hint`te. Cunku "Tanri" (Iswara) denilen kavram da ancak dunya iluzyonu gozuyle bakilinca anlam kazaniyor ve boylece sifatlarla isimlerle hatta ve hatta uzay zaman duzleminde dusunulerek ifade edilmeye baslaniyor ve “vardi” yoktu” tartismalari yapiliyor...

Hint`te "Advaita" yani teklik felsefesine gore Tanri dedigimiz sifatlara sahip, insanlarla konusan, belli bir kisiligi olan varlik yani "Saguna Brahman" ancak dunya gozuyle, dunyadan bakilinca bir gerceklige sahiptir. Nasil ki ruyamizda gordugumuz bir canavar ruyamizda bizim icin gercek ama uyaninca degilse, bu konu da benzer mantikta ele alinir. Sisteme gore (hatta matrix felsefesi de Advaita felsefesinden yola cikilarak olusturulmustur) dunya zaten sonsuz bilincin bir ruyasindan ibarettir. Yani evren ve icindeki her sey "Sonsuz bilincin beyninde/icinde" olusmus bir ruyadir denilir. Dolayisiyla bizim Tanri dedigimiz sey de aslinda bize yararlidir bizim daha yuksek hakikatlere ulasmamiz icin kanatlardir meditasyon aracidir ve bir bakima faydalidir ama nihai olarak bir gerceklige sahip degildir. Iluzyon disinda Tanri yoktur sonsuz, kisiliksiz sifatsiz gizem/bilinc vardir. Bu gizeme Nirguna Brahman denilir ve ozu Sat-Chit-Ananda olarak ifade edilir.

-Atman = Nirguna Brahman

-Jiva = Atman + Avidya

-Ishvara = Brahman + Maya

(Jiva= Bireysel ruh, Atman=Sonsuz Nirguna Brahman ile es olan nihai gerceklik/ruh, Avidya=iluzyona bagli cehalet, Maya=Iluzyon, Ishvara=Sifatli ve bir forma sahip ayrica bir kisiligi olan Tanri yani Saguna Brahman)

Nihai gerceklik olan Nirguna Brahman`in ozu Sat-Chit-Ananda`dir. Yani onun ozu “sat” varolustur, “chit” yani objeye ya da nesneye bagli olmayan ayristirmaya dayali olmayan sonsuz bilinctir. Sonsuz bilinc yani Brahman cokluk olarak tezahur ettiginde ki biz bu surece Maya diyoruz, ozne ile nesne ikiligi ortaya cikti, cunku dunyada bizim bilinc dedigimiz sey ozne ve nesne ikiligiyle dolayisiyla ayristirmayla mumkun olur, bizim bireysel ruh dedigimiz ve iluzyon dunyasinda yanilsama olan Jivatman da bilincin ayrı olarak özdeşleştiği çok sayıdaki öz imgeler olarak nesnelleşen Bilinçtir ve yanılsamadır, Maya'dır. Ikilik/ayristirma yoksa, algilayan-algilanan, obje-suje yoksa bilinc de yoktur iste bu chit yani Brahman`daki sonsuz bilinc olgusu dunyadaki bu ayristirmaya dayali bilince benzemez her seyi ve her kavrami ayni anda kapsayan bir bilinctir ya da bu her seyi ve her kavrami doguran oz dur ve son olarak “ananda” yani sonsuz mutluluk huzur ve doyum halidir. Bu mutluluk da yine objelere/nesnelere bagli degildir.

Ozan Fırat

***

Çeşitli kaynaklardan düzenlenmiştir.

Katkıları için Sn Serdar Murat Bal'a teşekkürlerimizle.

.