29 Eylül 2012 Cumartesi

Evrensel Karma Yasası


Karma कर्म kelimesi Sanskritçe Kri kökünden gelmektedir. Kri sözcüğü “faaliyet” demektir. Böylece Karma kelimesi “faaliyet”, “eylem”, “hareket”, “edim” veya “aksiyon” anlamına gelmektedir. Karma kelimesinin isim olarak tam şekilde söylenişi Karman’dır.

Daha geniş felsefi bakış açısından Karma sözcüğü “etkiyi izleyen tepki” anlamında kullanılmaktadır. Veda edebiyatında Karma kelimesi 'evrensel eylem yasasını' ifade etmek için kullanılan bir sözcüktür. Evrensel eylem yasası kısaca bu şekilde açıklanabilir, insanın her eylemi bir etki yaratmakta ve bu etkinin ardından bir tepki gelmektedir.

Evrensel eylem yasası çok iyi bilinen “ne ekersin, onu biçersin” sözüyle ifade edilmektedir. İnsan ne verirse, onu geri alır. Karma yasası “almak için ver” prensibini de içermektedir.

Karma yasası bumerangın işleyişine benzemektedir. İnsanın dışarıya fırlattığı her şey kendisine geri dönmektedir. “Benzer benzeri çeker” prensibi de bu esasa aittir. İnsanın ürettiği negatif eylemler negatif sonuçlar doğurur, pozitif eylemler ise pozitif neticeler getirir.Karma evrenin nihai yasası ve doğada var olan tüm diğer kanunların temelidir. Karma, varoluşun fiziksel, zihinsel ve enerjisel düzeylerinde sonucu nedene göre ayarlayan yanılmaz bir yasadır. Her sonuç nedenine adilce ayarlanmaktadır. Karma fiziksel boyutta bozulmuş dengeyi, ahlaki boyutta ise bozulmuş uyumu onarmaktadır.

Böylece, Karma yasası evrensel olarak ve tarafsızca, hem doğada hem de insan ilişkilerinde çalışır. Evren denge ve uyum olmadan var olamaz ve evrenin büyük döngüsel düzeninde Karma yasası evrensel denge ve uyumu sağlamaktadır.

Karma yasası hem egzoterik (açık) hem de ezoterik (gizli) düzeylerde gerçekleşmektedir. Egzoterik düzeyde aksiyon ve reaksiyon daima eş ve karşıttır; Karma nedensellik yasası veya neden ve sonucun dengesi olarak ortaya çıkmaktadır. Ezoterik düzeyde ise insanın yaptıklarının karşılığını almasını sağlayan ahlaki adalet yasası olarak işlemektedir.

Yoga yolunda insan Karma yasasını idrak etmekte, uygun şekilde davranmakta ve evrensel yaşamın uyumunu bozmamaktadır. Böylece bireysel yaşamında edimleri, evrensel düzeni bozmadığı için denge ve uyum içinde yaşamaktadır. Birey pozitif eylemleri sayesinde pozitif potansiyelini artırmakta ve evrensel güçlerden yararlanmaktadır.

Sıradan bir insan ise doğanın uyumunu sağlayan yasaya karşı geldiği için kozmik dengeyi onarmaya çalışan yasa tarafından ezilmektedir. Karma yasası çiğnendiğinde, birey kaderin bağlayıcı ve acı verici olduğunu deneyimlemektedir. Bireyin yaşamı olumsuz eylemlerinin harekete geçirdiği sonuçlar tarafından karmakarışık olmaktadır.

Karma yasası hem evrensel hem de bireysel seviyede fiziksel alanda olduğu kadar, ahlaki alanda da uyumun ayarlanma ve dengenin onarılma prensibidir. Bu yasa bireysel ve toplumsal eylemlerin hak edilen sonuçlarını geri verir. Her sonuç nedenine adilce ayarlanmakta ve bozukluklar oluşunca evrensel uyum yeniden sağlanmaktadır.

Tüm düşünceler, duygular ve edimler kaçınılmaz sonuçlara neden olmaktadır. Bazı inançlara göre, her şey önceden düzenlenmiş ve insanın kaderi doğuştan belirlenmiştir; “alın yazısı asla silinemez”. Bu, kaderçilik doktrinidir. Bu doktrin gerçekleri tam şekilde yansıtmasa da belirli gerçeklere dayanmaktadır.

Her şeyden önce, kimse önceden bizim kaderimizi belirlememiştir. İnsan kendi eylemleriyle kendi kaderini kendi belirlemektedir. Önceki hayatlarda yaptıklarımız bu yaşamda karşımıza çıkmaktadır. Eğer insan bu yaşamda kaderini veya Karma’sını değiştirmek için çabalamazsa, o zaman gerçekten de “alın yazısını silemez”. Fakat Yoga yolunda insan karmik etki-tepkilerin farkına varmakta ve Yoga teknikleri aracılığıyla edimlerini pozitifleştirerek kaderini olumlu bir şekilde değiştirebilmektedir.

Karma yasasının ilkeleri evrenseldir. Karma yasasını anlamak için belirli dinsel inanç ya da dogmalara bağlı olmak gerekmez. Tam tersi, insan tüm batıl inançlardan arınmadan Karma yasasını idrak edemez.

Karma gerçeği bazı kişileri eyleme geçmekten alıkoyabilir, çünkü yapılan hatalara karşı verilen tepkiler altından kalkılamayacak ağır olabilir. Öte yandan yaşamak ve tekamül etmek için insanın eylemlerde bulunması şarttır. Hata yapmadan kimse öğrenemez. Gereken eylemlerden kaçınmak başka tür problemler doğurabilir.

Bazı kişiler eylemlerin tepkilerinden kurtulmak için eylemsizliği tercih etmektedir. Ama bu tutum insanı Karma yasasından kurtaramaz, çünkü insan nefes alıp verirken bile Karma üretmektedir. Eylemlerin doğurduğu etkilerden kurtulmak için insan Akarma tarzda eylemlerde bulunmalıdır.

Akarma kelimesi Sanskritçe “eylemsizlik” demektir. Fakat daha geniş felsefi bakış açısından Akarma sözcüğü 'tepki üretmeyen eylem' anlamında kullanılmaktadır. Eylemlerin Akarma düzeyine ulaşması için insan Yoga uygulamalıdır. Yoga sayesinde insan sezgilerini geliştirmekte ve nerede eyleme geçmesi, nerede geçmemesi gerektiği hususunda uzmanlaşmaktadır. Birey içini pozitif enerjiyle ve çevresini sevgiyle doldurarak, eylemleri konusunda şüphelerini gidermekte, düşüncelerine netlik kazandırmakta ve eylemleri olumsuz etkileyen gerilimden kurtulmaktadır.

Karma yükünden kurtulmak için birey Yoga yolunda eylemlerini beklentisiz ve eylemlerin getirdiği meyvelere bağlanmadan icra etmelidir. Bu iki prensibe göre hareket etmek hiç de kolay değildir. İnsan her zaman yaptığı işinden bir şeyler bekler. Aksi takdirde, neden hareket etsin ki? Beklediği sonuçları aldığında da onlara bağlanır. Böylece birey yaptığı eylemlerin sonuçlarına katlanmak zorundadır. Genelde insanlar dünyevi zevkler için hareket eder ve çoğu zaman ıstırapla karşılaşır, çünkü eylemlerin sonuçlarını her zaman kestirmek kolay değildir. İnsan olumlu bir eylem sonucu zevk alabilir ama sonuçlara bağlanırsa bir gün onları kaybettiğinde ıstırap çekebilir. İnsan olumsuz eylemleri neticesinde neşelenebilir de, ancak acı verici tepkiler kaçınılmazdır. Bu etki-tepki zincirinden kurtulmak için eylemler beklentisizce icra edilmeli ve bunların meyvelerine bağlanılmamalıdır.

Yoga teknikleri doğru ve düzenli bir şekilde uygulanırsa, birey karmik tepkilerden kurtulabilir. Bu, kavrulmuş bir tohumun filizlenmemesine benzemektedir. Birey Yoga ateşi aracılığıyla karmik tohumları kavurmakta, onların filizlenmesini engellemekte ve böylece karmik tepkilerden kurtulmaktadır.

Karmik tepkilerden kurtulmak için birey yaptığı işin meyvelerinden vazgeçmelidir. Yoga yolunda bu tutum doğal olarak gelişmektedir. Birey geçici beden değil, ebedi ruh olduğunu idrak edince eylemlerin sonuçlarına bağlanmamaktadır. Eylemlerinin sonuçlarına bağlı olmayan insan bu eylemlerin karmik tepkilerinden de azattır. Karma'dan kurtulmak için bu tutum geliştirilmelidir

 -Karmanın Kimyası

Karma, Hinduizm, Budizm, Jainizm, Sihizm ve Teozofi’de kullanılan bir terimdir. Sanskrit dilinde “yapmak, eylemek, bir fiilde bulunmak” anlamındaki “kri” sözcüğünden türetilmiştir. Karma sözcüğü farklı sözcüklerle birlikte kullanılarak, karma yasası, karmik plan, karmik telafi gibi farklı anlamlara gelen terimlerin oluşturulmasında kullanılmıştır. (Fakat karma felsefesi diye bir terim yoktur; karma, Budist felsefedeki ve Hindu felsefesindeki bir kavram ve bir yasadır.)

Karma; hem fiziksel hem de zihinsel her türlü eylemin sonuçlarının kaçınılmaz olduğunu ifade eder; düşündüğümüz her şey ya da yaptığımız her eylemin sonuçlarının, bizi bu yaşamımızda ya da sonraki yaşamımızda etkileyeceğini söyleyen bir kuraldır. Yani; gerçekleştirmiş olduğumuz, fiziksel ya da zihinsel her türlü eylemin etkilerini şu anki gerçek yaşam içinde görmesek bile, bir sonraki yaşamımızda bu etkiler mutlaka kendini gösterecektir.

Hint dinlerindeki Karma öğretisi, “yeniden doğuş” inanışı olan Samsara ile bağlantılıdır. Sebep –sonuç (etki-tepki) ilkesinin geçerliliği ruh var oldukça devam eder. Hinduizm, Budizm ve Jainizm‘de Karma; herhangi bir eyleminin veya düşüncenin sonucunun, her şekilde sadece o kişiyi etkilediğini ifade eder.

Karma, Tanrı’nın ya da dünyada bir hâkimin hüküm vermediği, “ilahi bir lütuf” ya da “ceza” olmadan, kişinin kendini değerlendirdiği bir öğretidir.

Yeniden Doğuş Döngüsünü (Reenkarnasyon) sadece kötü eylemlerde bulunup, kötülük düşünenler değil, aynı zamanda iyilik yapıp, temiz niyetli olanlar da yaşayacaklardır. Son amaç ise bu şekilde devam etmeden, Karma’nın sona ermesidir.

Budizm’deki Karma öğretisini anlamada “kendin-değil” ve “Koşullu Oluşum” kavramları önem taşır. Budist öğretisine göre (Dharma); “Ben” ifadesiyle bir insanı tek bir ruh olarak sınırlamak, gerçekliğe uygun değildir. Bir insan, sadece kendi varlığıyla ya da ruhuyla ifade edilmesinden çok daha fazlasıdır. İnsan varlığının ait olduğu, sürekli değişen beş yaşamsal durum başlıkları şunlardır: iç organlarının da dâhil olduğu somut bedeni; duyguları; dünyevi çıkarları; ilgi, arzu, özlem, amaç gibi ruhsal istekleri ve son olarak bilinçli olmasıdır. Bu sürekli değişen durumlar koşullu oluşumun kanunudur. Her eylem, maddelerden ruha kadar dünyadaki her şeyi yeniden düzenler.

Karma bu durumda, budist yazarlar tarasından “esas, temel, asıl” şey olarak kullanılır. Bu anlamda, ruhani istekler, dünyanın yaratılışı ve onu takip eden düşünceler ve eylemlerin anlamını ifade eder. Tüm eylemler ve düşünceler, Karma’yı oluşturur ve karmaşık dünyaya yön verir. Budist öğretisinin amacı, Karma’ya daha fazla yol açmamak ve bu döngüye bir son vermektir. Bunun için yapılması gereken ilk adım, Karma bağlığına yol açan, ruha zararlı üç sebebi anlamaktır. Bunlar; Hırs (Lobha), öfke ve nefret (Dosa), cahillik (Moha) olarak sıralanır. Olumlu Karma için üç yol ise; alçak gönüllülük, insaniyet (şefkat, iyilik) ve anlayıştır.

Bir eylem sonucunda oluşan Karma’nın niteliğini, o eylemi yapmanın temelindeki amaç (Cetana) belirler. Budist öğretisine göre, bedensel eylem türlerinden olan düşünce ve konuşma, Karma’da büyük önem taşır. Karma etkisinin oluşum zamanıyla ilgili üç farklı Karma türü vardır:-Yaşandığı esnada oluşan Karma (Pali dilinde: Ditthadhamma-vedaniya-kamma)-Önceki yaşamda oluşan Karma (Pali: Upapajja-vedaniya-kamma)-Sonraki yaşamda oluşacak Karma (Pali: Aparapariya-vedaniya-kamma)

Bazı eylem ve davranışlar, sonucunda Karma oluşturmayabilir. Gereken durumlarda bu etki yaşanmayabilir veya önemsiz ölçülerde şiddete karşı tepki olaylarında, örneğin; iyi niyetler olumsuz sonuçlardan fazla olduğu zamanlarda, Karma etkisi oluşmayabilir. Bu durumda etkisiz Karma (Pali: Ahosi-kamma) söz konusudur.Karma etkisi farklılıklar gösterebilir:“Yeniden doğuş” ile oluşan Karma Janaka-kamma: Yeniden doğuşla (reenkarnasyon) ve bulunduğu topluluğun koşullarıyla sınırlı yaşanır.

-Yardımcı Karma Upatthambhaka: Hiçbir Karma etkisi yoktur ve yalnız hareket ederek yaşanır.
-Zulmeden Karma Upapilaka: Karma etkisiyle baskı yaşanır.
-Yıkıcı, tahrip edici Karma Upaghataka: Diğer Karma etkilerinden daha fazlası yaşanır.İstemeden yapılan eylemler için bir düzenleme yoktur. Bir eylemin temelinde ne kadar az art niyet varsa o kadar az Karma toplanır, oluşur.

Şu sözler buna işaret etmektedir: Her kim bir başkasına eziyet ediyor ve buna rağmen iyi bir yaşam arzu ediyorsa, o kişi bir sonraki yaşamında asla mutlu olmayacaktır. Her kim diğerleriyle iyi anlaşıyorsa ve iyi bir yaşam arzu ediyorsa, o kişi bir sonraki yaşamında mutluluk bulacaktır.(Dhammapada M.Ö 3.yüzyıl) Eylemlerin failini bulamayız; etkiyi yakalayan hiçbir “varlık”. Sadece boş şeyler geçer gider önümüzden: bu şekilde anlayışa kavuşan kişi, doğru bir bakışa sahiptir. Ve eylem ile etki bu şekilde gerçekleşip ilerlerken, köke bağlılık nedeniyle kimse tıpkı tohum ile ağaçta olduğu gibi hiçbir başlangıç asla bulunamaz. (Vis. XIX) Culakammavibhanga Sutta.


-Anlamları

Terimin dört farklı anlama gelmesi anlamının Batılılarca iyi kavranamamasına ve kimi zaman tek anlamıyla kullanılmasına neden olmuştur. Terim Doğu’da şu dört anlamda kullanılır:

1-Bedensel hareketler (söz, davranış) veya zihinsel hareketler (niyet, düşünce, imaj oluşturma). Bunlar “neden”dir.
2-Bu hareketlerin sonucu. Bunlar “sonuç”tur.
3-Bireyin şimdiki ve geçmiş yaşamdaki hareketlerinin sonuçlarının toplamı. Bunlar, nedenler toplamı olarak oluşan "mukadderat"tır.
4-Manevi alemdeki nedensellik kuralı. "Karma yasası ve karmik plan"

Zen sisteminde karma yasası öte-alemdeki yaşamı ve tekrar doğuşları belirleyen evrensel nedensellik yasasıdır. Yani Upanişadlar’da belirtildiği şekilde karma yasası insanın şimdiki ve geçmiş yaşamında yaptıklarıyla karşılaşmasıdır. Yapılan hareketlerin karşılığı olarak yaşanması gereken sonuçların planlı ve programlı bir şekilde düzenlenmiş haline “karmik plan” denir.

-Karmik planın oluşumu

Kişi her an iradesiyle yeni hareketler yapmakta olduğundan karmik plan kısmen belirli, kısmen oluşum halindedir. Bu bakımdan karmik planın oluşum süreci ve bu süreçteki hareketler üç grupta ele alınır:Mukadderat üzerine bir etkide bulunmuş hareketler (agami-karma)Neden oluşturmuş ve mukadderat üzerinde bir etkide (sonuçta) bulunma sürecine girmiş hareketler (prarabdha-karma)Birikmiş, fakat henüz mukadderat üzerinde bir sonuç oluşturmamış hareketler..

-Karma yasası ve Samsara

Karma yasası, kısaca, her yaşamın, önceki yaşamlarda yapılan hareketlerin sonucu olarak belirmesi esasına dayanır. Yani, kişinin yaptığı hiçbir hareket sonuçsuz kalmayacak ve kişinin mukadderatının belirlenmesinde bir neden oluşturacaktır. Hiçbir neden, herhangi bir sonuç yaratmadan yok olup gitmez. (Bu, felsefe ve bilimde "nedensellik kuralı" olarak adlandırılır.) Dolayısıyla samsarayı esas alan Doğu öğretilerinde her yaşam ve her yaşamdaki koşullar, önceki yaşamlarda yapılan hareketlerin bir bileşkesi olarak meydana gelmekte olup, o yaşamda yapılacak hareketler de bir sonraki yaşamı ve koşullarını belirleyici bir etken olacaktır.

Daha kısa olarak ifade etmek gerekirse, Doğu’nun karma yasası bir Türk atasözüyle tek cümleyle şöyle ifade edilebilir: “Ne ekersen onu biçersin.”

Hindu mitolojisinde yasaları uygulayan, yasanın somutlaşmış biçimi olan karma ilahlarına Lipikas adı verilir.

-Jainizme göre karma yasası

Jainizm’de Karma öğretisi, Hindistan kökenli diğer dinlerle kıyaslandığında farklılık gösterir. Jainizm’de Karma, sadece eylemlerin sebep ve sonuçlarının kaçınılmaz olduğuna dayalı yasa olarak değil; ayrıca bunların temelini kavrama bilincidir. Jainizm taraftarları bu anlamda ince maddelerden oluşan, algılanamayan “Karma parçaları”ndan veya “karmik töz”den bahsederken, iki ayrı kategoride sınıflanan toplam 148 çeşit tözün varlığını savunurlar.

Bu geniş kapsamlı sınıflandırma, “Dokuz Gerçek” (nava tattvani) öğretisinin temelindeki detayları açıklayarak, kavramayı sağlayan, yol gösteren bir kılavuzdur, bir rehber kitaptır. Amacı; öğrencilerin, Jain öğretisinin önemli koşullarını teoride başarılı bir şekilde anlamalarına yardımcı olmaktır.

Birbirini takip eden konular, örneğin; Karma etkisinin nasıl meydana geldiği, hangi şekillerde ortaya çıktığı, Karma etkisinden ne şekilde kurtulunacağı ve ayrıca var olan Karma’nın nasıl azaltılacağı, Yeniden Doğuş Döngüsü’nden (Reenkarnasyon) ne şekilde kesin olarak kurtulunacağı konuları pratik olarak açıklanmıştır. “Dokuz Gerçek” öğretisinin çıkış noktası, Jain düşüncesine göre tüm evrende var olan iki temel öz’ün (dravya) şeklidir.

a)Bilinç; sonsuz sayıda insan ruhundan oluşan bilinç.
b)Bilinçsiz; beş kategoriye ayrılan:
1) Madde, Karma olarak sayılan;
2) Uzay, boşluk (akasha),
3) Hareket alanı (dharmastikaya),
4) Huzur, sessizlik alanı (adharmastikaya)
5) Zaman (kala)

Karma anlamıyla “Madde” ve Ruh arasındaki sorunlu ilişki, bu tanıma göre Yeniden Doğuş Döngüsü’nün (samsara) işleyişidir.

Bilinçsizce yapılan eylemler (mithyatva) sonucunda, ruhlar, evrenin sonsuz başlangıcından beri var olan sayısız Karma’lar yaşar. Bu sayede Karma her bir ruhun cismi bedeninde toplanır; bu bir tür ince tözden bir araya gelen bir kabuktur; ruh bunu sarar ve artan bir yoğunluk derecesi ile iki ayrı kabukla daha birleştirir. Bilinçsizce, cahilce kavramı (mithyatva) bu bağlamda her ruhun Samsara döngüsüne bağlı kalması ve kendi öz varlığını unutması anlamına gelir.

Karma etkisiyle, bireylerin kişiliğinin oluşmasında ortaya çıkan sonuçlar, özellikle beden ve bedenin fonksiyonlarının bilinçsizce davranması; -sınırsız algılama (anant darshan), -her durumu idrak etme, her şeyi anlama (ananta jnana), -sonsuz enerji ( ananta virya) -sonsuz mutluluk (ananta sukha) gibi içimizde saklı bulunan özelliklerdir. Bu özelliklerin açığa çıkmasıyla, bilinçsizlik yavaş yavaş azalır ve sonunda Karma etkisi altında kalma, bu döngüye bağlı olma zorunluluğu ortadan kalkar.

Ruhun, bu her iki farklı olası görüntüsünü birbirinden ayırdetmek için, Jainizm’de “birbiriyle bağlantılı, bağlı” (samsari) ve “birbirinden bağımsız” (mukta) ruhlar olarak belirleyici özellikler vardır. Duruma bağlı olarak ruh dönüşümü, dört farklı şekilde ortaya çıkar.

Bunlar; -insan dünyası (manushya), -bitki ve hayvan dünyası (tiryancha), -göksel Tanrılar dünyası (devaloka) -ve yedi cehennem’dir (naraki).

Hatta dağlar, kayalar, tepeler, nehir, çayır, çimen, rüzgar ve fırtınalar, Jain inancına göre, Samsara döngüsü içinde bulunan sayısız ruhların var olduğu dünyada insan dışındaki her şeyin varlığını sona erdirebilir; çünkü tek bir varlık olarak insan tüm kurtuluş çözümlerini beraberinde getirir.

Tüm Karma’larından arınmış bağımsız ruh “Siddha” olarak adlandırılır. Siddha’ların, sınırsız kazanım ve sonsuza dek var olmak gibi, “Siddhashila”, yani evrenin en yüce mertebesiyle mükemmel uyum içinde ve Samsara’da –birincil dünyada- Karma etkisinden tamamen arınmış bir şekilde var olmak gibi doğal özellikleri vardır. Bu özel ruhlar saf bilinçle var olurlar; onların varlığında, düşünce, duygu, arzu yoktur, bedensel dürtülerden arınmışlardır.

Jain’lerin uygulamalı olarak, dünyadaki olayların temelini oluşturan maddelerin her birini farklı özellikleriyle öğrenmeleri, bilinçsizce yaşamaktan uzak kalmaya çalışmaları ve doğa olaylarına uygun yaşamaları ve bunların sonunda, tüm maddelerden bağımsız yaşamayı (kaivalya) öğrenmeleri gerekir.

Karma etkilerinden ilerki zamanlarda sakınmak için, Karma etkilerinin sebeplerinin, çok iyi öğrenilmesi gereklidir. Sakınılması gereken tek sebep sadece bilinçsizlik değildir. Kişinin kendi kontrolünü kaybetmesi (aviratti), düşüncesizlik (pramada), hırs, öfke, gurur gibi tutkular (kasaya), ayrıca beden, konuşma ve zihin faaliyetlerinin etkilerini de Karma oluşturur.

Ayrıca Karma çeşitleri, amaçlara göre farklılıklar gösterir ve iki ana gruba ayrılır.

-Zararlı Karma (ghati karma) -Jnana-varaniya karma: “Her şeyi idrak eden, her şeyi bilen Ruh”u bozan, Karma’dır.-Darshana- varaniya karma: Ruhun sınırsız algı yeteneğini köreltir.-Mohniya karma: Doğru algılama, doğru davranma, doğru hareket etme yetisini azaltır, böylece ruh kendini diğer maddelerle özdeşleştirir.-Antaraya Karma: Ruhun sonsuz enerjisini azaltıp iyi eylemler yapmaya engel olur.

-Zararsız Karma (Ahgati Karma)-Vedniya karma: Mutlulukla birlikte üzüntü de vererek, ruhun aşırı mutluluk hissetmesini engeller.-Nama karma: Sadece beden üzerinde yaşanır ve böylece herhangi bir şekli olmayan ruhun varlığını gizler.-Gotra karma: Ruhun sakinliğini, huzurunu bozar ve ayrıca bu Karma, kişinin hangi Kasta ait olduğunu, hangi aileye mensup olduğunu, toplumdaki yerini ve kişiliğini belirler.-Ayu karma: Kişinin ölüm zamanını belirler ve böylece ruhun ölümsüzlüğünü gizler.

Sadece, tamamen ruhu etkileyen zararlı Karma’lar, yaşam süresini azaltabilir. Bunun üstesinden gelebilmek için “Kevala jnana”, yani “Her şeyi bilmek, anlamak, idrak etmek” uygulanmalıdır. Bu durum “Kevali” (her şeyi bilen), “Arihanta” (kutsal olan), “Jaina” (galip olan, yenen) şeklinde ifade edilir.

Zararsız Karma, bedeni doğru kullanmayı sağlar ve bu fiziksel ölüme kadar geçen süre için gereklidir. Bu “Kevali” durumu, ölüme kadarki süre için çok önemlidir. Bu aşamada ruh, yeniden bedenleşme için kendini tamamlar ve Siddha olma yolunda ilerler. Karmik etkilerin ruha bağlı olarak ortaya çıkması, bu süreçte sorumlu olunan eylemleri bilinçli olarak etkiler.

Karma etkileri ruhta var olduğu sürece, eylemleriyle kişi belli bir olgunluğa erişse bile, Karma kişide sürekli etkisini gösterir. Bu durumda bu etkiler ya kısa bir süre içinde ya da bir sonraki Yeniden Doğuşun hemen ardından kendini gösterir. Sürekli olarak kendini yenileyen ve ilerleyen Karma etkisi, ruha bağlı olarak, değişim sürecinde dünyevi olaylardan da etkilenir. Karmik etkilerin ruhta var olmasıyla birlikte, birçok karma, kişinin her eyleme bakış açısı doğrultusunda ortaya çıkar. Davranışlarda ne kadar doyumsuzluk, açgözlülük, kızgınlık, sinir varsa ruh içinde o kadar çok Karma oluşur. Ruh sakinlik, dinginlik (madhyastha) ve merhametle (karuna) kendini geliştirir ve böyle davranmakla çok daha az Karma etkisi oluşur.

Asıl amaç, kendini temizleme, arınma ve yeni Karma etkilerinin oluşmasını durdurmaktır. Bu amaç için Jainizm‘de çeşitli ahlaki davranış kuralları ve uygulamalar vardır.

Dikkat edilmesi gereken “beş itina” kuralı (samiti):

öğrencilere öğretilen;
1.Yürümek,
2. Konuşmak,
3. Sevap kazanmak,
4. Çevredeki her nesneye ve çöplerin temizlenmesine dikkat etmek,
5. Hiçbir canlıya zarar vermemek.

Üç Kısıtlama (gupti),
1. bedeni,
2. konuşmaları,
3. ruhu kontrol edebilmek.

On Erdem (yati dharma):
1. Hoşgörülü olmak,
2. Alçak gönüllük,
3. Temiz ahlaklı, namuslu olmak,
4. Tok gözlü, sade olmak,
5. Dürüst olmak,
6. Kendine hâkim olmak,
7. Dünyevi duygulardan arınmış olmak,
8. Özverili olmak,
9. Sükûnetli, sakin olmak,
10. Mütevazı olmak

Oniki Görüş, (Düşünce) (bhavna):
1. Kararsız olmak,
2. Savunmasız olmak,
3. Yeniden Doğuş,
4. Ruhun yalnızlığı,
5. Bilinçli ve Bilinçsiz olma arasındaki ayrım,
6. Beden Kirliliği,
7. Karma Etkisi,
8. Karma etkisinin durması,
9. Karma Yapısı,
10. Dünyanın Fani, geçici oluşu,
11. Üç İyilik Kuralını Gerçekleştirmenin Zorluğu (Aydınlanmanın Azalması),
12. Doğru Öğretinin Bulunmasının Zorluğu.

Yeni Karma’ların yaşanmaması ancak toplanan Karma’ların sona ermesinden sonra olur. Bu durum, katı çilekeşlik, dervişlik (tapas) uygulamalarının sonucunda meydana gelir. Jainizm’de 2 tür dervişlik vardır.

-Dışa dönük dervişlik (bahya tapas): Arzuların ortaya çıkmasına karşı vücudu disiplin eder. Bu dervişlikteki uygulamalar; düzenli oruç tutma, belli bir süre tamamen yeme ve içmeden uzak durma (anashana); açlık hissini bastırmayacak şekilde daha az yeme (unodari); beslenme ve yaşam için ihtiyaç duyulan maddelerde kısıtlama (vrtti-parisankhyana); yağ, süt, çay, tatlı, kızartma, baharatlı gıda ve meyve sularından uzak durma (rasa- parityaga); aşırı sıcak ya da soğukta yalın ayak yürümenin veya saçın çekilmesinin verdiği acı gibi fiziksel ağrılara karşı dayanıklı, iradeli olma (kaya-klesha); içe dönük bir halde, bir yerde yalnız ve huzurla oturmaktır. (sanlitana)

-İçe dönük Dervişlik (abhyantara tapas): Kötü eylemlerden pişmanlık duymak (prayashchitta); keşişlere, dervişlere, rahibelere, yaşlı insanlara karşı alçak gönüllü davranmak (viyana); keşişlere, dervişlere, rahibelere, yaşlı insanlara, dertlilere, hastalıklılara yardımcı olmak (vaiyavrata); kutsal yazıları ve dersleri dikkatlice dinlemek (svadhyaya); meditasyon, derin düşünme uygulamaları yapmak (dhyana); beden, konuşma ve zihin faaliyetlerinden kaçınmak (kayotsarga) gibi uygulamalarla ruhu temizlerler.

Sürekli uygulamalar sayesinde dört kötü Karma etkisi ortadan kalkar ve “Kevala-Jnana”, yani her şeyi bilme, idrak etme, anlama aşaması başlar. Ölüm zamanına kadar, dört zararsız Karma’lar ruhtan ayrıldığında “Moksha”ya (Nirvana) ulaşılır. Moksha (Nirvana), Yeniden Doğuş’un nihai kurtuluşudur. Oraya varan Ruh, evrenin en yüce yerindedir ve orada sonsuz mutluluk ve huzura kavuşur ve bir daha asla karışık Samsara döngüsüne dönmez.


-Karma Felsefesi

Karma fikrini, Doğuya özgü bir kavram olarak ele almak çok yanlış olur. Karma, her birimizin kendi eylemlerimizden sorumlu olmasını sağlayan ve bizi, bu eylemlerin ardından gelen sonuçları kabul etmek zorunda kalacağımız bir konuma getiren yasadır. Buna, kişinin kendi sorumluluğu yasası diyebiliriz. Reenkarnasyon kuramıyla birleşik olduğu gerçeği bunu geçersiz kılmaz, çünkü bunun tamamen şimdiki enkarnasyonumuzda iş başında olduğunu görebiliriz.Karmanın gerçek anlamı "yapmak"tır, uygulamadaki anlamı ise, basit bir şekilde bir kişinin karmasının, onun kendi yaptığı işler olduğudur. Karma terimi, özgün ifadesinde zihinsel eylemleri içerir buna göre; kendimizi, şu an ne isek, kendi eylemlerimizle yapmışızdır.

Karma, Evren Zihninin, . uymayı gerçekleştirme, dengeyi yenileme ve telafi etmeye yarayan bir denge ortaya çıkarma gücüdür. Sonuç olarak, herhangi bir şekilde, herhangi bir yerde ve zamanda yaptığımız bir şey, eninde sonunda bize geri dönecektir. Yapılan hiçbir iş boşa gitmez; er geç yapan kişiye değiştirilemez bir biçimde geri dönecek olan meyveyi taşıyacaktır. Karma, kendi kendine işleyen bir güçtür. Hiç kimse, insan ya da insanüstü, bunu işletmek zorunda değildir.

Bu öğreti, bizi uyuşuk kaderciler haline getirmez, çünkü kendini beğenmiş bireyciler olarak şişinmemize izin vermez. Berbat bir zayıflık konusunda bir özür de sunmaz, ya da yanılsatıcı bir gücü desteklemez. Bize gerçekten olanaklarımız konusunda dengeli bir bakış, güçlerimiz konusunda mantıklı bir bakış esinler.

Materyalistler, evreni, kaderimiz, düşüncelerimiz ve eylemlerimizin tümüyle fiziksel çevremiz tarafından belirlendiği engin bir hapishane biçiminde berbat bir tablo olarak resmederler. Doğulular arasındaki bilgisizler, tanrısal önceden belirlenmişliğin mahkumları, aciz bir şekilde, bir aşağı bir yukarı adımladığımız kilitli bir dünyada yaşar.

Karma, bu iki kasvetli savı da çürütür; kendimizi ve çevremizi biçimlendirme konusunda bize yeterli özgürlüğü verir. Kendi gelişimimizle, çevremizi etkiler ya da zenginleştiririz, Doğaya yardımcı olur ya da onu engelleriz, aynı zamanda bunun tersi de doğrudur. Karma kaderimizin kapısı önünde zavallı dilenciler gibi beklemek zorunda olduğumuzu söylemez. Geçmiş özgür irademiz, şimdiki kaderimizin kaynağı olacaktır, tıpkı şimdiki özgür irademizin, gelecekteki kaderimizin kaynağı olacağı gibi.

Sonuç olarak, en güçlü faktör, özgür irademizdir. Bu nedenle, belirsiz bir kadercilik ya da aşırı güvene yer yoktur. Hiçbirimiz suçu başka bir şeye ya da başka bir kişiye yükleyerek, dış çevreyi ve kendi içsel görüş açımızı biçimlendirme konusundaki kişisel sorumluluğumuzdan kaçamayız.

Engellerle mücadele eden herkes usta besteci Beethovenın elinden, bir kadeh ilham şarabı içmelidir. Müziğin büyülü nağmelerini işitmeye çabalayan Beethoven, tamamen sağırdı. Yaşamı tümüyle başkaları için melodik kompozisyonlara adanmış olan Beethoven, bir gün kendi kompozisyonlarını işitemez hale gelmişti. Bu onu hayal kırıklığına uğrattı, ama cesaretini kıramadı. Bu sorunla sağlam bir yürekle yüzleştikten sonra, "Kader ile boğuşacağım; beni asla alaşağı edemeyecek!" dedi. Çalışmalarına devam etti ve dünyaya daha muhteşem, daha görkemli şeyler verdi, çünkü acısı içinde öğrendiği şeyi, şarkılarda öğretti.

Karma, biri genel biri de özel olan iki katlı bir yasadır. İlki mutlaktır, evrendeki her şeye . de uygulanabilir, çünkü basit bir şekilde, her ayrı varlığın, kendi sürekliliğinin yasasıdır. İster bir gezegen olsun, ister bir protoplazma, önceki varoluşunun özelliklerini aktarmak, bu yüzden de sonucu, nedene ayarlamak zorundadır. İkincisi ise mevcut durumdur, yalnızca kendiliğinin şuuruna varan, böylelikle eylemlerinin başlangıcını beşeri varlıklarla sınırlayan bireyler için geçerlidir. Bu, bireyi düşüncelerden . ve kendi düşüncelerinden doğan eylemlerden sorumlu kılar.

Evren, yerkürenin eksenleri üzerinde ya da gezegenlerin güneşin çevresinde dönmesinde olduğu gibi, bir tür dengeleyici düzen olmasaydı var olamazdı. Bir parça düşünmek, insanların kendi aralarında ve Dünya Zihni [Tanrı] ile ilişkilerinde de aynı ilkeyi gösterecektir. Bu ilke, burada kendini karma olarak ortaya koyuyor.

Karmayı evrensel güçten ayırmak ve ayrı bir güç olarak ele almak hata olacaktır. Bu hata, kozmosun kendini göstermesinde karmanın rolünü anlamadaki güçlüğü açıklamaktadır. Karmayı, Tanrının bir yönü ve Tanrıdan ayrılamaz bir şey ya da Tanrının varlığının kendini gösterme biçimlerinden biri olarak ele alın.

Benliğin dışında, insafsızca aciz teslimiyetimiz için emirlerini buyuran bir güç olduğuna inanılırsa karmanın asıl doğası kavranamaz. Tersine, tüm dünyanın zihinsel olduğu gerçeği nedeniyle, o da, her şeyde ve herkeste işleyen bir güçtür. Bu, başımıza gelen şeylerin, en içteki varlığımızın gizli iradesiyle gerçekleştiğine dair açık bir anlam ortaya çıkarır. Bu açıdan bakıldığında, belki katlanmak zorunda olduğumuz acılar mutlak anlamda birer kötülük değil, yalnızca o an için kötülüktür ve kör bir dışsal ve insafsız kuvvet olarak gözüken şey, gerçekte bilinçli, içsel ve arındırıcı bir kuvvettir.

"Karma" sözcüğünün doğru anlamı, beden, konuşma ve zihin aracılığıyla yapılan iradeli eylemdir. Bu eylemin sonuçlarını, özellikle yeniden . doğmayı ortaya çıkaran ya da bunu etkileyenleri içermez. Böyle bir dahil etme popüler kavramlara girmiştir, ama söz konusu terimin aslından uzak bir kullanımını göstermektedir. Karma, sonuç değil, iradeyle yola çıkan sebeptir. Bu nedenle "Karşılık Yasası" terimi, tatmin edici değildir ve daha iyi bir terime ihtiyaç vardır.

Karşılık yasası . terimini, yansıma yasası olarak yeniden adlandırmak belki de daha iyi olacaktır. Çünkü yapılan iş, sanki muazzam kozmik bir ayna tarafından, her eylemin, bu eylemi yapan kişiye geri yansıtılması, her düşüncenin, kaynağına geri yansıtılmasıdır. Belki de karşılık fikri oldukça güçlü, saklı bir ahlaksal anlam içeriyor, bu yüzden de "karma" sözcüğünün doğru karşılığı olma konusunda son derece dar bir anlam taşımaktadır.

Sonuçlar yasası, asıl olarak etik bir yasa değildir: Etik bir yanı olduğunu söylemek, daha uygun olabilir.

Bir karma "yasa"sından söz etmek yanlıştır ve bilimsel değildir. Karma, uyulacak ya da uyulmayacak bir yasa değildir, yanlış yapan kişilere yönelik . bir ceza kanunu da değildir. O sadece, kaçınılamaz sonuçlarla ilgili bir ilkedir.

Karma, insanın davranış alanında karakterden ne fazla ne de eksiktir. Gerçekten de ihtiyacımız kadar özgür iradeye sahibiz. Farkına varamayacak kadar kör olduğumuz için sunulan fırsatlardan yararlanamazsak, hata bizdedir. Başlangıçta ve yüzeysel olarak yararlı olan, ama mutlak olarak ve derinlemesine bakıldığında kendi çıkarımıza ters düşen bir eyleme girişirsek ve bu eylem de bizi arka arkaya başka istenmeyen eylemlerden oluşan tüm bir diziye kendi sırasında ulaştırırsa, karmanın acımasızlığına değil, kendi akılsızlığımıza ağlamalıyız.

Bir alışkanlık olarak kendine acıyıp duranlar karmada kullanışlı bir günah keçisi bulabilirler, ama gerçek insanlığın . zihinsel niteliklerinin ve etik standartların, kaderimizi önceden kararlaştıran gizli faktörler olduğudur.

Karma, zihnimizi köreltmesi ya da ellerimizi felç etmesi gereken bir fikir değildir. Karma, uluslarda ve bireylerde etik bir sorumluluk duygusu uyandırarak, onları geçmiş hatalardan kaynaklanan yaraları gönüllü olarak iyileştirmeye ikna eden pozitif bir değere ve düzeltici bir etkiye sahiptir.

Geçmiş yüzyılların etiği, belki de var olan bir Tanrının belirsiz korkuları üzerine kurulmuştu; içinde bulunduğumuz yüzyılın etiği ise, tümüyle var olmayan bir Tanrıya karşı tam bir kayıtsızlık üzerine kurulu. İlki, davranışta bazı sınırlamalara yol açtı, ikincisinin yol açtığı şey ise hiç. Geleceğin etiği, karma gücünün rasyonel anlayışı . ve kişisel sorumluluk yasası üzerine kurulacaktır; bu da, davranışta doğru bir sınırlamaya yol açacaktır. Çünkü, yaşamın çevresel kısıtlamalarını, çabalanmamış hazları ve kaçınılmaz sıkıntıları düşündüğümüzde, yavaşça karmanın gücüyle ilgili bir algıya varırız.

Karmada çağdaş tarihimizin birçok sorunuyla ilgili bir anahtar buluruz. Karma, şimdiki kısmetimizin kozasını, büyük ölçüde geçmiş dünyevi yaşamlar ve şimdiki yeniden bedenlenişimiz süresince kendimizin ördüğü düşünceler ve eylemlerle hazırlamış olduğumuz konusunda bizi uyaran bir doktrindir. Ve bu doktrin tek tek bireylerin tarihine olduğu kadar tüm insanların tarihine de uygulanabilir durumdadır.

Bunun doğal sonucu, karakterlerimiz ve zihinlerimizin, çağlar boyunca zahmet ve sıkıntı içinde olduğudur; bazıları saçları ağarmış bir geçmişin engin tecrübesiyle yaşlıdır, ama pek çoğu genç, akılsız ve terbiye olmamıştır. Verdiği ders kimsenin kaderinin ve bireysel anlamda talihin değişen gelgitlerinin anlamsız olmadığıdır. Tersine, felsefi düşüncelere davetiye çıkarırlar, bu şekilde ihmal edilmiş görevler ya da olumlu yanlış yapmaların nasıl olup da sıkıntılarımızın gizli kökü olduklarını anlayabiliriz.

Karma . ilkesini doğru olarak anlayanlar, onu dışsal, bağımsız bir kader olarak yanlış anlamayan ve aslen eylemlerimizle harekete geçirilen bir kuvvet olarak görenler aynı zamanda insan yaşamında acı çekmenin oynadığı anlamlı rolü de anlarlar. Hak edilmiş ceza aslında ham bir eğitim biçimidir. Düşünceli kişiler kendi kederlerinden dersler çıkarır ve aynı günah ya da aynı hatayı ikinci kez işlememeye karar verirler.

İnsan iradesi tarafından yapılmış olan karma insani değişikliklere tabidir. Daha yüksek bir gücün buyurduğu kader ise buna tabi değildir. Genel anlamda ölüm gerçeği kaderle ilgili bir örnektir, bu anlamda şair James Shirleynin dizesi doğrudur: "Kadere karşı hiçbir zırh yoktur." Ancak özel anlamda ölüm gerçeği, zamanı ve biçimi, değiştirilebilir.

Yaşamın gidişatının önceden kararlaştırıldığı doğru olsa, bu mutlaka yaşamın keyfi bir şekilde önceden kararlaştırıldığı anlamına gelmek zorunda değildir. Hayır, karakterinizin iyi ve kötü nitelikleri, kapasitelerinizin gelişmesi ya da gelişmemesi ve tesadüfen ya da bir nedene bağlı o olarak alınan kararlar yaşamınızın gerçek belirleyenleridir. Davranış ve sonuç, düşünce ve çevre, karakter ve alın yazısı arasında kaçınılmaz bir denklem vardır. İşte, karma budur; yaratıcı eşitlik yasası.

İmgeleme süreçleri sonsuzdur, ardı arkası kesilmez. Zihnin, kendi dinamik karakteri nedeniyle bir fikrin bir başka fikre yol açması gerektiği, zihnin doğasında var olan bir şeydir. Karma, işte bu ikisini bağlayan yasadır.

Karmanın iki katlı bir karakteri vardır. İnsan aklının tasarlayabileceği hiçbir şeyin değiştiremeyeceği bir türü ve bir de, karşı düşünceler ve karşı eylemlerle ya da tövbe ve dua ile değiştirebileceğimiz bir türü bulunmaktadır. Kötü karma, kurnazlıkla değiştirilebilse bile ahlaksal tövbe olmaksızın ortadan . kaldırılamaz.

Karmanın özgün anlamıyla, zamanın akışı içinde buna verilmiş olan anlam arasında, büyük ve açık bir faktör vardır... Karma doğumdan önceki gebe kalma anından ölümden sonraki ölüyü yakma anına kadar insanların yaşamını tamamen önceden kararlaştırdığı ve biçimlendirdiği anlamına gelmeye başlamıştır, oysa özgün anlamı sadece kişinin alışılmış düşünce ve eylemlerinin sonuçlarından kurtulamayacağıdır.

Yaşamdaki başarıların ya da başarısızlıkların büyük ölçüde kendi elimizde olduğu, hoşnutluk ya da kederin kaçınılmaz biçimde erdem ya da yanlış yapmanın ayak izlerini takip ettiği anlamına gelir.

Yetenek ya da hırs, fırsat ya da soyaçekim, kişiyi zenginliğe ulaştıran şey her ne ise bu, bizzat o kişinin karmasının ürünüdür.

Şimdi, bize geçmişten gelir, gelecek de, şimdide oluşturulmaktadır. Bunların üçü de birbirine bağlıdır... İnsan yaşamının
daha yüce bir güce tabi olduğu; her birimizin, eylemlerimizden daha yüce bir yasaya, karşı sorumlu olduğumuz ve yapılan hataların cezalarından ya da doğruluğun ödülünden kaçamayacağımız fikri, insan kültüründe bulunan en eski fikirlerden biridir.

Eski Romanın Stoacıları bu fikre sahipti ve buna Kader demişlerdi. Eski Yunanın Eflatuncuları da bu fikre sahipti ve buna Alın Yazısı adını vermişlerdi. Hintlilerde de, genellikle Budistler ve Hindularda da bu fikir vardı, hala da vardır ve adına Karma denir.

Dünya Fikrinin ifşası, dinsel mistiklerin karşısına çıktığında, buna yalnızca "Tanrının İradesi" diyebileceklerdir. Yunanlıların karşısına çıktığında, bunu "Gereklilik" olarak adlandırmışlardır. Hintliler ise buna "Karma" demiştir. Bunun yankıları bilimsel düşünürler tarafından işitildiğinde ise bu düşünürler buna "Doğanın yasaları" demiştir.

Görebilecek gözü olan bir kişi evrenin kendisinin akıl içeren ve anlaşılabilir bir düzen içinde olduğunu açığa vurduğunu görebilir. Keyfi kapris, zamanın bir yerinde dünyayı yaratmadı. O zamandan beri de, kör bir düzensizlik hüküm sürmemiştir. Bu evrensel varoluşta, gerçek anlam vardır, katı bir yasa vardır, hakiki bir tutarlılık vardır, taştan çiçeğe, canavardan insana, bütünleşmenin daha yüksek düzeylerine doğru bir hareket vardır.

Bu anlaşıldığında, karmanın yalnızca aktarılan eski etkilerin ya da kendini yeniden oluşturmanın veya ahlaksal cezalandırıcı adaletin bir yasası değil, aynı zamanda, çok daha büyük bir şey olduğu da anlaşılabilir. Bireysel anlamda işleyişi, evrensel işleyişe ayarlama eğilimi gösteren ebedi ve ezeli bir yasa vardır. Bir bütün olarak kendi bütünleyici dengesiyle evrenin sayısız birimini uyum içinde tutacak biçimde evren için çalışır.

Ceza, küçük bir ortak merkezli dairenin daha büyük olan başka bir dairenin içine düşmesi gibi, sadece bu etkinliğin içine düşer. Her bireyin varoluşunun sonuçları, her kişinin düşünce ve eyleminin kalıtımı kontrol edilmek durumundadır, bu şekilde bunlar sonunda kozmosun kendisinin o daha büyük düzenliliğine uyacaktır. Her parça, bütüne bağlıdır. Bu nedenle her şey, mutlak doğruluğa eğilim gösterir. Aslında evrenin gizli özünde, bu tür anlamlı bir dengeye sahip olduğunu görmek rahatlatıcı bir durumdur.

Karmanın ezoterik yorumu, tümüyle yalıtılmış bir kişinin, yalnızca bir hayal ürünümüz olduğunun, herkesin, yaşamının yerel, ulusal, kıtasal, en sonunda da gezegenlerle ilgili bir boyutun sürekli genişleyen döngüleriyle, tüm insanlığın yaşamıyla birbirine sarıldığının farkına varmak; her düşüncenin, dünyanın baskın zihinsel atmosferinden etkilendiğinin; her eylemin de, insanlığın genel anlamda etkinliğince verilen baskın ve güçlü telkininin işbirliğiyle bilinçdışı bir şekilde yapıldığının farkına varılmasıdır.

Her birimizin düşündüğü ve yaptığı şeyin sonuçları, bir ırmak ayağı . gibi toplumun daha büyük nehrine akar ve orada sayısız diğer kaynaktan gelen sulara katılır. Bu, karmayı, tüm bu karşılıklı ilişkilerin sonucu haline getirir, bu nedenle de onu kişisel bir düzeyden kolektif bir düzeye çıkarır. Yani, "ben", diğer tüm bireyler tarafından ortaya çıkarılan karmada, bir bireyin payıdır, diğer yandan onların da, benimkinde bir payı vardır.

Bununla birlikte bu "ben"in kendi kişisel geçmiş etkinliğimin sonuçlarından en büyük payı almasında ve insanlığın etkinliğinin geri kalanının sonuçlarının en küçük payı arasında bir fark vardır.

Bu nedenle, üstü kapalı bir şekilde düşündüğümüz şey, her acının hak edilmediği, ama telafi etme niteliğindeki iyi . talihin buna dayanarak oyuna katıldığıdır. İnsanlığın karşılıklı olarak birbirine bağlılığı yüzünden kişisel olarak hak etmediğimiz bir acı çekmek zorundaysak, aynı karşılıklı bağlılık nedeniyle genel anlamda iyi karmadan hak edilmemiş yararlar görebileceğimiz ifadesi de aynı derecede doğru olur.

Bu yüzden karmanın bu kolektif işleyişi, her iki şekilde de kesen iki kenarlı bir kılıca benzer: Bir tarafı acı verici, diğeri ise zevkli. Ezoterik görüş bu doktrinin popüler biçimine yeni bir yüz getirirken genel olarak arka planda tutulmuşsa, bunun tek nedeni, insanların ortak anlamda mutluluk ve sağlık içinde yaşamaktan çok, kendi kişisel mutluluk ve sağlık içinde yaşamalarıyla daha çok ilgilenmeleridir...

Başkalarıyla ortak yaşarız, ortak günah işleriz ve bunun bedelini ortaklaşa ödemek zorundayız. Bu son sözdür, belki de arkadaşlarını geride bırakmış olanları yıldırmak, ama geride kalmış olanları cesaretlendirmek. Bu daha geniş bakış açısına göre karma, bizim bir bütün olarak toplumla acı çekmemizi ve toplumla sevinmemizi sağlar.

Bu nedenle, kendi mutluluk . ve sağlık içinde yaşamamızı, toplumsal anlamda mutluluk ve sağlıktan ayıramayız. İçsel yalıtımdan kurtulmak ve çıkarlarımızı Tümel Yaşamınkilere katmak zorundayız. Sınıflar, uluslar ve ırklar arasında kine gerek yoktur, büyük ya da küçük olsun, farklı gruplar arasında nefret ve çatışmaya gerek yoktur.

Bunların tümü, eninde sonunda karşılıklı olarak birbirine bağlıdır. Ayrılıkları, bireylerin ayrılığı kadar büyük bir yanılsamadır, ama bu gerçeği yalnızca felsefe ve tarih kanıtlar. Bugün hepimizin kendini içinde bulduğu durum, karşılıklı çıkarlarımızdaki bu zorlu mücadeleyi gerektiren gerçekliğin kabul edilmesini gerektirir.

Denemesi bedava :)

Kaynak :
-yogaakademisi.com
-Le Dictionnaire de la sagesse orientale, Kurt Friedrichs, Ingrid Fischer-Schreiber, Franz-Karl
-genbilim.com

Derlenmiş ve görseller sonradan eklenmiştir.

.