13 Eylül 2012 Perşembe

Nefes: Burun Delikleri ve Beyin Yarıküreleri (Zihin/Sağlık) İlişkisi

-NEFES ALMAK

Yoga çalışmalarında nefes alıp vermek ve bu yapılan eylemin farkında olmak, çalışmaların temel diregi olarak kabul edilmektedir.

Yoga felsefesine yönelik eski yazmalarda kişinin bu yolda ilk ögrenmesi gerekenin nefes alıp vermek oldugu yazılıdır. Yine bu yazmalara göre fiziksel ve fizik ötesi bedenimiz için yararlı nefes burundan alınan, yine burundan dışarıya verilen ve belli bir düzen içinde olan nefesdir.

Yeni dogmuş bir çocugun ilk yaptıgı eylem nedir ? ......
Bu soruya büyük bir çogunlugun cevabı " aglamak " olacakdır, ama onun aglayabilmek için bile nefes almaya ihtiyacı vardır. Bakış açımızı genişlettigimizde, tüm canlıların dünyaya " merhaba " diyebilmeleri için ilk yaptıkları eylemin nefes almak oldugunu söylersek bu yanlış olmaz.

Düşünün; Topraga düşen küçücük bir tohum parçası bile yeryüzüne nefes alıp vermesini saglayacak iki küçük yaprakla " merhaba " der. Onunda nefes almaya, bu enerjiye ortak olmaya ihtiyacı vardır.

Nefes alabilmek için hepimizin bildigi gibi Oksijene, daha geniş bir adlandırma ile havaya gereksinim duyarız. Demek ki dünyaya geldigimizde ilk tanıştıgımız, ilk eylemimizi gerçekleştirdigimiz materyal, üzerinde durmadıgımız, yeteri kadar önem vermedigimiz çok basit olarak gördügümüz havadır. Bu Yoga felsefesine ve adlandırmasına göre beş büyük kaba elementden ( Pancha maha tattva ) birisi olarak kabul edilen Vaayu Tattva, yani hava, özelliklede temiz havadır.

Onu burnumuzdan içimize çekip, akcigerlerimize doldurdugumuz zaman o sadece bizim nefesimiz olur.

Dikkatli bir gözlem yapacak olursak, akıl ile nefes arasında, duyular ve duygular ile nefes arasında, organlar, dokular ve hücreler ile nefes arasında sıkı bir bagın oldugu anlaşılır. Bu bagı fizik ötesi bedenimizin fonksiyonları ilede kurabilmek mümkündür.

Hatalı nefes alınmasınınn hayatın devam süresini ve kalitesini bozdugu, beyin fonksiyonlarına etkili oldugu, efor kaybına sebep oldugu bilinmektedir.

Düşünceme göre nefes almanın önemini kavrar, nefes almanın dogru şeklini bilirsek, bu konudaki yanlışlarımızdanda kurtulabilir, aldıgımız her nefesden daha çok istifade edebiliriz.

Nefes alıp vermenin önemine dair tüm bildiklerimize ragmen günlük hayatımızda bizler nefes aldıgımızın farkına bile varmayız, bu işlevi önemsemeyiz, kuru bir düzensizlikle, bilinçsiz olarak nefes almak bizim için yeterli olur, aldıgımız nefesin dogru yada yanlış oldugunu düşünmeyiz.

Oysa düzenli şekilde ve bilinçle alınan nefes direk beyin zarı üzerinde etkisini göstermektedir, beyin zarının daha fazla kan ve dolayısı ile daha fazla oksijenle beslenmesini saglamaktadır.

Temiz havada aldıgımız derin nefeslerden sonra baş dönmesinin, göz kararmasının olması, bol kana ve oksijene alışkın olmayan unutulmuş beynimizin buruk mutlulugudur.

Bilinçli olarak nefes almak sinirsel gerginliklerimizi kaldırır, bedenimizin gevşemesine yardımcı olur, pozitif enerjimizi yükseltir, hastalıklara karşı vücudumuzun direncini artırır. Buna karşılık yeteli oksijenin alınmadıgı zamanlarda en basitinden baş agrısı, bitkinlik, yorgunluk ve negatif enerjinin yükselmesi ile herşeye karşı isteksizlik meydana gelir. Bunu, kapalı bir odada uzun müddet kaldıgımızda kendi üzerimizde test etmemiz her zaman mümkündür.

Yaşamın gerçegine ve Yoga' nın felsefe sistemine göre bizler her nefes alışımızda " Prana " olarak adlandırılan enerji ile bütünleşmekde, ondan istifade etmekteyiz. Yine bu düşünce sistemine göre en faydalı ve dogru nefes her iki burun kanalından birden eşit oranda, farkındalıkla ve kontrollu olarak yavaş yavaş alınan nefesdir. Agızdan nefes alındıgında Prana' dan istifade edilemez. Bunun nedeni Prana' nın vücuda girişini saglayan İda ve Pingala olarak adlandırılan Nadi kanallarının burun deliklerinden başlıyor olmasıdır.

Dikkatli bir gözlem yaparsak, insanın naormal yaşamı içinde iki burun deliginden birden eşit nefes alamadıgını fark ederiz. Burun kanallarımızdan bir tanesi açık ve kullanılabilir oldugunda digeri faliyetini yavaşlatmaktadır, bu 60 ila 90 dakikalık aralıklarla degişme egilimindedir. Oysa, ideal olan her iki burun deligindende yukarıda söyledigimiz gibi eşit nefes alabilmektir. Yoga yaparak, çalışma süreleri içindede olsa her iki burun deliginden eşit olarak nefes alınmaya çalışılır. Bunun içinde çalışmalardan önce her iki burun deligini ya " bi karbonat " ilave edilmiş suyla yıkamak yada " serum fizyolojik " damlatarak açmak gerekir.

İki burun deligininde açık ve eşit olarak faliyet gösterdigi zamanlar Yoga çalışmaları için en uygun zamanlar olarak degerlendirilir. Çünki, her iki burun kanalıda açık oldugu zaman alınan her nefes ile her iki enerji kanalıda ( Nadi ) bundan eşit oranda yararlanmaktadır, böylece sakin ve bilinçle alınan nefes vücut içindeki Solar Prana ( Surya Vaayu ) ve Lunar Prana ( Candra Vaayu ) enerji akımları arasında denge meydana getirmektedir.

Burun deliklerinden alınan nefes Yoga ögretisinde oldugu kadar kutsal kitaplardada ayrı bir önem taşımaktadır. Hepimizin bildigi gibi bunu kısaca şöyle dile getirebiliriz.

Tanrı insanı yaratırken onu balçıkdan şekillendirmiş ve hayat nefesini burnundan üflemiş, Adem hayat bulmuştur.

Dogru nefes her iki burun kanalından eşit oranda nefes almaylada bitmez. Burundan alınan nefes tüm akcigerlere yayılmalıdır. Bu " Yoga Nefesi " olarak adlandırılır.


-BİLİM NE DİYOR

Burnumuza; havanın filtre edilmesi, ısıtılması ve nemlendirilmesi gibi üç önemli vazifenin yüklendiği görülür. Bu üç vazifenin gerçekleştirilebilmesi için, havanın burun boşluğunda yavaş ilerlemesi gereklidir. Şâyet hava, burun içinde hızlı ilerleseydi, içindeki tozlar süzülmeden, soğuk ve kuru olarak akciğerlere gidecekti. Bunun neticesinde de solunum yolları ve akciğerlerde faranjit, bronşit, sinüzit ve pnömoni (zatürre) gibi hastalıklar daha kolay ortaya çıkabilecekti. Ağızdan nefes alanlarda bu fonksiyonlar yerine getirilmediğinden bahsolunan hastalıkların ortaya çıkma riski, daha yüksektir.

Genellikle sigara içimine bağlı gelişen gırtlak kanseri ameliyatı geçirmiş (boğazı delik) hastalarda da bu tür enfeksiyonlar, sık görülür. Çünkü bu tür ameliyat geçirmiş kişiler, havayı bu delik vasıtasıyla alır. Özellikle havadaki tozlara ve kuru havaya alerjisi olanlarda aksırık, nefes darlığı ve astım krizleri ortaya çıkabilir. Ayrıca burun boşluğunda bulunan kıllar da, havanın yavaş geçişi ve filtrasyonu açısından önemlidir.

Acaba havanın yavaş ilerlemesi için burunda hangi mekanizma işletilmektedir? Havanın yavaş ilerlemesi için, burnun orta duvarından yanlara doğru uzanan bu kıvrımlı çıkıntılar, konka olarak isimlendirilir. Nefes aldığımızda, havanın sadece bir kısmı konkalar arasından sıkışarak geçer. Bu esnada konkalara sıkı temas ile hava içindeki tozlar, konkaların yüzeyindeki mukus adı verilen koyu sıvıya yapışır. Arta kalan hava ise, konkalara çarparak geriye doğru dairevî bir hareket yapar. Buna, havanın burun içinde türbülansı denir. Türbülans ile, hava bir miktar burun boşluğunda bekletilmiş ve döndürülmüş olur. Bu sırada havanın ısıtılması, yani vücut ısısına eşit hâle getirilmesi sağlanır. Burada gerektiğinde bunun tam tersi bir durum da söz konusudur. Eğer alınan havanın sıcaklığı, vücut sıcaklığından daha yüksekse, hava, burunda soğutularak vücut sıcaklığına yaklaştırılır.

Ayrıca havadaki su buharı basıncı sıfıra yakınken (3 mmHg) burunda bekleme esnasında havaya katılan su molekülleri ile 47 mmHg'ya yükseltilir. Daha açık ifadeyle, burun boşluğundaki su molekülleri buharlaşarak havaya katılır. Ağzından nefes alarak uyuyan kişilerde, sabah boğaz ve yutakta kuruluk olur. Çünkü hava nemlendirilmeden akciğerlere çekilmiştir. Bu sebeple kalorifer üzerine bırakılacak içi su dolu bir kapla, odanın havasının nemlendirilmesi oldukça faydalıdır.


-BURUNDA İKİ FARKLI DELİK

Gıdaların vücuda alınması için, tek giriş yeri mevcutken, akciğerlere giden havanın sağ ve sol burun deliği olmak üzere iki giriş kapısı vardır. Sağ veya sol burun deliklerinden nefes almanın solunum ve akciğerlerde fark edilir bir tesiri bulunmamaktadır.

Bilim adamları sağ veya sol burun deliklerinden nefes almanın farklı olup olmadığını araştırmışlar ve çok enteresan bilgilere ulaşmışlardır. Son araştırmalardan edinilen bilgilere göre insanlar aslında tek burun deliğiyle nefes alıp vermektedir. Yani bir burun deliğinden geçen hava miktarı, diğerine göre kat kat fazla olabilmektedir. İnsanların günlük işlerinde ağırlıklı olarak kullandıkları ele 'baskın el' dendiği gibi, havanın çoğunlukla alındığı burna da 'baskın burun' denmektedir. Ancak sürekli aynı burun deliğinden nefes almıyoruz. Yani burunda baskınlık değişken bir durumdur. Bir burun deliğinin baskınlığı, yirmi beş dakika ile sekiz saat arasında değişmektedir. Bu değişmeye tıp dilinde 'nazal siklus' denmektedir. Bir burun deliği baskın olduğunda, o burnun boşluğundaki damarlar daralırken (dekonjesyon), burun boşluğu genişler. Bu esnada, diğer burun boşluğundaki damarlar genişlerken (konjesyon), burun boşluğu daralır.

Burun mukozası altında bulunan sinir uçları, beyinle irtibatlı olduğundan, nazal siklus, beynin normal çalışmasına ve fonksiyonlarına tesir etmektedir. Eğer sağ burundan nefes alınırsa, ki bu diğer burun tıkanarak da uygulanabilir, sol beyinde elektrikî aktivite artar ve bu beyinden elektroensefalogram (EEG) ile izlenebilir. Tersine eğer sol burundan nefes alınırsa, sağ beyinde elektrikî aktivite artar. Bir burundan aşırı hava geçişi o burun mukozasında mekanik ve dokunma duyuları hâsıl etmektedir. Burun mukozasına lokal anestezi uygulandığında, sinirlerin uyarılması ortadan kalkar.

Bilindiği üzere, insan beyni sağ ve sol olmak üzere iki yarım küreden yaratılmıştır. Diğer taraftan irade dışı çalışan iç organ faaliyetlerini düzenlemekle vazifelendirilmiş olan otonom sinir sisteminin iki ana dalı vardır: 1- Sempatik sinir sistemi, 2- Parasempatik sinir sistemi. Sol beyin yarım küresi sempatik sinir sistemi faaliyetlerini düzenlemekle vazifelendirilmişken, sağ beyin yarım küresi parasempatik sinir sisteminin fonksiyonlarını tanzim etmekle vazifelendirilmiştir. Yani sağ burundan nefes alırken farkında olmadan sempatik sinir sisteminin, sol burundan nefes alırken de parasempatik sinir sisteminin faaliyetlerini artırmış oluyoruz.

Sempatik sinir sistemi, heyecan ihtiva eden hâdiselerde daha fazla rol üstlenir. Bu sistem, âni karar verilmesi gereken hâdiselerde (meselâ evde bir fareyle veya sokakta bir saldırgan köpekle karşılaştığımızda) hızla çalışmaya başlar ve kana adrenalin salınmasına vesile olur. Buna sempatik sistemin, "mücadele et veya uzaklaş" cevabı denir. Her iki durumda da kasların kullanılması için, enerji ve hareket gereklidir.

Heyecan ve macerayı biyolojik bedende hissetmemizde rol oynayan adrenalin, kalbin hızlı çarpmasına, daha çok kan pompalamasına ve tansiyonun yükselmesine vesile olur. Aslında bu hâdiseler, vücudumuzun olağanüstü durumlara intibakı açısından oldukça faydalı olmakla birlikte, kalbi de yormaktadır. Halk dilinde söylendiği gibi, "heyecan kalbe zararlıdır." Hekimler, kalb hastalarına heyecanı yasaklarlar. Sempatik sistem; hayat akışında zaman zaman karşılaştığımız heyecanlı durumlarda, vücudumuzun vereceği cevabı düzenlemek, hava yollarını genişletmek, göz tansiyonunu, mide ve bağırsak hareketlerini azaltmak gibi daha birçok önemli fonksiyonla vazifelendirilmiştir.

Son yıllarda bazı araştırmacılar, kalb hastalarına ve tansiyonu yüksek olan hastalara tek taraflı burun solunumu tavsiye edilebileceğini söylemektedir. Çünkü sağ burun tıkandığında, sadece sol burundan nefes alarak sempatik sistemin faaliyetlerini azaltabiliriz. Bu manevra ile kalb hızı azaltılabilmekte ve tansiyon düşürülebilmektedir.

Kendisine kalbin hızını azaltmak, tansiyonu düşürmek, mide ve bağırsak faaliyetlerini optimize etmek gibi vazifeler verilmiş olan parasempatik sistem, daha çok istirahattaki faaliyetlerle irtibatlandırılmıştır. Parasempatik sistemi daha baskın olan kişiler heyecan ve stres yapmayan soğukkanlı tiplerdir. Bilim adamları bu kişilerin kalb krizleri ve ani ölümlere daha az mâruz kaldıklarını bulmuşlardır. Yani bu tür kişilerin sebepler açısından daha uzun yaşamaları muhtemeldir.

İnsanın daha hareketli, heyecanlı veya daha sakin olması ile, iki burun deliğinin aynı anda fakat farklı nispetlerde çalıştırılması (asimetrik fonksiyon) yani nefes alma sürelerinin farklı olması arasında bir münasebet olabilir. Sebebini bilmediğimiz kabz ve bast gibi ruh hâllerine bedenimizin uyum cevabı da burundaki bu fizyolojik mekanizmayla bağlantılı olabilir. Yapılan bazı araştırmalarda doğuştan sol burunları tıkalı olan kişilerde, kalb hastalıkları ve tansiyon yüksekliğinin daha erken ortaya çıktığı bulunmuştur. Buna "burun bölümlenmesindeki sapma" (nasal septum deviasyonu) denmektedir. Bu hastalıkta, burnun orta duvarı bir tarafa kaydığından, burun deliklerinden biri tıkanmakta ve kişi bu durumda açık olan delikten nefes almaktadır. Doğuştan gelen bu rahatsızlık ameliyatla kolayca düzeltilebilmektedir

 -BURUN DELİKLERİNİN ÇAPRAZ ETKİLERİ

Bu bilmecenin çözümü kafatasının içindedir. Beyni oluşturan gri madde, bedendeki elektromanyetik enerjinini en yoğun ve kuvvetli biçimde toplandığı yerdir. Bu organ sağ ve sol yarı küre olarak iki farklı bölüme ayrılır.

Enerjinin beynin bu iki farklı kısmına eşit olarak dağıldığı anlar pek nadirdir. Normal şartlar altında, beyin dalgaları şeklinde görülen elektriksel hareketler bir yarı kürede, diğerine oranla daha yoğun olur. Beyin konusunda yapılan araştırmalarda, her yarı kürenin kendine özgü karakteristik davranış kalıpları olduğu, bunların da ancak elektrik o yarı kürede merkezlenirse ortaya çıktığı anlaşılmıştır.

Enerji sol yarı kürede yoğunlaştığında kişi daha aktif, sözel, entellektüel, dışa dönük, yaratıcı olur, erkek ve güneş enerjisi ağır basar. Bunun karşısında sağ yarı kürenin baskın olması, pasiflik, görsellik ve işitsellik, duygusal tepkiler, içe dönüklük ile kendini gösterir ve dişi ve ay enerjileri ağır basar.

Enerji çok ender olarak eşit dağılır. Bu zamanlarda bilinç ciddi değişimler yaşar; kişi ya aşırı derecede sakinleşir ya da aşırı derecede heyecanlanıp rahatsız olur.

Enerjinin bir yarı küreden diğerine geçişiyle kişinin tepkileri değişirken, her yarı küre kendine has, kolayca tanınabilir bir biçimde çalışır. Yarı kürelerden hangisinin diğerine baskın olduğuna göre, algılamalar, eylemler ve hatta istem dışı bedensel tepkiler bile farklılık gösterir.


-NEFES VE BEYİN YARIKÜRELERİ:

Enerjinin bir yarı küreden diğerine hareketi, nefesin bir burun deliğinden diğerine geçişiyle aynı zamanda olur. Sağ burun deliği nefes alırken sol yarı küre hüküm sürer, sol burun deliği nefes alırken sağ yarı küre. Her iki burun deliği bir anda çalıştığında beyin yarı kürelerinin her ikisi hüküm sürer. Nefes alınan burun deliğini değiştirmekle beyin yarı küresinin hakimiyeti de tersine döner, organizmadaki kimyasal reaksiyonlar değişir. Nefes almanın bilinçli kontrolü beden kimyasının da bilinçli olarak kontrol edilmesini sağlar.

İnsanın duyguları beden kimyasının bir ürünüdür. Nefes alma biçimini beden kimyasını değiştirecek ve bu da duygusal durumumuzda bir değişiklik yaratacaktır. Hastalık durumu da beden kimyasının bir sonucudur. Belirtiler başladığında nefeslerde değişiklik yapılırsa beden kimyası da değişeceğinden hastalıkların önüne geçilebilir.

Nefes alma konusunda bilgi ve deneyimle kişi bilinçlilik durumunu kendi kontrolü altına alabildiği gibi hastalıkları da önleyebilir.

Aşağıdakiler son derece belirgin ve faydalı bulgular olup, dileyen herkes bu bilgiler ışığında içsel ahengini evrenin ahengiyle uyumlu hale getirebilir.

1-Gün içinde çok kısa anlar dışında, iki burun deliğimizden birden nefes almayız.

2-Bir burun deliği hakim konumdayken diğeri geri plandadır.

3-Çalışan burun deliğimizin tarafına yan yatıp kaburgalarımızın altına (nefes almada önemli bir rolü olan sinirleri uyarmak için) bir yastık koyarak nefesimizi diğer burun deliğine geçirebiliriz. Sağlıklı kişilerde bu değişim 3-10 dakika arasında gerçekleşir.

4-Sağ burun deliği çalışırken beden kimyası daha çok asidiktir (mide daha fazla gastrik asit salgılar bu durumda) ve içsel ısı yüksektir. İdrar yaparken, sıvı içecekler alırken bu burun deliği kullanılmamalıdır.

5-Sol burun deliği çalışırken beden kimyası daha çok alkalindir. Bu burun deliği, sistemi soğutucu özelliğe sahiptir. Yemek yerken, yıkanırken ve bağırsakları boşaltırken kullanılmamalıdır.

6-Özel bazı işler için aksi gerekmedikçe, gün boyunca sol burun deliğinin, güneş batışından güneş doğuşuna kadar ise sağ burun deliğinin kullanılması gerekir. Böylece organizma, gezegende hakim olan enerji ile uyumlanmış olur. Gündüz daha sıcak ve güneşli olduğundan serinletici burun deliği, gece de diğeri kullanılır.

7-Her iki burun deliği de eşit oranda çalıştığında beden kıimyası tam dengeye gelir ki bu durum meditasyon ve yoga yapmaktan başka hiç bir eylem için o kadar uygun değildir. Normal olarak bu durum güneşin doğuşu ve güneşin batışı ile saatte bir meydana gelen solunumun burun deliklerinin birinden diğerine geçişindeki kısa anlarda oluşur.

8-Nefes alma döngüsü ayın yükselip alçalan dönemleriyle doğrudan ilişkilidir.

9-En karanlıkl geceyi (yeni ay) takip eden sabah, güneşin doğmasıyla sol burun deliği çalışmaya başlar ve bir saat sürer bu hakimiyet. İkinci ve üçüncü sabahlar da aynı şey olur.

10-Dolunayı takip eden sabah üç sabah ise güneş doğarken sağ burun deliği işler ve bu bir saat devam eder.

11-Bir burun deliği üst üste üç sabah işledikten sonra, takip eden üç gün boyunca diğer burun deliğinden nefes alınır. 28.5 günlük ay dönemine bağlıdır bu değişimler.

12-Doğal döngüde bir aksama olduğunda ve uygun zamanda uygun burun deliği çalışmadığında beden kimyası bozulur ve kişide fizyolojik ya da psikolojik rahatsızlıkların belirmesi daha olası hale gelir.

13-Böyle bir dengesizlik durumunda hastalıkları engellemek için derhal müdahele gerekir. Bu müdahele ise daha evvel değinildiği gibi, bir yastık yardımıyla nefesi değiştirmektir. Ne olursa olsun ağızdan nefes alınmamalıdır.

14-Zihinsel ya da fiziksel bir rahatsızlığın ilk belirtileri görülür görülmez nefesi değiştirmek, belirtilerin kötüleşmesini engellediği gibi, iyileşmeyi de hızlandırır.

-BURUN DELİKLERİ, GÖREVLERİ VE ETKİLERİ:

Burun deliklerinizden biri diğerine göre daima daha baskındır. Baskın olan delikten hava akışı çok daha serbestçe sağlanır. Bu normal bir durumdur. Sağlıklı bir insanın baskın olan burun deliği ortalama iki saatte bir değişir.

Her nefes-sağ,sol ya da her iki burun deliğinden birden alınan-belirli bir psikofizyolojik durum yaratır. Burun deliklerinden birinin çalışması sırasında kalkışılan bir iş o anki beden kimyasına uygun olmayabilir. Sol burun kısa zamanda sonuç beklenmeyen, uzun vadeli faaliyetler için daha uygundur. Sağ burun ise istikrarsız, çabuk sonuç beklenen kısa vadeli faaliyetlerle bedensel güç isteyen işler için uygundur. Burunların birlikte çalışması sadece konsantrasyon, meditasyon, dua etmek için elverişli ortam hazırlar.

Sol burun deliği işleri : Ev inşa etmek,yeni bir işe başlamak, hayırseverlik, dans, depresyon tedavisi, kendinden yaşlılarla ya da üst mevkidekilerle konuşmak, alkolsüz içkiler içmek, arkadaş ve sevdiklerimizle buluşup komuşmak, bahçıvanlık, yeni bir eve girmek, evlenmek, müzik çalmak, meditasyon yapmak, para biriktirmek, mücevher satın almak ve takmak, acıyı tedavi etmek, şiir okumak ya da yazmak, okumayı öğrenmek, hüznü ve bilinçsizliği iyileştirmek, kısa yolculuklar yapmak, yoga çalışmak ve eğitimde yeni bir aşamaya girmek.

Sağ burun deliği işleri : Çevredekilerin dikkatini çekmek, yıkanmak, tekne gezileri, kitap okumak ya da yazmak, tartışmak, bağırsakları boşaltmak, yemek yemek, eğlenmek, değerli taşlarla ilgilenmek, diğerlerine ilham vermek, ağır bedensel işler,korkulardan ve asabiyetten arınmak, müzik eserlerini tanımak, uyumak, dinsel metinleri öğrenmek, uzun yolculuklar, savaş, ağaç oymacılığı ve hatha yoga çalışmaları.


-UYKU POZİSYONU, BURUN DELİKLERİ VE BEYİN İLİŞKİSİ

Bir tarafa yatarak uyuma durumunda, yatılan yöne bağlı olarak burun deliklerimizin birisinin tıkanırken, diğerinin açıldığı ve solunumun açık olan burun deliğinden yapıldığı araştırmalarla belirlenmiştir.

Ayrıca nefes alınan burun deliği ile beynin yarımküreleri ve sempatik-parasempatik sinir sistemleri arasında da bir münasebet olduğu, çalışmalarla gösterilmiştir.

Sağ tarafa yatılması durumunda, sağ burun deliği tıkanmakta, sol burun deliği açılmaktadır. Sol burundan yapılan nefes alma ile sağ beyin yarımküresinin aktivitesi artar. Sağ beyin yarımküresinin uyarılmasi, parasempatik sinir sistemimizin faaliyetlerini artırmasına, kalb hizimizin yavaşlamasına, tansiyonumuzun düşmesine ve mide-bağırsak faaliyetlerimizin yavaşlamasına vesile olur. Dolayısıyla kalbimiz daha az yorulur, uykuya dalmamız daha kolaylaşır, bu da istirahatimizin daha iyi olmasına imkân sağlar.

Sol tarafa yatılıdığı zaman ise, sol burun deliğinin tıkanması ile birlikte sağ burun deliğinden nefes alınması, sempatik sinir sisteminin faaliyetlerinde artışa yol açar; bu durumda kişi heyecanlanmış gibi olur ve kalb atışlarındaki hızlanma
ile kalb daha da yorulur. Bu yüzden uykuya dalma zorlaşır. Çünkü kalb atım hızının, tansiyonun, heyecan ve dikkatin artması uykuya engel olabilir. Sol tarafımız üzerine uyumada vücudumuz daha çok yıpranacaktır.

Yüzüstü yatmak genelde uzun süre mümkün olmadığı gibi, kalp, akciğerler ve mide bu durumda baskı altında olduğu için, ciğerlerimiz ve midemiz sıkışıp rahatsızlık verebilir.

Sırtüstü yatıldığında ise bu rahatsızlıklar olmayabilir. Ancak uykuya dalmada gecikme olabilir. Bu durum da vücudun tam dinlendirici bir uykuya geçmesine ve dinlenmesine engel olabilir. Çünkü bu durumda gündüz olduğu gibi iki burun açık olacak ve parasempatik sistem uyarılamayacaktır.

Ayrıca sırtüstü yatılması durumunda mide ve bağırsakların fonksiyonlarını gerçeklestirmesi biraz daha zorlaşacaktır.

En faydalı ve belki de en az zarar görebileceğimiz yatış pozisyonun; "Sağ yana yatarak ve ayakları vücuda doğru çekerek uyuma" şeklinde olduğu, yapılan araştırmalarla ancak bugün doğrulanabilmektedir. Bu yatış seklinde hem mide ve bağırsaklar korunmakta, hem de sindirimin daha kolayca tamamlanması mümkün kılınmaktadır.


Çeşitli kaynaklardan derlenmiş, düzenlenmiş ve görseller sonradan eklenmiştir

.