30 Kasım 2012 Cuma

Konuşmaya Başlamadan Önce Nasıl İletişim Kuruyorduk?

Duygusal iletişimi kimyasal sinyalleri taşıyan Feromonlar sağlıyor

Birçok canlı türünün kimyasal sinyallerle bilgi aktarımı yaptığını bilen bilim insanları, en son araştırmalarında insanların duygusal durumları bu sinyaller üzerinden birbirlerine iletebildiklerini ortaya çıkardı.

Kimyasal sinyallerin, insanların duygusal halini birbirlerine ifade etmekte rol oynadığı ortaya çıktı. Geçmişte yapılan araştırmalarda, duygusal ifadelerin birden çok işlev gösterdiği anlaşılmıştı. Örnek olarak, korku dolu bir ifade ortaya koymak, çevredeki zararlara karşı diğer kişileri uyardığı gibi, uyaran kişinin ortaya koyduğu ‘algısal kazanımlar’, kişilerin hayatta kalmalarına da yardımcı oluyor.

Kısaca, korku dolu bir ifade ortaya koyarken gözleri fal taşı gibi açmak ve burundan derin nefes almak algımızı artırırken, göz hareketlerimizi hızlandırıyor. Bu sayede tehlike içeren hedefleri çok daha kolay tespit edebiliyoruz. ‘Algı reddetmesi’ olarak bilinen iğrenme tepkileri ise gözlerimizi kısarak ve burnumuzu sıkarak zararlı kimyasallara karşı koymamızı sağlıyor.

Hollanda’nın Utrecht Üniversitesi’nde yapılan ve Psychological Science dergisinde yer alan araştırmada, söz konusu kimyasal sinyallerin insanların iletişimindeki rolü araştırıldı. Altı çizilen hipoteze göre, ter gibi fiziksel salgılar, tepkiyi ortaya koyan ve alan kişi arasındaki süreci hızlandırırken, bu kişilerin arasında eşzamanlı duygusal bir ilişki yaratıyor.

Sonuç olarak, kimyasal sinyalleri soluyan kişiler, korku dolu tepkileri kendisi de göstermeye başlıyor, algısal kazanım gösteriyor. Algı reddetmesi gösteren kişiler de zararlı dış etkenlere karşı iğrenme ve korunma çabasına girişiyor.

-Filmle yapılan deney

Hollandalı araştırmacılar, iğrenmeye ve korkuya neden olan tepkileri değerlendirmek için erkek gönüllüler kullandı. Deneklere, istenilen tepkileri uyandıracak filmler izletildi. Ardından gelen iki günde, denekler sıkı bir gözlemden geçirildi ve belli eylemleri yapmaları yasaklandı. Bunlar arasında sigara içmek, aşırı egzersiz yapmak, fazla gıda ve alkol tüketmek vardı. Dahası, denekler iki gün boyunca sadece kendilerine verilen kokusuz ürünleri ve temizlik ürünlerini kullandı.

İki gün boyunca gözlem altında tutulan deneklerin ter örneklerini toplayan araştırmacılar, daha sonra kadınların bu örnekleri koklamalarını sağladı. Bu gözlemde, kadınların ter örneklerini kokladıktan sonra gösterdikleri göz hareketleri ve yüz ifadeleri takip edildi.

Kokulara maruz bırakılan kadınlar, beklendiği gibi korku anında salınan teri algılayınca korku dolu yüz ifadeleri sergiledi. ‘İğrenme teri’ soluyanlar ise duydukları hissi ortaya koyan yüz ifadeleri sergiledi.

-Görsel algı artışı

Araştırmada, ter örneklerine maruz bırakılan kadınların korku ve iğrenmeye ait kimyasal sinyaller aldıktan sonra görsel arama yeteneklerini artırdıkları gözlendi. Algı kazanımı ve algı reddetmesi gösteren kadınların koklama ve göz hareketleri aracılığıyla etraflarını daha dikkatli araştırdıkları görüldü. Kadınlar, gözlemde ortaya çıkan tepkileri gösterdiklerinin farkında olmadıklarını ifade ederken, ortaya koydukları hareketin sıklığı ve şiddeti, algılarıyla doğru orantılı olarak gerçekleşti.

Hollandalı bilim insanları, elde ettikleri sonuçlar ışığında, insanların sadece dil ve görsel tepkilerle iletişim kurduğu varsayımını çürüttüklerine inanıyor. Sosyal-iletişim modelini savunan araştırma sonuçları, kimyasal sinyallerin insanları eş zamanlı olarak duygusal iletişim içine sokabileceğini gösterdi.

-Kitle kontrolü

Araştırmacılar, kimyasal sinyallerin ortaya koyduğu tepkilerin özellikle toplu protesto gösterileri, ayaklanmalar gibi eylemlerde ortaya çıkan ‘duygusal yayılımı’ anlamakta işe yarayacağını düşünüyor.


-Feromonlar

Feromonlar vücut dışına salgılan hormonlar olarak bilinmektedir. Hayvanlar bulunduğu çevrede gerçekleşen olayların farkındadır. Bu durum hayvanların kendi cinsleriyle haberleşmesini ve diğer hayvanlardan haberdar olması gerektirir. Çevresindeki diğer canlıları dost ve düşman gibi kavramlarla tanımlar. Akıl sahibi olamayan bir çok hayvan feromon diye adlandırdığımız kimyevi bir dil kullanmaktadır.

Feromon, Yunancada ” Hormon Taşıyan ” anlamına gelmektedir. Hormonlardan farklı olarak hücre dışına salgılanmaktadır. Hormon taşıyanlar davranışların kontrölünde rol oynar.

Feromonlar genel olarak canlının salgıladıktan sonra aynı türden başka canlının harekete geçmesini sağlayan kokusuz kimyevi maddedir. İlk feromon 1956 yılında bulunmuştur. Feromonun bulunduğu hayvan bir ipek böceğidir. Bu feromonun işlevi cinsi çekim kuvveti ile ilgilidir. Bu feromon maddesi üzerinde yapılan araştırmalarda bu madde erkek güvelere ‘yanıma gel‘ mesajı vermekte ve çok uzakta bulunan güvelere etkisini hissettirmektedir. Tek bir dişi güve kesesindeki feromonun tamamını bırakması sonucu çok kısa sürede 1 milyar erkeği kendisine çekebilmektedir.

Feromonlar, hayvanların asıl görevlerini yapmalarını sağlamaktadır. Feromonların bazı işlevlerinden bahsedecek olursak;
* Dişi hayvanın üreme zamanını erkeklere bildirmesi
* Karıncaların sosyal hayatını düzenlemesi
* Dişi arıların üremelerini engelleyerek onların işçi olarak çalıştırılması gibi.

Feromonlar çevresindeki aynı cins hayvanları etkilemektedir. Zaten kokusuz, uçucu maddeye sahip olan feromonlardan diğer canlılar istemeden de olsa etkilenmektedir. Feromonlar her türde farklı özelliklere sahiptir. Bu yüzden feromon maddesi genel olarak benzer türler içerisinde etkendir.

EK 1: Ancak bazı hormonların  salgılanmasında, özellikle korku, kızgınlık ve heyecan durumunda açığa çıkan "Adrenalin" genel olarak tüm türlerin haberleşmelerinde etken uyaran maddedir

-Feromonların Sınıflandırılması

1000 ‘in üzerinde feromon çeşidi bulunmaktadır. Ancak bunların başlıcaları;
* İkaz ve uyarı feromonları : Çevrede yaklaşmakta olan tehlikeyi aynı türlere haber vermek için kullanılır.
* Yumurta bırakmayı engelleyen feromonlar : Dişi hayvanlar arasında aşırı nüfus artışını önlemek için çevreye yayılmaktadır. Bu olaydan bir süre sonra canlıların üremesi durmaktadır.
* Toplanma feromonları : Erkek ve dişilerin bir araya gelmesini sağlamaktadır. Özellikle göç olaylarından sonra ve büyük gıda maddesi bulunduğunda toplanma feromonları çevreye yayılır
* Üreme feromonları : Üremek için dişi hayvanın yaydığı feromondur. Bu feromon sayesinde karşı cins dişinin yanına gelmektedir. Bu feromonlar türlerin devamı için çok önemlidir.
* Mekan sahiplenme feromonları : Hayvanların yaşayacağı ortamı belirlemede kullanılan feromon çeşitidir.
* Takip feromonları : Çeşitli amaçlarla geçilen yollar işaretlenmektedir. Bunun en güzel örneklerinden biride karıncaların gıda bulmak için kullanmasıdır.

Arılar ve karıncalar gibi böcek türlerinde feromonlar genellikle haberleşme , sosyal hayatı düzenleme ve üreme amacıyla kullanılmaktadır. Normal bir böcekte 10 grama kadar feromon bulunabilmektedir. Yapılan araştırmalarda böcekler , balıklar, sürüngen , kurbağalar , örümceklerde feromon bulunmuştur.

-İnsan Feromonları

İnsan davranışları daha çok eşeysel davranışları kontrol etmektedir. Diğer canlılarda olduğu gibi genel olarak karşı cinsi cezbeden bir yapıya sahiptir. Feromonları algılamakla görevli organ vomeronazaldır. Vomeronazal organ insanın burun tabanına yerleşmiş çift taraflı alıcıdır. Bu alıcı feromonları hisseder be beynin hipotalamus kısmına bildirir. Profesyonle anlamda Axcite Feromon LP7 olarak insan feromonu üretilmiştir. Günümüzde kozmetik endüstrisi feromonlardan ciddi şekilde yararlanmaktadır. Parfümlerde artık bol miktarda kullanılan bir hormondur.

Feromonların etkilediği bazı davranışlar şunlardır:
* Hamilelik davranışları
* Annelik davranışları
* Anne-Bebek ilişkisi
* Eşler arasındaki yakınlaşma
* Kişilerin sosyal ilişkisi

İnsanların feromonları, derinin çeşitli bölgelerinden çevreye yayılmaktadır. Bu bölgelerden başlıcaları koltuk altı ve kasıktır. Feromonlar bazı sonuçları da ortaya çıkarabilmektedir. Yapılan araştırmalarda birlikte çalışılan kadınlar arasında toplu adet görme yaşanması veya erkeklerle aynı ortamda bulunan kadınların düzensiz adet görmesi feromonlarla ilişkilendirilmiştir.

Ek 2: Son yıllarda yapılan araştırmalar ağaçların ve bitkilerin de feromon benzeri bir nevi uyaran kimyasal aracılığı ile çeşitli durumlar (özellikle tehlike) için haberleşebildiklerini ortaya koymuştur.

EK 3: Şehir hayatının sebep olduğu hava kirliliği koku ile haberleşebilme özelliğimizin büyük bir kısmının körelmesine sebep olmuştur.

Derleme

Ayrıca Bkz:
Koku Ve Etkileri 1 Koku'nun dünü bugünü
Koku Ve Etkileri 2 Koku ve (Cinsel, Duygusal, Bedensel) Etkileri
Bitkiler Birbirleri İle Haberleşiyorlar

.



Hopi Kızılderililerinin Yaratılış Mitolojisi

Hopi kelime kökü barış teması ile ilgilidir. Hopi’lerin sahip olduğu tarım ve yapı kültürü M.Ö 700’lerde çoktan şekillenmiş olup, yerleşim yerleri Arizona bölgesinin kuzeydoğusunda bulunmakta ve büyük Kanyonun doğusunda Colarado nehrinin yakınlarında yaşamaktadırlar. Hopi’lerin şu an sayısı dünya üzerinde 8000 kadardır.

Modern dünyanın zamanı açıklama şeklinde farklı bir anlayışa sahip olan Hopi’ler insanlığın dünyaya gelişi ile ilgili ilginç mitolojik temalara sahiptirler. Fakat ilginçtir ki, zamanı modern insanın algıladığı gibi algılamayan Hopi’ler de geçmiş, gelecek ve şimdiye bakış açısı farklıdır. Dilin günümüz zorluklarından uzak, modern dünyanın dil kalıplarını kullanmayan bu kabile, buna rağmen insanın bu dünyaya gelişi ile ilgili çok önemli bilgileri bize anlatmaktadırlar.

Hopi’lere göre dünya 3 kez yıkım yaşamıştır. En son yıkımın su nedeni ile olduğu da verdikleri bilgiler arasındadır. Fakat bunlardan daha önemlisi, astronomik olarak açıklanabilecek ve esasen sahip oldukları kültür ile bilmelerine imkan olmayan detaylar ile açıkladıkları uzak geçmişi okumaya, araştırmaya değerdir. Hopi’ler atalarının dünya dışı olduğunu anlatmaktadırlar. Kuzey Amerika’nın ilk halklarından olan Anasazi’leri de unutmamak gereklidir. M.S. 500 yılları ile M.S 1300 yılları arasında varlığını sürdürmüş ve Hopi’lerin ataları olması nedeni ile bu yazı adına özel olarak önem taşıyan bir kültürdür. İnsanlığın geldiği köken ile ilgili söylediklerini duymadan önce onların daha geçtiğimiz 2000 yılın başlarında tarım ile uğraştıklarını ve baraj ve sulama ağları kurabilmiş olmalarını hatırlatmakta fayda var. Aynı zamanda, uçurum ve kayalıklara yaptıkları özel yerleşim yerleri ile de arkeolojik olarak özel bir yere sahiptirler. Fakat ne yazık ki, 1300 yılında her şeylerini terk ederek ortadan kaybolmuşlardır. Takvimleri özeldir ve homojen bir kültürleri vardır. Asla yağmacı ya da savaşçı olmamışlardır.

Evren görüşlerini anlamak için zaman kavramına bakış açımızı incelemekte fayda vardır. Çünkü Hopi’lerin geçmiş ve zaman anlayışlarını anlamak için en iyisi onlardan biri olmaktır. Hopi değilseniz, günümüz dil kalıpları ve buna bağlı düşünce modellemeleri ile onları anlamak kolay bir iş değildir.

Hopi dilinde, bazı evren tanrı görüşlerinin algılamak için de bir Hopi olmak gerekir. Çünkü Hopi dili sıradaşı "semitik" dil alt yapılarına sahiptir. Hopi kültüründe zaman anlayışı modern batı toplumundan farklıdır. Geçmiş, gelecek ve şimdiyle ilgili sözcük kelimeler bizim anladığımız şekilde bulunmamaktadır.

Hopi mitolojisi, atalarının dünya dışından geldikleri inancı üzerine kurulmuştur. Önemli araştırmacılardan Dr. George Hunt Williamson’a bu dünya dışı kökenin Sirius yıldızı ile ilgili olduğunu söylenmiştir. Bu arada ünlü Mu kıtası araştırmacısı James Churchward, Hopilerin kullandığı lisan üzerinde araştırmalar yapmış ve kültürün söyledikleri üzerinde pek çok makale yazmıştır.

Hopi’ler, kısacası; bir zamanlar Pokanghoya ve Palongauhoya isimli iki gücün etrafında herkesin barış ve mutluluk için yaşadıkları Sotuknang isimli bir yerden geldiklerini söylerler. Onların deyişlerine göre yerküre tanrısı Sotuknang, gelen çok büyük bir felakete karşı yerlerini acilen terk etmelerini emretmiştir. Rengi mavi güzel ışık verenden kırmızı alev çıkarana dönmüştür. (Adeta astronomik bir yıldız çökümü olayını tarif etmektedir) Bu kendi ırklarının ikinci dünyasının yok olmaya başlaması anlamına gelir.


-"Tokpela" dört dünyadan ilkinin yaratılışı

İlk dünya sonsuz uzay olan Tokpela idi…

Hopilere göre sadece yaratıcı Taiowa vardı. Geri kalan her şey sonsuz bir uzay idi. Başlangıç ve bitiş, zaman, biçim ve hayat yoktu. Ölçülemez bir boşluk içinde zaman, hayat, biçim bunların hepsi yaratıcı Taiowa’nın zihninde olan şeylerdi.

Sonra sonsuzluk, sonluluğu tasarladı,…

İlkin Sotuknang’ı yarattı ve “ Sonsuz uzayda hayat için planımı gerçekleştirecek kişi olarak seni yarattım. İlk güç sensin. Ben senin amcanım, sen benim yeğenimsin. Şimdi git ve evrenleri doğru bir sırayla düzenle, hepsinin planıma uygun olarak uyum içinde oluşmalarını sağla.”

Sotuknang emirleri yerine getirdi. Sonsuz uzaya şekil vererek onları katı bir biçimde oluşumunu sağladı, sonsuz uzayı 9 evrensel krallığa ayırdı, biri yaratıcı Taiowa için, diğer kendi için ve kalan 7 si de yaşamın oluşması için.

Sotuknang işini bitirdiğinde Taiowa’nın yanına giderek “ Hepsi planına göre oldu mu ?” diye sordu. “Çok iyi dedi Taiowa” şimdi senden istediğim aynı şeyler sular için yapmandır. Suları bu evrenlere hepsini eşit olarak bölecek biçimde yerleştir.

Böylece Sotuknang sonsuz uzaydan topladıklarıyla suyu görünür kıldı ve evrenleri yarı katı yarı su haline getirdi. İşini bitirinca Taiowa’nın yanına gidip beğenip beğenmediğini sordu.

“Çok iyi olmuş” dedi Taiowa, “Şimdiki işin hepsinin huzurlu devinimi için havanın gücünü koymak.”

Sotuknang bunu da yerine getirdi. Sonsuz uzaydan topladığı havayı görünür kıldı, bunu büyük bir güç haline getirdi, her bir evrene bunları uyumlu bir biçimde yerleştirdi.

Taiowa hoşnut olmuştu.”Yeğenim, benim emirlerime uygun olarak harika işler yaptın, evrenleri yarattın ve katılaştırıp görünür hale getirdin, ama henüz işin bitmedi.Şimdi hayatı yaratacak ve onu 4 parçada tamamlayacaksın.”

Sotuknang Tokpela içindeki bir evrene, ilk dünyaya gidip oradaki dünyada kalacak ve kendisine yardımcı olacak bir kadın yarattı. Bu kadının adı Kokyangwuti idi, örümcek kadın…

Kadın uyanıp adını öğrendiğinde neden burada olduğunu sordu.” Kendine bir bak” diye yanıtladı Sotukgang, “ Burası bizim yarattığımız dünyadır. Bu dünyanın formu, maddesi, yönleri, zamanı, başlangıcı ve bitişi vardır. Ama şu ana dek bir hayat formu yok. Neşeli bir ses ve hareket yok. Bunlar olmaksızın hayatın bir anlamı olmaz.Sana bu hayatın yaratımı için tarafımızdan güç verildi. Bunu yapman için akıl, bilgelik ve sevgi ile yaratıldın, bu yüzden buradasın.”

Bunun üzerine örümcek kadın yerden biraz toprak parçası alarak tuchvala- tükürüğü ile yoğurdu, şekil vererek iki kalıba ayırdı. Kendi yaradılışındaki bilgelikten yapılmış beyaz bir madde ile üzerlerini örtüp üzerlerine yaradılış şarkısını okudu. Örtüyü kaldırdığında iki varlık, ikizler açığa çıktı ve biz kimiz neden buradayız diye sordular.

Örümcek kadın sağ taraftakine, “sen Poqanghoya’sın, dünya üzerinde hayat oldukça bunun düzenine yardımcı olacaksın. Şimdi git ve dünyayı dolaş ve ellerini tümüyle katılaşıncaya dek toprağın üzerine koy, bu senin görevindir.

Daha sonra sol taraftaki ikize, “sen Palongawhoya’sın” dedi, “ Dünyada hayat oldukça bunun düzenine yardım edeceksin. Şimdi git dünyayı dolaş ve her taraftan duyulabilecek sesi bırak. Bu ses duyulduğunda sen yankı olarak bilineceksin, içinde yaratıcının sesi olan yankı.”

Poqanghoya bütün dünyayı dolaşarak toprağı katı hale getirdi,

Palongawhoya da, dünyanın titreşim merkezlerine sesini bıraktı, bütün dünya titreşti, evren uyumla sarsıldı, böylece bütün dünya yaratıcıya övgü iletisi taşıyan bir ses enstrümanına dönüştü.

“ Bu senin sesin amca” dedi sotuknang Taiowa’ya, “ Her şey senin sesine göre ayarlandı.”
“ çok iyi” dedi Taiowa.

Görevlerini başardıktan sonra Poqanghoya dünya ekseninin kuzey ucuna, Palongawhoya ise güney ucuna gönderildi, burada ikisi birlikte dünyanın dönüşündeki düzeni sağladılar. Poganghoya’ya aynı zamanda dünyayı katı formda tutma gücü verilmişti. Palongawhoya’a ise havayı kendi uyumlu akışında tutmak görevi ve iyilik için veya dünyanın titreşim merkezlerinin uyarısı için çağrı gönderme talimatı verilmişti.

“ Zamanı geldiğinde bunlar sizin görevleriniz olacak” dedi örümcek kadın. Sonra dünyayı giydirmek için ağaçları, çalıları, bitkileri, tohumları yarattı onlara isimler ve hayat verdi. Aynı biçimde bütün kuş türlerini, hayvan kalıplarını yarattı, üzerini kendi beyaz maddesiyle örterek üzerlerine şarkısını okudu. Bazıları örümcek kadının solunda, bazıları sağında durdu, diğerleri önünde ve arkasında toplandı, onlara yaşamak için dünyanın dört bir köşesine yayılmalarını gösterdi.

Sotuknang bütün bunları ve gücü görmekten mutluydu. Neşe içinde, Taiowa’ya, “ Gel ve gör dünyamızın neye benzediğini” dedi.

“Çok güzel” dedi Taiowa, “ insan hayatı için her şey hazır, son bir dokunuşla planım tamamlanacak”

Kaynaklar :
ntvmnsbc bilim
sonsuz us
Book of the Hopi / Frank Waters

Ayrıca Bkz : Zaman Kavramının Olmadığı Kültür; "Hopi"ler

.

24 Kasım 2012 Cumartesi

Survival

"-Özgürlük, Doğada Hayatta Kalma Becerisi ile Sınırlıdır."

-Survival sözcüğünün anlamı hayatta kalabilme sanatıdır. Çok zor koşullarda hayatta kalabilmek için biraz pratik ve biraz teknik bilgi yeterli olacaktır.

Hayatta kalmanın birinci kuralı beklenmeyeni beklemektir. Yani her türlü duruma önceden hazırlıklı olmanız gerekmektedir. Hayatta kalmak için bütün profesyonel survival tekniklerini bilmenize gerek yoktur. Temel survival bilgileriyle de hayatta kalmanız mümkündür. Ancak yaşamınızın geri kalanını doğayla iç içe geçirmeye karar verirseniz, survival tekniklerini profesyonelce kullanabilmeniz gereklidir.

Hayatta kalabilmeniz için fiziksel gücünüz kadar zihinsel gücünüz de yeterli olmalıdır. Çünkü tehlikeli bir durumda önce elinizdeki ekipmanı , sağlık durumunuzu, kaynakları(su, besin), ve yapabileceklerinizi; sakin, mantıklı ve gerçekçi bir şekilde değerlendirmeniz, kurtulmanızı sağlayacak en mantıklı seçeneğe ulaşmanızı sağlayacaktır. Bu da zor bir durumda çok kritik olan ve geri dönüşü olmayan ilk adımların en iyi şekilde atılmasını sağlar.

Bu bölümde survive ile (hayatta kalma) ilgili bilgiler edineceksiniz:

http://www.sakaryaizcigrubu.org/bilgin/11-teknikbilgiler/35-survival.html

-Doğada yanlız kaldığınız zamanlarda, kamplarda, av yürüyüşlerinde başınıza gelebilecek olumsuz durumlar sizi doğada yalnız kalmanızı gerektirebilir. Yalnız kalacağınız zaman ekipmanlarınız tam değilse sizin orada geçireceğiniz zaman işkenceye dönüşebilir, hatta daha ileri durumlarda hayati bir tehlike bile söz konusu olabilir.

Bu gibi durumların az da olsa çok da olsa üstesinden gelmek için yanınızda taşıyabileceğiniz küçük bir HAYATI İDAME (survival) kiti çok faydalı olacaktır.


Basit bir survival kiti yapımı için gereken başlıca şeyler;

http://www.kendinyapsitesi.com/proje.asp?id=182

-Temel Ekipmanlar:

http://www.outdoororacle.com/MaceraciGrup.aspx?anagrup=67&grup=78&temel-ekipmanlar

-Hayatta kalma malzemeleri:

http://www.gezenbilir.com/index.php?topic=11159.0

http://hayattakalma.com/magaza.html


-Survival Kit: Survival Kit
-Survival Backpack: Survival Backpack

-Ateş yakmak, Su elde etmek, Barınak hazırlamak, İlk yardım ve daha bir çok konuda, Doğa'da Hayatta Kalabilmek için ihtiyac duyacağınız temel bilgiler 200 sayfa, okunabilir ve download edilebilir formatta renkli jpg / pdf

Survival El Kitabı:

-Download için:

1. seçenek http://www.outdoorhaber.com/survival-hayatta-kalma-el-kitabi/

2. seçenek http://tr.scribd.com/doc/35198678/Survival-El-Kitab%C4%B1

-JPG olarak kaydetmek için :

1. seçenek http://www.gezenbilir.com/index.php?topic=8969.0

2. seçenek http://tr.scribd.com/doc/37100440/Survival-El-Kitab%C4%B1



-Doğa Yürüyüşleri, Kampcılık, Dağcılık ve Hayatta Kalma İçin Temel Malzeme listesi

Aşağıdaki liste kişiye ve tercihe göre genişletilebilir

1- Sırt çantası ve yağmurluğu
2- Yan çantası veya bel çantası
3- Çadır ve cadır altı ortüsü
4- Uyku tulumu ve torbası
5- Mat
6- Yer ile aranızda izolasyon sağlayan altlık

7- Kafa lambası veya el feneri, şarjlı el feneri, yedek piller
8- Kolay ateş yakma malzemesi, Magnezyum çubuk, çıra vs.
9- Kibrit, Çakmak (Su geçirmez bir kutu içinde)
10- Büyüteç
11- Kesici aletler; Çok amaçlı çakı, Bıçak, Balta, Kürek, Biley taşı...
12- Sapan
13- Çeşitli uzunluk ve kalınlıkta ipler
14- Dürbün
15- El telsizi
16- Harita
17- Pusula
18- Güneş gözlüğü ve güneş kremi
19- Düdük ve ayna, işaret fişeği, duman bombası gibi işaretleşme araçları
20- Muhtelif büyüklükte naylon torba ve poşet (çöp, kirli çamaşır, eşya, ayakkabı vs. koymak, yağmurdan korumak ve su elde etmek + depolamak için)
21- Radyo
22- Altimetre
23- GPS (Uydu aracılığıyla yer tesbit aracı)
24- Yürüyüş bastonu

25- Ocak ve pişirme kapları
26- Tabak, çatal, kaşık, bardak (metal malzeme olmalı)
27- Konserve Yiyecek
28- Konserve açacağı
29- Su arıtma tabletleri ve arıtma filtresi
30- Matara
31- Enerji verici yiyecek ve içecekler, Kuru yemiş, Çikolata, Çiklet, Tüp bal, Keçiboynuzu, Kuru incir, Kuru kayısı, Dut ve Üzüm pestili vs.
32- Muhtelif tohumlar

33- İlk yardım malzemeleri çantası, Böcek sokmasına karşı krem, yanık kremi, alerji ilacı, ağrı kesici, ateş düşürücü ve kas gevşetici tabletler + devamlı kullandığınız ilaçlar.
34- Tamir seti
35- Dikiş seti
36- Ocak yakıtı ve aksesuarları
37- Temizlik bezi ve temizlik gereçleri
38- Alarmlı saat
39- Kamp ayakkabısı veya terlik
40- Tuvalet kağıdı, kolonyalı mendil
41- Ayak vurmaları için yapışkan bant.
42- Yedek ayakkabı bağı
43- Bandana, Havlu
44- Burkulmalar için elastik bant
45- Diş macunu - fırçası, sabun
46- Tırnak makası ve diken, kıymık batmasına karşı cımbız
47- Kalem, defter

48- Bot veya yürüyüş ayakkabısı (Vibram taban ve Goratex gövdeli botlar önerilir)
49- Bolca çorap (8-9 çift)
50- Uygun özelliklerde iç giysi ve yedekleri
51- Sentetik veya yün, Uzun kollu yalıtıcı gömlek ve pantolon,
52- Yağmur ceketi ve pantalonu
53- Panço tipi yağmurluk
54- Şapka - Bere ve balaklava yün veya sentetik
55- Polar giyim eşyaları
56- En az iki pantolon / eşofman
57- Kep, kasket

-Göl, Deniz Kenarı için

Mayo
Olta
Şnorkel, gözlük
Palet
Şişme simit
Basit olta takımı

-Aşırı Kış şartları için

Krampon, karabinler, Alt ve Üst emniyet kemerleri, pursik ipleri, kurtarma makarası
Sıcak Tutacak giysiler, üst eldiven, yün çorap, yalıtıcı ceket, salopet pantolon, uzun iç giysi
Tırmanış ipi, kar gözlüğü, kar küreği, kar testeresi, Kazma, Tozluk, hedik veya kayak, kask, plastik ayakkabı.
Çığ kurtarma ve arama cihazı, çığ sondası, kar kazığı, plaka ve buz vidaları, ekspres bant
El ısıtıcı sobalar, termos şişeler

-Öneriler:
Boş pet su şişelerini kapağı açıkken kıvırarak daha az yer kaplar şekilde taşıyabilirsiniz
Kıyafetlerinizi sıkı rulolar halinde çantanıza yerleştirerek yer kazanabilirsiniz

-Kapsamlı Yöntemler: Su Bulmak, Elde Etmek, Ateş Yakmak, Yön, Barınma Vs için :
http://skaraagacmyo.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/78/files/dogal-hayati-koruma-ve-dogada-hayatta-kalma-teknikleri-04042012.pdf


-İLKYARDIM:

KANAMA DURDURMA YÖNTEMLERİ

İlk yardımın birincil değerlendirmesi sırasında ciddi bir kanamaya rastlandığında, kan dolaşımının bozulmasını önlemek için, kanama mutlaka durdurulmalıdır. Atar damar veya toplar damar olması fark etmez, kanama durdurma yöntemleri aynıdır. Kan kaybını kontrol altına almanın ilkesi, kesilen yere kan gelmesini engellemek, kanın pıhtılaşmasını hızlandırmaktır. Bunun için yaraya baskı uygulanır ve kesilen yer yukarı kaldırılır.

Dış Kanamada Yara Üzerine Direkt Baskı

Kanla direk teması önlemek ve steril çalışmak için eldiven kullanmaya özen gösterin. Yaralanan kişiyi yatırın. Kişinin başı gövdeden biraz daha aşağıda olmalıdır veya bacaklar hafifçe yukarı kaldırılmalıdır. Böylece kanın beyne gitmesi sağlanıp bayılma önlenebilir. Yaranın üzerinde kirleri temizleyin ancak yarayı kurcalamayın, esas çabanız kan kaybını önlemek olmalıdır.

1) Direk Baskı: Yaranın üzerine gazlı bez kapatıp elinizle bastırabilirsiniz, gazlı bez de yoksa sadece elinizle direk yaranın üstünü kapatıp bastırmalısınız. Baskıyı uzun süre devam ettirebilmek için basılı sargı uygulanır. Yaranın üzerine kapatılan gazlı bezin üzerine elastik olmayan bandajla baskı uygulayacak şekilde aşağıdan yukarı doğru sargı yapılır. Kanama devam ediyorsa, eskisini sökmeden baskılı sargı tekrar edilir.

2) Kaldırma: Yaralı veya kanayan kısmın kalp seviyesi üzerine kaldırılması ile kanama oldukça azalır hatta durabilir.

3) Baskı Noktaları: Yaralı bölgeyi besleyen ana damarı sıkıştıracak bir kuvvetle bastırılır. Şakak bölgesi için, kulak önüne; yüz bölgesi için, alt çene kemiğinin hemen altına, kol bölgesinde, köprücük kemiğinin üçte bir iç kısmının arka ve alt tarafına doğru; bacak bölgesi için; kasık kıvrımından geçen atar damarı sıkıştıracak bir kuvvetle bastırılır.

4) Turnike: Kanama hala durmadıysa veya kanama alanı baskı uygulanamayacak kadar büyükse kol ve bacaklardaki büyük kanamalarda atardamarı deri ile kemik arasında durdurma yöntemidir.Tek kemikler üzerine uygulanır. Yaranın üzerinden turnike bağlanır, kanama durana kadar sıkılır. Her 20 dakikada bir 5-10 saniye turnike gevşetilir, kanama durduysa hemen sökülmelidir. Uygulanan turnike 1 saatten fazla kalmamalıdır, daha uzun kalacaksa hastanede açılmalıdır

BURKULMA:

Burkulma ve incinme bir eklemin kemiklerini bağlayan ve eklemin hareketindeki sağlamlığı sağlayan dokuların yaralanmasıdır. Eklem çevresinde şişlik, morarma ve ağrı oluşur. Burkulma bağın gerilmesi ve yırtılmasıdır; incinme ise kas gerilmesidir. Burkulma ve incinme ani dönme ya da gerilme gibi eklemi normal hareket sınırları dışında harekete zorlayan bir travmadan sonra meydana gelir. Bütün eklemlerde mümkün olmakla birlikte, en çok ayak bileklerinde, dizlerde ve parmaklarda meydana gelir.

Burkulma ve incinmelerin şiddeti, hafif dereceden ameliyat gerektirecek dereceye kadar olabilir. Genellikle kendi kendine tedavi yeterlidir. Yaralı bir eklem genelde 24 saat içinde yük taşımaya başlar ve 2 hafta içinde iyileşir.

Tedavi; yaralının değerlendirilmesi yapıldıktan hemen sonra soğuk tedavi ye başlanmalıdır. İlk 24-48 saat yada ağrı ve şişme durana kadar günde 3-4 sefer tekrar edilirse daha hızlı iyileşir.

1. Dinlenme; yaralanan bölge en az 30 dakika kullanılmadan dinlendirilir.

2. Soğuk kompres; bir torbaya doldurulmuş ezilmiş buz tişörte veya çoraba sarılarak yaralı bölgeye konur. Buz yoksa soğuk suya sokulur yada sıcak havalarda ıslak pamuklu örtüyle sarılabilir.

3. Elastik bandaj; iyice oturacak şekilde olmalı fakat kan dolaşımını bozmamalı.

4. Kaldırma; yaralı bölge kalp seviyesinden yukarı kaldırılmalı.

5. Soğuk tedaviden sonra eklemi kullanmaya başlamadan önce 10-15 dakika kendi kendine ısınması beklenir.

6. Şişme ve morarma durmuşsa sıcak tedaviye geçilir.

7. Isıtmak; sıcak ve nemli pamuklu örtüyle yaralı bölge sarılarak ısıtılır.

8. Egzersiz; yaralı bölgeyi kullanmaya başlamadan önce ağrı sınırında normal eklem hareketleri yaptırılır.

9. Yaralı bölgeyi hareket ettirtemiyorsa kullanılmaması önerilir. Eklem sabitlenir ve yaralı tahliye edilir.

KIRIKLAR;

Bir kuvvet zoruyla kemik bütünlüğünün bozulmasıdır.

Çeşitleri:
Kapalı kırık; deri bütünlüğü bozulmamıştır.
Açık kırık; deride açık yara vardır ve kemik uçları dışarı çıkmıştır.

Önemli kırık belirtileri

1. belirgin şekil bozukluğu
2. dolaşım, duyu ve hareket bozukluğu
3. şişlik, morluk
4. kırık kemiklerin birbirine sürtünme sesi
5. dayanılmaz ağrı
6. açık yara
7. hareket kısıtlılığı ve kuvvetsizlik
8. dokunmaya karşı hassasiyet

Kırık olup olmadığını kontrol ederken yavaş hareket etmek ve karşı tarafla karşılaştırmak gerekir. Açık yara varsa steril pansumanla sarılmalıdır. Kanama varsa bilinen yöntemlerle durdurulur. Ağrıyı azaltmak, damar ve sinirlere verilebilecek hasarları önlemek için atellemek gerekir. Kırık kemikte şekil bozukluğu varsa normal doğrultusuna getirilir. Bunun için hafif çekme uygulanarak düzeltilir. Bir atel malzemesi bulunur. Tespit için kullanılan baton, mat, çantanın sırt destekleri, karton, tahta,... ve benzeri malzemeler bir üst ve birde alt tarafındaki eklemleri içine alacak uzunlukta olmalıdır. Uyluk kemiği için kalça ve diz, baldır kemiği için diz ve ayak bileği, ön kol kemiği için dirsek ve el bileği eklemleri sabitlenmelidir. Atel malzemesi yerleştirilip aşağıdan yukarı doğru sarılır. Sargı sonunda atel hareket etmemeli ve kan dolaşımı engellenmemeli. Dolaşım, his, hareket testi yapılır. Kırık yerin üzerine havluya sarılı buz konabilir. Kırık bölge kalp seviyesinin üzerine kaldırılır.

Açık kırıkta; tahliye süresi uzunsa dışarıda ki kemik ucu çekme uygulanarak içeri sokulur, enfeksiyon ve oradaki damarlara verilen hasar riski göze alınır.

ÇIKIKLAR:

Bir eklemi oluşturan kemiklerden bir veya hepsinin birbiri üzerinde yer değiştirerek normal eklem ilişkisinin değişmesidir. Kemik uçları normal doğrultusunda değildir, eklem yanlış pozisyonda görünür. Yaralı eklemde aşırı ağrı duyar ve normal hareket sınırı kaybolur. Eğer yakında bir doktor varsa eklem bulunduğu gibi sabitlenir. Doktor uzaklardaysa, sabitlemeden önce çıkığı yerine oturtmayı denemek gerekir.

Çıkık eklemin iki tarafından tutarak kemiklerin doğrultusu boyunca çekilir. Nazikçe çekerken kemikler normal yerlerine doğru hafifçe itilir. Güç kullanmadan kasların yorulup, gevşemesi beklenir. Yaralı artan ağrıdan şikayet ederse daha ileri gidilmez. Yerine oturtulduktan sonra eklem atellenmelidir.


-HAVA TAHMİNLERİ

YAĞIŞ

-Kışın uçak dumanı kaybolmazsa 6-8 ºC den sonra yağmur yağacak.
-Yazın, hava birden soğursa dolu yağacak.
-Gece, yıldız yoksa, yağmur yağacak.
-Güneş doğarken, gökyüzünün kırmızı, gök kuşağının sabah görünmesi, ayın etrafında küçük bir hale bulunması, yağmura işarettir.
-Bazı kimseler, romatizma ağrılarının azmasıyla yağmur yağacağını tahmin edebilirler.
-Gecenin karanlık, kasvetli ve gri olması hali, atmosferin aşırı rutubet ile yüklendiğini ve yağış ihtimalinin arttığını belirtir.
-Gece otlar kuruysa, sabah yağmur yağacak demektir.
-Yere yakın bulutlar, yağış getirirler.
-Rüzgarsız günde, uzaktaki seslerin duyulması nem oranının artmasından dolayı yağış göstergesidir.
-Eski yaraların, kesiklerin, romatizma, ülser, gibi ağrıların artması yağışı gösterir.
-Kırlangıçların su yüzeyine yakın olarak uçmaları, kısa bir süre sonra yağmur yağacağını gösterir.
-Güneş batarken, gök yüzünün donuk olması, yağmura işarettir.
-Sineklerin, kapalı yerlere ve insanlara hücumu yağmura delalettir.
-Ay sarı ise, yakında yağmura işarettir
-Ayın kenarları, girintili çıkıntılı ise, hava bozacak, yağmur yağacaktır.
-Hava kapandıktan sonra çıkan rüzgar yağmurun geleceğini gösterir.

RÜZGAR VE FIRTINA

-Güneş doğarken, hava turuncu olursa, fırtına kopacak.
-Horozlar, vakitsiz öterse, hava bozacak, fırtına kopacak.
-Güneş doğarken, kırmızı görünmesi, batarken gök yüzünün kırmızı olması, rüzgara işarettir.
-Güneşin, soluk ve dumanlı doğması, ayın parlak olması, bulutların beyaz olması, güneş ve ayın etrafında bir kavis bulunması, fırtınaya işarettir.
-Kamp ateşinin dumanı, yükselip, birden aşağıya inerse, yaklaşan bir fırtına var demektir.
-Yıldızlı bir gecede, uzaklardan göz kırpmasını andıran minik şimşekçikler yağmur ve gök gürültüsü, fırtına habercisidir.
-Gök yüzü kızıla dönerse fırtına kopacak.
-Fırtınadan önce, havada artan nem ile beraber, branda, doğal elyaflardan yapılmış halat, balta sapı, gibi tahtalar, sertleşip, tuz nemlenmektedir.
-Ayın sarımtırak, portakal rengi, birkaç gün içinde fırtınaya işarettir.
-Oluşan düşük basınç nedeniyle, bataklık, duman ve bunun gibi kokuların daha uzaktan alınması, fırtınaya işarettir.
-Kargaların, delicesine, bir aşağı, bir yukarı, uçmalarından kısa bir süre sonra şiddetli rüzgar çıkacağı anlaşılır.
-Karaca, geyik, dağ keçisi gibi hayvanların daha alçak rakımlı yerlere inmesi fırtına geleceğini gösterir.
-Martıların karaya yakın olmaları, karada tünemeleri, havanın bozacağına işarettir.
-Güneşin doğarken ve batarken kırmızı görünmesi, rüzgara işarettir.
-Güneş batarken, havadaki sarılık, rüzgarı gösterir.
-Gün doğarken, güneşin yüksek bulutlar arasında olması, rüzgar çıkacağına işarettir.
-Sert kenarlı bulutlar, rüzgara işarettir.
-Bükümlü ya da keskin kenarlı bulutlar, sert rüzgarların habercisidir.
-Ay kırmızı ise rüzgara işarettir.
-Ayın çevresinde benekli hale varsa fırtınaya işarettir.

ISINAN HAVA

-Kuşlar, bilhassa kırlangıçlar yüksekten uçarsa,
-Kuşlar öterse,
-Böcekler toplu halde uçarsa,
-Martılar yüzerse,
-Güneş batarken kızıllık olursa,
-Horozlar ikindi vakti öterlerse,
-Uçak dumanı, uzunsa,
-Gece, yıldız varsa,
-Gökyüzü, koyu mavi görünürse,
-Güneş doğarken, parlak ve hafif sisli bulunursa,
-Gökkuşağı akşam görünürse,
-Güneş ve ay etrafında büyük hale olursa, havanın iyi olacağı anlaşılır.
-Havanın sisli bulunması, sükunetli olacağını gösterir.
-Sabah, gün doğduğunda ortalık griye yakın bir renge bürünmüşse, hava güzel olacak demektir.
-Batan güneşin kızıl olması, atmosferin çok az rutubet ihtiva ettiğini, dolayısıyla 24 saat içinde yağış ihtimalinin çok az olduğunu gösterir.
-Açık bir ufka doğru inen öğleden sonra güneşinden zaman zaman göz kırpar şekilde yeşil ışınlar çıkıyorsa havanın bir gün sonra iyi olacağını anlarız.
-Gece veya sabah, çiğ veya kırağı varsa hava yağışsız olacak demektir.
-Bulutların yüksekte olması genelde iyi havanın işaretidir.
-Yarlardan, vadilerden, sulardan sabah yükselen pus, o gün hava koşullarının iyi olacağını gösterir.
-Sabah erken sis olması, havanın iyi olacağına işarettir.
-Gün doğarken, güneşin alçak bulutlar arasında olması, iyi havaya işarettir.
-Yumuşak bulutlar, iyi havanın habercisidir.
-Dolunay sırasında, ay çok berrak ise, havaların birkaç gün çok iyi gideceğine işarettir.
-Yağmurdan sonraki, rüzgar yağmurun bittiğini gösterir.
-Arıların yuvalarından uzaklaşmaları, örümceklerin ağ yapmaları, kırlangıçların yüksekten uçmaları, havanın düzeleceğini gösterir
-Ev, fabrika, vapur bacalarından çıkan dumanlar dağılmadan göğe doğru yükseliyorsa hava iyi olacaktır.
-Kuşlar, özellikle av kuşları, yüksekten uçarsa hava iyi olacaktır.

SOĞUYAN HAVA

-Martılar, karaya çıkar, sinekler barınacak yer ararsa hava bozacak.
-Uçak dumanı kısaysa, önceki güne nispeten kötü olacak.
-İnce fakat sık bir bulut tabakasının ayı yavaşça örtmeye başlaması, iyi havanın sonunu gösterir.
-Yalnız bir yönde yıldızlar var, diğer yönde yoksa, yaklaşan kötü hava var demektir.
-Balıkların su dışına sıçramaları, arıların yuvalarından uzaklaşmamaları, örümceklerin ağ yapmaktan vazgeçmeleri, kırlangıçların alçaktan uçmaları, havanın bozacağını gösterir.

YILDIRIM

-Balta, bıçak gibi metal malzemelerin, çelikleri tınlıyorsa, saçlar belirgin bir şekilde elektriklenmiş gibi çatırdıyorsa, o noktaya yıldırım düşecek demektir.

BULUTLAR

* Cumulus: Pamuk yığınına benzer , parçalı, beyaz bir bulut türüdür. Orta irtifada bulunur ve genellikle iyi hava habercisidir.

* Cirrus: Tüyler şeklinde, ince ve genelde beyaz olup yüksek irtifada ( 15.000-20.000 m arasında) oluşur. Genelde kötü hava habercisidir. Eğer sabah erken saatlerde gözlenmişse akşama doğru havanın bozacağını söyleyebiliriz.

* Stratus: Gri renkli yağış yüklü bulutlardır. Kesinlikle yağış habercisidir. Ancak sabahları vadi içinde sis şeklinde olabilir. Bu gibi durumlarda ise iyi hava habercisidir.

* Fraktocumulus: Rüzgarlı havalarda parçalanan cumulus bulutlarıdır. iyi hava habercisidir.

* Stratocumulus: Gri renkli, yoğun pamuksu bulutlardır. Kesin yağış anlamına gelir.

* Nimbostratus: Gri renkli kalın, çok yükseklerde olabilen yağış bulutlarıdır.

* Cirrostratus: İnce, devamlı bir tabaka halinde çok yükseklerde bulunan ve başka bulutlarla kombine halindeyse yağış getirir.

* Altostratus: Gri renkte, ince çizgiler halinde ve temiz havada gözlendiğinde ertesi gün yağacak anlamına gelir.

* Altocumulus: Parça parça ince bulutlardır. Çok kalın değilse ve geniş bir yüzeyi kaplamıyorsa iyi hava demektir.

* Cumulonumbus: Yıldırım, şimşek fırtınası ile yağış anlamına gelir. Çok yükseklere çıkabilen Atom bombası mantarı şeklinde olur.

Doğada Hayatta Kalma ile ilgili Profesyonel Bilgi için : http://www.trekking.hacettepe.edu.tr/teknik/kdy.html



KÖPEK SALDIRISI

Saldırıyı önleyin

-Her zaman korunma tedaviden iyidir denir. Dolayısıyla kendinizi köpek saldırısında savunma yolları bulmak yerine saldırıdan kaçınma yollarını bulmalısınız. Öncelikle köpeklerin alanına girmeyin. Onları ne kadar yok saymak isteseniz de, köpekler kendi alanlarına girildiği zaman en vahşi hayvanlardan biri olurlar. Eğer yanlışlıkla onların alanına girdiyseniz hızlı hareketlerde bulunarak kendinizi tehlike olarak algılatmayın.

-İkinci olarak, onunla başa çıkmadan önce köpeğin sizi tanımasına izin verin. Köpeğe doğru gidin ve sizi koklamasına izin verin.

-Üçüncü olarak köpeğin heyecanlanmasına neden olmayın. Uyuyan köpek yatmaya devam etsin, yemek yiyen ve hırlayan köpekten uzak durun. Ve yeni anne olan köpeklerden uzak durun, çünkü koruma güdüleri çok kuvvetlidir.

Tehlike çanlarına kulak verin

-Bardaki sinirli adamı nasıl fark ediyorsanız, köpeği de fark edebilirsiniz. Tehlike sinyallerini aldığınız an oradan uzaklaşın. Köpek hırlaması saldıracak olmasının ilk işaretidir. Ağzından salya geliyor ve gözünde nefret dolu bir bakış ile bakıyorsa, sizinle iyi anlaşacak gibi görünmüyor demektir. Gövdesini kaldırmış mı, kulakları dikleşmiş mi ve kuyruğu yukarda mı duruyor? Eğer bunların hepsi varsa normalden daha hızlı sıvışın.

Ne yapmamalı?

-Sinirli bir köpeğin gözlerine bakmayın, bu onu daha agresif yapacaktır. Ve sakın köpeğe arkanızı dönmeyin, kendinizi kolay hedef haline getirirsiniz. Eğer köpek etrafınızda dönüyorsa siz de onunla beraber dönün. Sakın kaçmaya çalışmayın, köpek sizden daha hızlı koşuyor bunu unutmayın. Köpek size saldırırsa onu yumruklamaya ve ya tekmelemeye çalışmayın, çünkü yakaladığı parçanızı bırakmayacaktır.

Ne yapmalı?

-Eğer köpek sizi tehdit ediyorsa, sabit durun ve bununla yüzleşin. Güçlü durun, elleriniz yanlarda olsun ve köpeğin tepkisine bakın. Hayvanla aranıza bir şey koyabilmeniz iyi olacaktır böylece saldırırsa direkt sizin etinize ulaşmayacaktır. Köpekle yavaşça ve sakin konuşun. Göz kontağı kesinlikle olmasın, ve ‘hadi iyi çocuk evine dön.’ gibi kelimelerle onun sakinleşmesini ve uzaklaşmasını sağlayın. Eğer köpek size saldırırsa ve yere düşürürse, elinizle yüzünüzü ve boynunuzu koruyun ve ölü numarası yapın sakın bağırmayın. Köpek size olan ilgisini kaybedip, oynayacak yeni bir şey bulacaktır.

Köpeklere Karşı Dikkatli Olun

-Birçok erkek köpek beslemeyi sever, bayanlara daha çekici görünürler, iyi arkadaşlık ederler. Ama bu onların saldırmayacakları anlamına gelmemektedir. O yüzden her zaman hazırlıklı ve dikkatli olun.

EK:

İnsan Vücudunun Dayanma Sınırları

Açlık (45 gün)
Vücut ağırlığınızın yüzde 30’unu kaybedin, her an ölebilirsiniz, ama açlıktan önce büyük olasılıkla bir hastalık yüzünden.

Susuzluk (7 Gün)
Günde kaybettiğiniz yaklaşık bir litre suyu yerine koymazsanız, bir haftadan fazla dayanmazsınız.

Kan Kaybı(%40)
Kanınızın yüzde 30’u akıp gitse de yaşarsınız. Yüzde 40’a ulaşırsa acil kan nakline ihtiyacınız olur.

Vücut Isısı (42 °C)
Gövdede vücut ısısı 42 dereceye çıkarsa sıcak çarpması geri döndürülemez ve sonuçları ölümcül olur.

Soğuk Su (4°C)
Su vücut ısısını emer. Deniz 4 dereceyse, 30 dakika zor dayanırsınız. Can yeleği ısı kaybını yavaşlatır.

Derin Dalış (86 metre)
Ekipman olmazsa çoğu insan 2 dakika dolmadan ve 18 metrenin altında bilincini kaybeder. En iyi serbest dalıcı 86 metre derinliğe ulaşmıştı.

Yüksek İrtifa (4500 metre)
Çoğu kişi bilincini yitirir. Dağlık kesimlerde yaşayanların ciğerleri daha büyük ve alyuvarları daha fazladır.

Sıcak Hava (150 °C)
Yanan bir binada veya bir madenin derinliklerinde bir yetişkin 150 derecede 10 dakika dayanır.

Oksijen Yetersizliği (11 dakika)
Normalde 2 dakikada bayılırsınız. Eğitimle insanlar nefeslerini yaklaşık 11 dakika tutabilirler.


Derlenmiştir

.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Şamanizm

Şamanizm ilkel kavimlerde görülen, ruhlarla insanlar arasında aracılık yaptığı ve hastaları iyileştirme gücüne sahip olduğu kabul edilen Şamanlar çevresinde yoğunlaşan inanç sistemidir. Ata ruhlarına ve doğa varlıklarına tapınmaya dayanan eski bir Asya dinidir.

On üçüncü yüzyılda Avrupalı gezginlerin Mançu-Tunguz halklarından duydukları Şaman kelimesi daha sonra Sibirya sihirbazlarına verilen bir isim olarak yaygınlaşmıştır. Şamanizm ise genellikle Sibirya kavimlerinin din inançlarını ve bu inançlara bağlı olarak dini merasimlerini ifade eden bir terim olup, Kuzey Asya halkları arasında yaygın olan Şaman kelimesi etrafında kurulan, çoğunlukla dini karaktere sahip inançları ve bir takım faaliyetleri ifade için kullanılır. Çok geniş bir alana yayılan Şamanlık, Türk Moğol eski kültür tarihinde önemli yer tutar.

Çin kaynaklarından anlaşıldığına göre eski Orta Asya Şamanizminin temelleri Gök Tanrı, Güneş, yer, su, atalar ve ocak yani ateş kültleriydi. Bu bağlamda Asya halklarının inandığı Şamanlığın temelinde insan ve doğanın birlik ve beraberliği ve de uyumu düşüncesi yer alır. Evren, dünya, insan, hayvan ve bitkiler alemi bir bütün olarak düşünülür. Dünya ve Gök, yaratma eylemini birlikte iş birliği halinde gerçekleştirmektedir. Bunlar bütün varlıkların yaratıcısı olmalarından ötürü kutsaldır. İşte bu yüzden Asya'nın göçebe halklarında Gökle Yer Su'yu sayma ve bunlara saygı gösterme, bu göçebe halkların inanışlarının özünü oluşturuyordu. Dağın eteğinde ya da zirvesinde, nehrin yada gölün kıyısında, yolun ya da atın bağlandığı direğin yanında bir göçebenin kutsamayla eylemleri, tüm yaşamın ortak bir bilinci paylaştığı doğaya dönüktür. Şamanlıktaki bir diğer inanışta, insan neslinin sonsuz bir şekilde devamlılığı düşüncesidir. Şamanist olan birisi kendini baba, dede ve atalarına ait olan bir hayatın devamı olarak görür, bunları bilir ve sayar yani Atalar kültü hakimdir. Bununla birlikte söz konusu insan aynı zamanda kendi geleceğini de sonraki nesillerde görmektedir ki bu durum varoluşun ana anlamıdır. Bundan dolayı bu insanın görevi çocuk ve torunlarına toplumun en iyi yanlarını aşılayarak yetiştirmek ve hayata hazırlamaktır.

Şamanizm en eski inanç sistemidir. Türklerin, Moğolların ve Asya göçebelerinin eski dinidir. İnançlarına göre bir yanda gök yüzünü mesken tutmuş iyilik tanrıları, bir yanda yer altının karanlığına gömülmüş kötülük tanrılarının ve ağaçta, taşta, dağda, suda, ateşte, ayda, güneşte uyuyan ruhların varlığına inanırlar. Bu Tanrı ve ruhlarla insanlar arasında aracılık yapan kişilerdir Şamanlar. Eski Türklerde iyi ruh "Bay Ülgen", kötü ruh "Erlik" diye adlandırılmıştır. "Bay Ülgen" aynı zamanda iyi ruhların başında bulunan, onlara emir veren bir tanrıdır.

Tanrı ve en büyük semavi ruh, semanın en üst tabakasında bulunan insan şeklinde bir varlık olarak tasavvur edilmiştir. Gökte yaşadığına inanılan bu en büyük ruh, insanları, ovaları, ateşi, yeri, güneşi, ayı, yıldızları yaratmış, kainatın nizamını saşlamıştır. Yine Şamanist kavimlere göre, gökte ve yerde meydana gelen çeşitli tabiat olayları, birtakım ruh ve tanrıların eseri idi. Hastalık gibi ölüm de, onlara göre, kötü ruhların bir eseri sayılıyordu.

Ağaçlara, taşlara, su kaynaklarının etrafına bez bağlamak Şamanizm'de önemli bir ritüeldir. Gökteki Tanrılara beyaz, yer-su ruhlarına kırmızı, yer altı Tanrılarına ve ruhlarına ise siyah bez parçaları kullanılıyordu. Bu yolla, Tanrılara dilek ve isteklerini ilettiklerine inanıyorlardı.

Moğolistan'ın dört bir yanında yol kenarlarında bulunan taş yığınları kutsal sayılır. Bu taş yığınlarına Ovo denir. Bu yığına taş, votka şişesi, para ve kumaş gibi şeyler bırakmanın şans getireceğine inanılır. Ovonun etrafında dönüp dua etmek aynı zamanda güvenli bir yolculuğun da garantisidir.

Şamanizm, hastayı olduğu kadar Şaman-şifacıyı da içeren büyük bir zihinsel ve duygusal maceradır. Şaman, destansı yolculuğu ve çabaları aracılığıyla hastasının normal, sıradan, içinde kendini hasta olarak tanımladığı gerçekliği aşmasına yardımcı olur. Şaman, hastalarına, hastalıklara yada ölüme karşı giriştikleri savaşta duygusal ve ruhsal olarak yalnız olmadıklarını gösterir. Şaman, derin bir düzeyde kendi özel güçlerini hastasıyla paylaşır ve onu, başka bir insanın ona yardımcı olmak için kendisini feda etmeye hazır olduğuna ikna eder.

Uygarlaşmış dünyada yaşayan bizlerin "büyücü doktor" olarak adlandırdığımız Şamanlar, kendilerinin ve topluluklarının üyelerinin sağlığı ve esenliği için geliştirdikleri ve kuşaktan kuşağa devamını sağladıkları son derece olağanüstü kadim tekniklerin koruyucularıdır.

Arkeolojik ve etnolojik kanıtlar Şamanik yöntemlerin en azından yirmi yada otuz bin yaşında olduğunu bildirmektedir. Şamanik varsayımlar ve yöntemlerle ilgili dikkate değer şeylerden birisi, bunların Avustralya yerlileri yani Aborjinler, Kuzey ve Güney Amerika, Sibirya ve Orta Asya, doğu ve kuzey Avrupa ve güney Afrika'da dahil olmak üzere dünyanın birbirinden ayrı ve uzak bölümlerinde olmasına rağmen çok benzer olmasıdır. Ortaçağ ve Rönesans batı Avrupa'sında aynı temel Şamanik bilgi Engizisyon tarafından yok edilmiştir.

Ruhlarla ilişki kurmak yalnızca Şamanlarda bulunurdu. Böylece Şamanlar törenlerde insanlarla ruhlar arasında aracılık yaparlardı. İyi ruhların yararlı etkilerini sürdürürler ve kötü ruhların zararlı etkilerini önlemeye çalışırlardı. İnsan ruhunun ölümden sonra göğe çıkabilmesi için parlak cenaze törenleri yapılır, kurban kesilir ve mezarlara kıymetli eşyalar konurdu. Tören sırasında çalınan davulun içine ruhların toplandığına inanılırdı.

Şamanist Türk ve Moğol boylarında "Oba Kültü" denilen bir kült çok yaygındır. Oba, steplerde toprak, dağ geçitlerinde taş yığınlarından meydana getirilen yapay tepeler yani höyüklerdir. Bu obalar steplerde mukaddes dağ ve tepe yerini tutar. Şaman, filan oymağın koruyucu ruhunun filan yerde bulunduğunu söyler; boy veya oymak oraya bir höyük yapardı. Bu oba, o boyun tapınağı olurdu. Burada kurbanlar kesilir, dini törenler yapılırdı. Obanın yanından geçen her yolcu atının kılından veya elindeki paçavralardan bir parçayı adak olarak ağaçlara ya da taşlara bağlardı. Bu uygulamaya Müslüman Türkler'de de rastlanmaktadır.

-Tanım

Tarih ve din bilimi açısından, Şamanizmin doğuşu ve kaynağı gibi, "Şaman" sözcüğünün de nereden geldiği, nasıl bir anlam tasıdığı kesin olarak belirlenememiştir. Bu konuda üç farklı görüş öne sürülmektedir :

1- Şaman kavramı, Hindistan'daki Pali dilinde "ruhlardan esinlenen kişi" anlamına gelen "samana" sözcüğünden türemiştir.
2- Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe'de "budacı rahip" anlamına gelen samana sözcüğüdür.
3- Şaman kavramı, Mançu dilinde "oynayan, zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden" anlamındaki "saman" kavramından gelir.

Şaman, Gök Tanrı tarafından bu göreve getirildiğine yani gizli güçlerle donatıldığına, Tanrı ile insanlar arasında aracı olduğuna, bazı tanrısal nitelikler, gizli bilgiler taşıdığına inanır.

Şaman, büyücü ve sihirbaz anlamlarına gelir. Şaman kelimesinin kaynağı konusunda farklı görüşler vardır. Kelimenin aslen Mançuca yada Moğolca olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, Sanskritçe'den geldiğini de kabul edenler vardır. Türk kavimleri Şamanlara genellikle Kam demektedirler. Kalmuklar erkek Şamanlara Bö yada Böge, Kırgız-Kazaklar ise Baksi yada Bakşı derler.

Uygurca'da "Şaman", "hastalıkları gideren, acıları dindiren, çılgınlıkları, saraları yatıştıran, hastalara ilaç yapan kimse" anlamında, "otacı" diye anılmıştır. Çin kaynaklarına göre, Kırgızlarda Şamanin adı Gan'dır. Altaylılar Şamana Kam, Kamların yönettikleri törene de Kamlama demişlerdir. Moğolca'da Şamanın karşılığı ise Böge'dir.

Şaman anlamı bakımından büyücü rahip demektir. Bu bakımdan Şamanizmin bir din olmadığı ileri sürülmüştür. Çünkü Şamanizmde, en geniş çerçevesiyle bir dinde bulunması gereken bir din kurucusu, kutsal kitap veya kitapları, inanç esasları, ibadetleri ve cemaat gibi net özellikleri yoktur. Onun için Şamanizm, bir çeşit sihirbazlık ve büyücülük şeklinde, yaygın bir tarzda ortaya çıkan ve pek çok yerde görülen sihri bir olay olarak görülmek de istenmiştir.

Şamanların belirlenmesinin başlıca iki yolu vardır: Şaman mesleğinin veraset yoluyla intikali ve içte kendiliğinden duyulan "tanrısal çağrı yoluyla" seçilme. Seçilme şekli ne olursa olsun her Şaman ikili bir eğitimden geçtikten sonra Şaman olur. Ekstatik eğitim yani rüyalar ya da trans ve geleneksel eğitim yani Şaman teknikleri, ruhların isim ve fonksiyonları, kabilenin mitolojisi gibi. Ruhların ve yaşlı Şaman ustalarının üstlendiği bu ikili eğitim bir inisiyasyondur. Şamanı sıradan bir insan olmaktan çıkaran, toplumun itibar ettiği bir kişi haline getiren bu inisiyasyon eğitimdir.

Ancak Şamanizmde Şaman genellikle babadan oğula geçmek suretiyle din adamı olur. Şaman, mesleği ile ilgili bilgileri, yaşlı Şamandan ders almak suretiyle elde eder. Genellikle gelecekten haber vermek, büyü ve efsun yapmak, ruhlara kurban sunmak, ruhlarla temasa geçerek çözümü mümkün fakat zor olan işleri yapmak Şamanların başlıca görevleridir. Ölünün ruhunu öbür dünyaya göndermek, av avlamakta şanssızlığı ortadan kaldırmak ve ağır hastalıkları tedavi etmek de görevleri arasındadır. Şamanda ırsi ve marazi bazı özelliklerin bulunduğu iddia edildiği gibi, aksine olarak, ruhlar tarafından Şamanlığa davet edildiğine inanılan bu kimseye Sibirya kavimleri arasında korku ile karışık bir saygı gösterildiği de bilinir. Özel kabiliyetleri sayesinde tabiat üstü kuvvetlerle temas kurduğu kabul edildiğinden ona, mensup olduğu boy veya oymağın koruyucusu gözüyle de bakılır. Nitekim, ilk Şamanın ortaya çıkışına dair efsanelerde, ruhlarla münasebette bulunduğuna inanılan Şamanın, üstün kabiliyetleri ve farklı bir yaratılışı bulunduğu kabul edilir. Şamanlar genellikle zeki ve şair tabiatlı kimselerdir. Ayin sırasında yoğun bir vecd içinde kendinden geçip gök ve yer altı dünyalarında gördüğü garip varlıkları, acaip hadiseleri detaylarıyla anlatırlar, ayılınca da bir şey hatırlamazlar. Bir Şamanın gökteki iyi ruhlarla yer altındaki kötü ruhlara hakim olduğu ve onlarla ilişki kurduğuna inanılan toplumlar görüldüğü gibi, bu iki işin, ak ve kara denen iki ayrı Şaman tarafından üstlenildiği toplumlar da görülür.

Şaman olmak için eğer tanrısal çağrı yolu yoksa belli başlı bir Şamanın neslinden olmak gerekir. Geçmiş ataların ruhundan biri Şaman olacak torununa musallat olur, onu Şaman olmaya zorlar. Bu duruma Altaylılar "töz basıp yat" yani ruh basması derler. Şamanlar Ata ruhu musallat olan kişi Şamanlığı kabul etmezse delireceği gibi bir inanışa sahiptirler.

Şaman herşeyden önce, kendi özel yöntemiyle ulaştığı kendinden geçme yani vecd durumunda, ruhunun göklere yükselmek, yer altına inmek ve oralarda dolaşmak için bedeninden ayrıldığını hisseden bir aşkınlık yani trans ustasıdır. Bütün Şamanların derin sezgileri, geniş düş güçleri vardır. Derin bir coşkunluğa kapılarak kendinden geçer, bütün gökleri, yer altı dünyasını gezdiğine, ruhların yaşayışlarını gördüğüne, bütün gizli alemleri dolaştığına inanır. Şaman vecd sırasında, ruhları egemenliği altına alarak, ölüler, doğa ruhları yani cinler ve periler ve şeytanlarla ilişki kurar. Böylece ruhlar ve tanrılar dünyasıyla doğrudan ve somut ilişkilere girişen Şaman, birçok ruha sahip olur. Çoğunlukla hayvan biçiminde düşünülen söz konusu ruhlar, Sibirya halklarında ve Altaylarda ayı, kurt, geyik, tavşan, çeşitli kuşlar özellikle kartal, baykuş, karga suretinde görünebilirler. Ayrıca, büyük böcek, ağaç, toprak, ateş olarak ortaya çıkabilirler. Şaman, gerektiğinde bütün yardımcı ruhları dünyanın dört bucağında bile olsalar çağırabilir. Bu çağrıyı davul veya tefini çalarak yapar.

Şamanların asıl görevleri halk arasında oluşa gelen ak ve karanın yani iyi ve kötü ruhların dengesini sağlamaktı. Bunu da çeşitli büyüler yaparak sağlarlardı. Bu kendinden geçme yani vecd durumları o kadar aşırı bir hale gelir ve izleyenleri o kadar korkuturdu ki, o an Şamanın ölüp yeniden dirildiğine inanılırdı. Şamanlar o ayin sırasında bedenlerinin parça parça edilerek yendiğini iddia ederlermiş. Ve buna çok inandıklari için de bu duruma "Şaman hastalığı" ya da "mistik parçalanma" derlermiş.

Bir Şaman bilgi ve güç edinmek ve başka insanlara yardım etmek için normalde gizli olan bir gerçeklikle temasa geçmek ve onu kullanmak için kendi iradesiyle bir değiştirilmiş bilinç durumuna giren adam ya da kadındır. Şamanın emrinde en az bir ve çoğunlukla daha fazla ruhu vardır.

Koruyucu bir ruh olmaksızın bir Şaman olmak hemen hemen olanaksızdır, çünkü Şaman varlık ve edimleri normalde insanlardan gizli olan olağandışı ya da ruhsal güçlerle başa çıkabilmek ve onlara hakim olabilmek için bu güçlü, temel güç kaynağına sahip olmalıdır. Koruyucu ruh çoğunlukla bir güç hayvanıdır, yalnızca Şamanı korumak ve ona hizmet etmekle kalmayıp aynı zamanda onun için bir başka benlik ya da başka bir ben olan ruhsal bir varlıktır. Bir kişinin bir koruyucu ruha sahip olması onu tek başına bir Şaman yapmaz. Bir yetişkin bunu bilse de, mutlaka çocukluğunda bir koruyucu ruhun yardımını görmüştür; aksi halde yetişkinliğe erişmek için gerekli koruyucu gücü olmayacaktır. Koruyucu ruhları açısından sıradan bir insan ile bir Şaman arasındaki ana fark, Şamanın kendi koruyucu ruhunu değiştirilmiş bilinç durumundayken aktif olarak kullanmasıdır. Şaman koruyucu ruhunu sık sık görür ve ona danışır, Şamanik yolculuklarda onunla birlikte gezer, onun kendine yardım etmesini sağlar ve onu başkalarının hastalık ya da sakatlıklarının iyileştirmesinde kullanır. Koruyucu ruhtan başka, güçlü bir Şamanın belirli sayıda yardımcı ruhları vardır. Bunlar koruyucu ruhla karşılaştırıldığında bireysel olarak, daha küçük güçlerdir, fakat bir Şamanın elinde bunlardan yüzlercesi bulunabilir ve büyük bir toplam güç sağlayabilir. Bu yardımcı ruhların belirli amaçlar için özel işlevleri vardır. Bir Şamanın bunların geniş bir kitlesini toplaması çoğunlukla yıllar alır.

Şamanlar koruyucu yada himaye edici ruhun kişiyi hastalıklara karşı dirençli kıldığını düşünmüşlerdir. Bunun nedeni basittir ruh dış güçlerin istilasına dirençli olan güçlü bir beden sağlar. Şamanik bakış açısından güçle dolmuş bir bedende olağan gerçeklikte hastalık olarak bilinen istila edici, zararlı enerjilerin kolayca gireceği bir yer yoktur. Bir koruyucu ruh yalnızca kişinin fiziksel enerjisini ve bulaşıcı hastalıklara karşı direncini artırmakla kalmaz aynı zamanda kişinin zihinsel uyanıklığını ve kendine güvenini de arttırır. Bu güç kişinin yalan söylemesini bile zorlaştırır. Bir kimse depresyona girdiğinde, zayıf ya da hastalığa eğilimli olduğunda bu onun artık istenmeyen güç enfeksiyonlarına ya da istilalarına direnemediğinin ya da onları uzakta tutamadığının belirtisidir. Biz bunlara negatif enerjiler diyoruz.

Şamanik yetenek ya da potansiyel açısından cinsler arasında herhangi belirgin bir farklılık görülmemektedir. Birçok kavimlerde, Şamanizm uygulamasıyla pek az bağlantısı olan ekonomik ve toplumsal nedenlerle, Şamanların çoğu erkektir ama kadınlar çocuklarını yetiştirip orta yaşa ulaştıktan sonra isterlerse Şaman olabilirler, hem de çok güçlü Şamanlar olurlar. Orta Çağ ve Rönesans Avrupa'sında, dul ve yaşlı kadınlar benzeri biçimde, kısmen kendilerini desteklemek için, sık sık şifacı Şamanlar olmuştur. Tabii ki, Engizisyon onları, batılı olmayan toplumlardaki Hıristiyan misyonerlerinin hala çoğunlukla Şamanlara "cadı" demeleri gibi
onlara da"cadılar" demiştir.

Bir Şaman aynı zamanda, şu anda başka bir yerde ne olup bittiğini görerek durugörüye de yani klervoyansa da ulaşabilir.

Şaman gerçeklikler arasında gidip gelir, mistik yeteneklerle ilgili bilinç durumlarının büyülü bir atletidir. Şaman, olağan gerçeklikle olağan dışı gerçeklikler arasındaki bir aracıdır. Şaman aynı zamanda ruhsal gücünü insanlara yardım etmek, onları sağlıklı bir dengeye kavuşturmak için idare eden bir çeşit "güç simsarı"dır.

Özünde Şamanlığa kabul deneysel ve çoğunlukla derece derecedir. Şamanik bilinç durumuna nasıl ulaşılabileceğini öğrenilmesinden ve o durumda görme ve yolculuk yapmadan, kişinin kendi koruyucu ruhundan eminlik kazanması ve onunla ilgili bilgi edinmesinden ve Şamanik bilinç durumundayken onun yardımını sağlamasından ve bir Şaman olarak başkalarına başarıyla yardımcı olmayı öğretmekten oluşur. Daha ileri düzeydeki Şamanizmin belirleyici bir aşaması kendi yardımcı ruhlarından kişisel eminlik kazanmak ve bunlarla ilgili bilgi elde etmektir. Şamanlığa kabul hiç bitmeyen bir çabalama ve neşe sürecidir ve bir Şamanın statüsüyle ilgili belirleyici kararlar yardım etmeye çalıştığı kişiler tarafından verilir.

Yeni bir Şaman, temel ilkeleri, yöntemleri ve Şamanizmin kozmolojisini öğrendikten sonra, Şamanik uygulamalar ve yolculuklarla güç ve kişisel güç edinir. Bu bilgi elde edildikçe, Şaman diğerleri için bir rehber haline gelir. Örneğin, toplumdaki bir insan bir rüya ya da bir hayal görebilir ve Şamana bunun anlamını sorabilir. Usta Şaman kendisinin şimdiye kadar öğrendiklerinin ışığında "deneyimlediğin şey şu anlama geliyor..." diyebilmelidir. Şaman gizemleri açığa çıkaran, kişisel deneyimlerini bunlar sanki büyük bir kozmik yap-bozun parçalarıymış gibi sürekli olarak bir araya getirmeye çalışır. Kozmik yap-bozun üst düzeyindeki bilgisine ulaşmak için çoğunlukla yıllarca süren Şamanik deneyimlere gerek vardır ve usta bir Şaman bile bir ölümlünün yaşam süresinde yap-bozu tamamlamayı asla ummaz.

Kişinin Şamanik olarak görmesi Şamanik Bilinç Durumunda olur. Buna görselleştirme, hayal etme ya da güçlü gözü kullanma adı verilebilir. Böyle bir görme, değiştirilmiş bir bilinç durumunda yapılmakla birlikte, böyle hayalleri halüsinasyon olarak nitelendirmek ön yargı olur. Şaman hayali deneyimlerken hareket edemez ama etrafında neler olup bittiğinin bilincindedir. Şamanik bilinç durumu medyumların translarının tersine normal bilinç durumuna döndüğünde deneyimin tümüyle anımsanmasına izin verir. Transı hafiftir ve davul çalınması sürdükçe devam eder. Davul ve çıngırağın değişmeyen monoton sesinin başlaması onun beynine Şamanik Bilinç Durumuna dönmesi için sinyal verir ve deneyimli bir Şaman için bu sesleri duymak çoğunlukla hafif bir transa girmek için yeterlidir çünkü kendini bu seslere koşullamıştır. Şamanik Bilinç Durumuna girerken Şaman davulu kendi çalar ancak trans ağırlaşmaya başladığında davul çalma işini yardımcısı üstlenir.

Şamanik bilinç durumuna girmeye ayrıca şarkı söyleme ve danslarla da yardımcı olunur. Şamanın böyle durumlarda söylediği özel güç şarkıları vardır. Şarkılar, Şaman Şamanik Bilinç Durumuna yaklaştıkça temposu artan, yinelemeli ve monoton şarkılardır.

Şaman diğer türden büyücüler ya da büyücü hekimlerden esrime yada ekstaz dediği değistirilmiş bilinç durumunu kullanmasıyla ayırt edilir. Ekstaz ruhunu göğe yükseltmek ya da cehennemi mekanlara inmek üzere bedeninden ayırdığı dinsel bir trans yöntemidir. Bunun diğer bir tanımı da ruhsal yolculuktur. Şamanın transı kendi başına yaptığı bir şuur deneyimidir. Buna Samanik Bilinç Durumu denir. Bu bilinç durumu tedavi için uygun hayvanı, bitkiyi ve diğer güçleri bulabilmek için nereye yolculuk yapacağını bilebilmesi ve alt dünyaya nasıl ulaşım sağlaması gerektiğinin bilgisini içerir. Şamanik Bilinç Durumunda Şaman gördüklerinde tipik olarak tarif edilemeyen bir sevinci, önünde açılan güzel ve gizemli dünyalara duyduğu hayranlığı deneyimler. Deneyimleri rüyalar gibidir ama bunlar onun gerçek olduğunu hissettiği ve içinde hareketlerini denetleyebildiği ve maceralarını yönlendirebildiği uyanık rüyalardır.

Şaman açık bir biçimde görebilmek için karanlıkta ya da en azından gözleri örtülü olarak çalışan hünerli bir görücüdür. Bu nedenle Şamanlar uygulamalarını geceleri yaparlar ama Şamanik görme için karanlık tek başına yeterli değildir. Görücü aynı zamanda çoğunlukla davul çalma, çıngırak çalma, şarkı söyleme ve dans etmenin yardımıyla Şamanik Bilinç Durumuna girer.

Şamanın okuduğu hayır dualara "alkış" denir, Şamandan alkış alan bir kimse dileklerinin yerine geleceğine inanır.

Rüyalar Şamanik görüş açısından iki çeşittir. Olağan rüyalar ve olağandışı ya da büyük rüyalar. Şamanlar normalde yalnızca büyük rüyalarla ilgilenirler. Büyük rüya farklı gecelerde aynı biçimde görülen rüyadır ya da bir kez görülen ama uyanıkmış gibi canlı güçlü bir rüyadır. Şamanlara göre büyük rüyalar çoğunlukla koruyucu ruhlarının onlarla iletişimi ve ikazıdır. Büyük rüyaları olduğu gibi bir mesaj olarak alırlar ve uygulamaya sokarlar. Örneğin; Şaman eğer bir otomobil kazasında yaralandığını görürse bunu sembolik olarak bir arkadaşıyla beraber canlandırır böylelikle olayı yaşamış olur ve kimseye zarar gelmez. Bu bizim bilgimizdeki yakın çevremizdeki bir olayı gözlem yoluyla yasamamıza ve olayın bilgisini almamıza benzetilebilir.

Şamanlar uzaktaki bir yakınlarını iyileştirme işleminde bir nevi imajinasyon kullanırlar. Sessiz karanlık bir odada gözlerini kapatır, çıngırağını kullanır ve güç şarkısını söyler. Yüzünü hasta kişinin bulunduğu kentin yönüne döner ve yatağında yatmakta olan hastayı gözünde canlandırır o kişinin güç hayvanını geri getirmek için alt dünyaya yolculuk yapar ve hastanın yanına yollar. Bu bir nevi imajinasyon ve bizim tabirimizle uzaktaki birine enerji yollama gibi kabul edilebilir. Tek fark bizler güç hayvanı kullanmadan imajinasyon yeteneğinimizi, gücümüzü kullanır ve enerji yollarız.

Başka bir görüşe göre kenevir yardımı ile transa geçen Şaman rahip yani Kam kadınlık ve erkekliği kendinde birliğe getirip evrensel armoniye katıldığına inanırdı. Şaman güçlü bir ritim taşıyan müzik eşliğinde dans ederek esrimeye ulaşır ve sağaltımda bulunurdu. Şaman rahipleri erkeklerde olduğu gibi kadınlardan da olurdu ve bunlara Kam-hatun denirdi. Şaman gereksinmeye göre doğa parçalarını özellikle de hayvanları taklit ederek transa girer ve onların gücüyle birleştiğine inanırdı. Hayvanlardan en çok at ve kuşlar için transa girilirdi. Eğer kuşla bağlantıya girilecekse Kam başına kuş tüyleri takar ve uçma taklidi yapardı. Eğer at ile bağ kurulacaksa atın yürüyüşünü taklit ederek dans ederdi. Şamanların "ateş dansı" yaparak ateş karşısında transa geçmeleri gelenekleşerek Türklerde "ocak kültü" nü oluşturmuştur. Birçok inanç töre ve davranışın kaynagı "ocak kültü"ne dayanmaktadır. Gökte güneş, yerde ateş, evde ocak Şaman yaşamı için kutsal olmuştur. Bir Kam'ın Şaman düzeyine çıkabilmesi için önce doğa parçalarıyla bağ kurup transa geçmeyi başarması, sonra da bunu hayvanlarla başarması gerekirdi. Daha sonra "ateş" transına hak kazanırdı.Ancak en sonunda insanla bağ kurup kendinde kadınlık ve erkekliği transandantal-aşkın- birliğe ulaşmakla Şaman olabilirdi. Sha=kadınlık, Man=Erkeklik Şaman da kadınlıkla erkekliğin aşkın birlikteliği olarak yorumlanırdı.

-Giysi

Şamanın çesitli bölgelere ve zamanlara göre değişen bir kıyafeti vardır. Mesela; genellikle bir cübbe veya hırka, başa takılan bir serpuş veya maskeye benzer bir şey, eldiven ve yüksek konçlu ayakkabı, bazı aksesuarlarla beraber Şamanların kıyafetini oluşturur. Şamanların kullandığı, çeşitli hayvan derilerinden yapılmış, üzerine gök ve yer altı ruhları ile ilgili semboller yapılmış bir de Şaman davulu vardır.

-Tören

Şamanizmde törenler genel olarak ikiye ayrılmaktadır. Belirli günlerde yapılanlar veya önceden belirlenmemiş törenler. Bu törenlerde, çeşitli halkların inanç, gelenek ve göreneklerine göre farklılıklar olmakla birlikte mutlaka kurban adeti vardır. At ve koyun dışında kan akıtılarak sunulan kanlı kurban bilinmemektedir. Kutsal sayılan bir yere, bir değere bir şey sunmak, eşya adamak, Şamanın davuluna, kutsal ağaçlara bez bağlama, çeşitli maddelerden yapılan tanrı tasvirlerine yemek sunma, ateşe içki dökme ya da atma kansız kurbandır. Kansız kurbanların bir başka biçimi de ruhlara adanıp kırlara salıverilen hayvanlardır.

-Etkileri

Türklerin inanışlarında bugün bile Şaman geleneğinin izlerini görmek olası. Matem töreninde ölünün bindiği atın kuyruğunu keserek kurban etmek, ağacı kutlu saymak, uzun ömürlü olması, daha önce ölen çocuklar gibi ölmemesi için çocuklara Yaşar, Durmuş, Duran, Satılmış, Satı gibi isimlerin konması, türbelere adak adanması, dilek ağaçlarına çaput bağlanması gibi adetler ve nazar değmemesi için tahtaya ya da bir zemine vurmak bu kapsamda değerlendirilir.

-Tedavi

Şaman dizleri üzerinde kendi güç şarkısını söylemeye başlar ve emme işleminde kendisine yardımcı olacak ruhları çağırır. Aynı zamanda içinde kum ya da su olan hastadan çıkarttıklarını tükürmek için hazırladığı sepet ya da kabı kendisine doğru çeker. Çıngırağını hastanın üzerinde sallayarak güçlüce sarkı söyler ve kendisine emme işleminde yardım edecek ruhları çağırmak için konsantre olur. Diğer grup üyeleri de bir çember oluşturarak onun çabasına güç şarkısını söyleyerek katkıda bulunurlar. Şaman hastanın içindeki zararlı, istilacı güçlerin yerini bulmalıdır. Bunun için bir kehanet tekniği kullanır. Gözleri kapalı olarak elini hastanın bedeni ve kafası üzerinde ileri geri gezdirir, hastanın bedeninin belirli bir yerinden gelen özel bir ısı, enerji, titreşim hissi olup olmadığını yavasça keşfeder. Bir başka teknikse herhangi bir titreşimi hissetmek için hastanın üstünden bir tüy geçirmektir. Şaman belirli yeri hissettiğinde ya sessizce ya da şarkıyla çıngırağını hastanın üzerinde aynı tempoda çalarken iki yardımcı ruhu çağırır. Gözleri kapalı olarak yardımcıların yaklaştığını gördüğünde Şaman onlardan ağzının içine girmelerini ister. Onlar burada Şamanın hastadan emeceği güç istilasını hapsedecek ve içlerine alacaklardır. Ve Şaman hastanın bedeninde zararlı istilayı hissettiği yeri bütün gücüyle emer. Bu elbisenin üzerinden yapılabilir ama elbisenin o bölümünü açmak ve deriyi fiziksel olarak emmek çoğunlukla daha etkilidir. Şaman bu işlemde gördüğü kötü yaratığın ağzından ve boğazından geçerek midesine gitmemesi için çok dikkatli olmalıdır. Eğer kazayla onu yutarsa onu çıkartmak için başka bir emen Şamanın yardımı istenir. Bu Şamanların partnerlerinin olmasını istemesinin başka bir nedenidir. Şaman gerekli olduğu kadar tekrar tekrar emer ve kuru kusar. Bunu bazen istemsiz şiddetli bir öğürmeyle yaparlar. Şaman her kuru kusuştan sonra işlemi yineleyecek kadar güçlü olana kadar konsantrasyonunu güç şarkısını söyleyerek ve yardımcı ruhlarını canlandırmak üzerine odaklanarak yeniler. Bu devreleri elini hastanın üzerinde ileri geri hareket ettirdiğinde ısı, enerji ya da titreşim yayıldığını hissetmeyene kadar sürdürür.

Diğer bir yöntem ise tütün tuzaklarıdır. İstilacı ruhların tütünden zevk aldıklarına ve ona çekildiklerine inanılır. Bu yöntemde tütün paketleri ya da içinde tütün olan minyatür bez keseleri kullanılır. Yerde ya da bir zeminde yatmakta olan hastanın etrafında tütün paketlerinden çember yapılır sonra saman zararlı güç istilasını hastadan çıkartmaya çalışır, zararlı güçler hasta bedenden çıkıp tütünlere geçer ve bu çalışma bittiğinde tütün paketleri bir top halinde yuvarlanır ve derhal uzak bir yere götürülür. Orada top açılır ve tütünler ağaç dallarına asılır. Böylelikle ruhlar zarar verebilecekleri insanlardan uzak bir yere dağıtılmış olur.

Başka bir yöntemse Şamanın hastanın hastalığıyla özdeşleşmesidir fakat tehlikelidir çünkü bu yöntemde Şaman hastaya zarar veren güçleri kendi üzerine almaktadır. Şaman önce hastayla hastalığı ile ilgili konuşur acısını, hissettiklerini kendi içinde hissetmeye başlar. Sonra hasta gibi olmanın nasıl birşey olduğunu, hastanın yaşama bakışının nasıl olduğunu ve hastanın sorunlarının, umutlarının neler olduğunu öğrenmeye çalışır. Şaman kendisini duygusal olarak hastayla özdeşleşebileceğinden emin olduktan sonra sağaltım çalışmasına başlamaya hazırdır. Bu noktada hasta ve Şaman insanların yerleşmemiş olduğu bir araziye gider. Şaman çıngırağı ve güç şarkısıyla koruyucu ruhunu ona yardımcı olması için uyandırır. Hasta bu aşamada onun arkasında sessiz durur. Şaman kendini güçlü hissettiğinde o ve hasta yavasça elbiselerini çıkartarak değiştirirler.

Saman hastanın elbiselerinin her bir parçasını giydikçe hastanın ağrılarını ve dertlerini üzerine almak ve hastanın kişiliğini almak üzerine konsantre olur. Şaman son giysi parçasını giydiğinde artık hasta olduğunu hissetmeye başlamalıdır. Şaman ve hasta çıngırak eşliğinde dans eder. Hastanın tamamen iyileştiğini hissedene kadar elini hastanın üstünde tutar. Eğer çalışma doğru yapılmışsa Şaman hastalık ya da acı dalgalarının üzerinden geçtiğini hisseder yani bir nevi katalizörlük yapmış olur. O anda Şaman 100 metre kadar koşar, durur ve kollarını öne doğru uzatır tüm kuvvetini hastaya acı veren ve şimdi kendi üzerinde olan istilacı gücü atmaya odaklar ve bu zararlı gücü gökyüzüne uzağa fırlatır. Şaman bu işlemin bitişini hastanın derdinin ve kişiliğinin kendi bedeninden alınması hissiyle bilir.

Şamanizm günümüzde Türkler ve diğer Orta Asya halklarının hayatını değişik oranlarda etkilemeye devam etmekle birlikte halen Orta Asya'da başlı başına bir din olarak devam etmektedir. Tatarların bir kısmı özellikle Hakasya Türklerinin hemen hemen tamamı Şamanisttir. Günümüzde Rusya, Moğolistan, Tacikistan, Kazakistan gibi ülkelerde Şamanist topluluklara rastlanmaktadır. Sayıları gittikçe azalmakla birlikte günümüzde yaklaşık 650.000 kadar Şaman olduğu tahmin edilmektedir.

Kaynak : Rezzan Pişkin / Şamanın Yolu - Michael HARNER


-Şamanizm / Vikipedi

Şamanizm ya da Kamcılık (şamanlar tarafından "deneyim" olarak ifade edilir), varlığı tüm insanların tarihinde erken taş devrine ve daha da geriye kadar kanıtlanabilen, inisiyasyon içeren bir vecd ve trans tekniği.

Günümüzde bazı batılıların ilgi duyup tekrar uygulamaya başladıkları şekline ise Neo-Şamanizm denir.

Şamanizm'in başlangıçta Batılılar'ca çoktanrılı bir ana etken, Şamanizm hakkında yeterince bilgisi olmayan ilk Batılı gezginlerin Şamanizm hakkında Batı'ya aktardıkları yüzeysel bilgilerden kaynaklanmıştır.

Şamanizmin tanımında bilim adamları aynı fikirde değildir, bu hem şamanizmin içinde barındırdığı farklı yön ve öğelerden hem de şamanizmin çok farklı coğrafyalarda, aynı temelde ama çok farklı şekillerde var olmasından kaynaklanmaktadır.

Büyük çoğunluğu eski Sovyet bilim adamları olan bir kesim (Mikaylovskiy, Haruzin, Potapov, Alekseev gibi) Şamanlığı Türklerin orijinal dini kabul ederken, aralarında Mircea Elide, Jean Paul Roux, V. Jochelson, V. Bogoras, Hikmet Tanyu, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu'nun da bulunduğu bilim adamı ve yazarlar ise şamanlığı bir din değil Kuzey Asya topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki alem varlıklarına hükmeden bir tür kült olarak görmektedirler.

“Şaman, Anglosakson terminolojisinde anlatılmak istendiği gibi hekim-büyücü olmadığı gibi, şüphesiz tek şifa verici kişi de değildir. Kelimenin günlük anlamında bir büyücü değildir ve bu kelimeyle tanımlanması Şamanizme hiçbir zaman sahip olmadığı bir nitelik vermek pahasına onu bulunmaması gereken bir yere oturtmuştur…”

“Zaten Şaman, tamamen hayata dönük ve olumlu eylemler gerçekleştirmek isteyen kişiliğiyle hiçbir zaman kara büyüye alet olmaz ve hiçbir zaman kötülük yapmaz; sahip olduğu yetkilerini kendi kişisel hizmetinde ve kendi savunması amacıyla bile kullanmaz. Kabile reisi veya hükümdarlarla anlaşmazlığa düştüğünde kendi etkisinden yararlanabilir, ancak hiçbir şekilde görünmez gücüne başvurmaz; ona karşı koyacak herhangi bir gücü yokmuşcasına ve hayatını kaybetmek pahasına maddi gücün kendisini yenmesine seyirci kalır.”

“Şaman, gücünün kökeni ister kalıtım ister görünmeyenin armağanı olan bir yetenek veya uzun bir acemilik dönemi ya da ‘yetki sağlama isteği’ olsun, amacına, genellikle inzivada veya diğer büyük ustaların yanında gerçekleştirilen sabırlı bir yetişme dönemi geçirmeden ulaşmayı umamaz. Ne olursa olsun, güçten düşürücü şekilde gerçekleşen ve sonuçta kendisini bitkin halde yere düşürecek olan bir deneyim için bütün olanaklarını toplamaya çalışmalıdır. Evrenin yollarını katetmeye çağrılan şaman, yolunu kaybetmemek için bu yolları mümkün olan en iyi şekilde tanımalıdır; kendisini izleyen varlıklarla devamlı olarak karşı karşıya gelme olasılığı nedeniyle onların geleneklerini, dillerini ve âdetlerini öğrenmiş olması gerekir; belirli hedeflere yönelmesi nedeniyle bu hedeflere nasıl varacağını bilmelidir. Gerek geçtiği yollarda, gerek karşılaştığı varlıklarla elde etmek istediği sonuçlara erişebilmesi için şamanın kendisine yararlı olacak araçları tanımaya ihtiyacı vardır. Bunlar, yeryüzünün herhangi bir seyyahı için söz konusu olduğu gibi, gerçekleştirilecek işe, öngörülen zorluklara ve her kişinin kendine özgü olanaklarına bağlı olarak son derece çeşitli olabilirler.”

-Tarih

Eskiçağ ve Orta Çağ’daki çok yaygın olan sihirlerden farkı, onların kişisel olmalarına karşılık, şamanlığın başta Orta Asya ve Kuzey Asya halkları olmak üzere, Tunguzlar’da, Moğollar’da, Mançular’da, Laponlar’da, Eskimolar’da, Vogullar’da, Ontiyaklar’da, Samoyedler’de, Kafkaslar’da, Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da, Endonezya’da, Malezya’da, Polinezya’da, Avustralya’da, Büyük Okyanus’un diğer adalarında, Alaska’da, Grönland ve İzlanda’da, Kuzey Amerika’da, Guyana’da, Amazon bölgesinde ve Afrika’nın birçok yerinde (ufak tefek ayrılıklar bir yana) temel ilkeler değişmemek koşuluyla az ya da çok kalabalık cemaat’ın bulunmasıdır. Şamanlığın ne zaman ortaya çıktığı, ne gibi değişiklikler geçirdiği kesin olarak bilinmemektedir.

-Şamanizm' in köken olarak anaerkil dönemde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir, şaman sözcüğü için dört farklı görüş öne sürülmektedir ;

1- Şaman kavramı, Hindistan’daki Pali dilinde ruhlardan esinlenen kişi anlamına gelen "samana" sözcüğünden türemiştir,
2- Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe’de budacı rahip anlamına gelen samana sözcüğüdür,
3- Şaman kavramı, Mançu dilinde oynayan zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden anlamındaki saman kavramından gelir.
4- Tunguz kökenlidir. Yuçen (veya Yutşen, Curşet, Vu-şe) dilinde "şan-man" büyücü demektir.

-Bölgesel Şamanlık Farkları

Son araştırmalar şamanlığın Türkler’e özgü olmayıp bütün Asya’ya yayıldığını (Samoyedler’den Endonezya adalarına kadar) göstermektedir ki, araştırmacılar, artık Amerika Kızılderilileri'ni de Şamanizm kapsamında ele almaktadırlar. Nitekim Mircea Eliade Şamanizm adlı kitabında Asya’nın şaman topluluklarında, Amerika Kızılderilileri'nde ve Okyanusya yerlilerinde sayısız unsurun ortak olduğunu ortaya koymuştur.

-Avrupa

Şamanlık Avrupa'da ilk çağ devirlerinden beri yaygındı ve farklı Töton kabileleri ve Fin-Baltık halkları arasında Demir Çağı boyuncu uygulanmıştı. Hristiyanlığın doğuşuyla birlikte şamanlık yok olmaya yüz tutmuş, özellikle şehirlerde oldukça kaybolmuş ve fakat kırsal kesimlerde şamanlıktan kalma adetler Hristiyan olan halklar arasında yaşamaya devam etmiştir.

-Sibirya

Sibirya klasik şamanizmin anavatanı kabul edilmektedir. Bölgedeki Ural, Altay, Paleosibiryalı halklar özellikle de avcı-toplayıcı gruplar modern dönemlere kadar şamanistik uygulamalarda bulunmaya devam etmişlerdir.

Bkz: Tengricilik

-Eskimo-Aleut şamanizmi

Doğu Sibirya'dan Kuzey Kanada'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşayan Eskimo gruplarının şamanist uygulama ve inançlara sahip oldukları kaydedilmiştir.

-Amazon Bölgesi

Amazon Yağmur ormanlarında bazı yerli grupları şaman eylemlerinde bulunmaktadırlar. 20.yüzyılda Tukano şamanlığının zengin sembolizmi üzerine alan araştırmaları yapılmıştır...

-Amerika Kıtaları

Kuzey ve Güney Amerika kıtalarında yaşayan Yerlilerin tek bir evrensel Yerli Amerikan Dini veya manevi sisteminden bahsedilemeyecek denli çeşitli inançlara sahip oldukları bilinmektedir. Bununla birlikte yerel kültürlerin geleneksel şifacıları, mistikleri, otacıları (medicine people) bulunmakta ancak onlar halkları arasında şaman terimi yerine kendi yerel dillerindeki kelimelerle anılmaktadırlar. Sözkonusu ruhsal liderler tipik asya şamanlığında olduğu gibi kabilenin karşılaştığı önemli olaylar veya kişisel rahatsızlıklara çare bulmak için ruhlar alemine uçabilmekte, trans haline girebilmekte ve ateş ve tütünden yararlanabilmektedirler.

-Şamanizm’de İnisiyasyon

Şamanist inisiyasyonda her şaman adayı rüyalar, trans, ruhların isim ve fonksiyonları, şaman teknikleri, ‘gizli dil’ gibi bazı konularda bir eğitimden geçirildikten sonra şaman olabilir. Asya Şamanist inisiyasyonlarında sırra (mister) erme denilen “inisiyatik ölüm” ya da “cehenneme iniş” deneyimi Sibirya ve Orta Asya’daki Şamanist Türkler’in (Yakutlar, Altaylılar vs.) geleneklerine göre, hami-rehber ruhlarca, yeraltı denilen öte-alemde veya spiritüel gök katlarında gerçekleştirilir. Bu deneyim, fiziksel olarak, genellikle, orman, kır, mağara gibi toplumdan uzak ve kutsal sayılan bir yerde gerçekleştirilir. Şaman (Kam) adayı önceden hazırlık eğitimini almış olsa da, sırra (mister) erme denilen bu deneyimi yaşamadan adayın şamanlığı resmîleşmez. Bu deneyimi ancak gereken hazırlık eğitimini almış şaman adayları geçirebilir. (Hazırlık eğitimi, ancak, dalgınlık, olup bitene ilgisizlik, birtakım nöbetlere tutulma gibi ön belirtiler gösteren adaylar arasından, bir iç çağrısı alma ve mağaralarda haberci rüyalar görüp hami-rehber varlıklarıyla irtibata geçme gibi ilâhî “seçilme” belirtileri göstermiş olana verilir.) Davulu transa girmeyi kolaylaştıracak bir şekilde kullanmayı öğrenmiş aday, birtakım acı verici sınavlara tâbi tutulduktan sonra, ölüm deneyimini yaşamak üzere, transa girer. Şaman adayı birkaç gün süren bu deneyim boyunca, ruh ve beden bağları gevşemiş halde yatar. İnisiyasyonlardaki cehenneme iniş ya da ikinci doğuş denilen bu olgular Şamanizm’de şaman adayının vücudunun sembolik olarak parçalanması suretiyle organlarına ayrılması ve sonra bu parçaların birleştirilmesi veya etlerinden sıyrılmış kemiklerinin etlenmesiyle vücuduna yeniden kavuşması olarak simgelenir. Sırra erme denilen bu süre zarfında, hami-rehber varlıkları şamanın ruhuna şamanlığı için gerekli her şeyi öğretirler. Öğrettikleri arasında meslek sırları, “gizli dil”, hastalıkların özellikleri, iyileştirilme yolları da bulunur. Bu işlemler bittiğinde ve hipnotik uykudan çıktığında, aday kendini birtakım güçlerle donanmış ve bir hayli değişmiş halde bulur. Artık yalnızca bedensel gözleriyle değil, ruhani gözüyle (kalp gözüyle) de görebilmektedir.

-Şamanın trans deneyimi ve psişik yetenekleri

Şaman’ın davul ve dans unsurlarıyla gerçekleşen, uçuş denilen transında posesyon hali sözkonusu değildir. Yani trans halindeki şamanın hiçbir hal ve hareketi idrak ve iradesi dışında değildir. Şamanın transında, kendi başına yaptığı bir şuur deneyimi sözkonusudur. Bununla birlikte şaman, gerekirse bir ruh ile –posede olmadan– bağlantı kurabilir. Bu, kimilerine göre, şuur ve kişiliğin kaybolmadığı gözlemlenen bir medyumluktur. Şamanın ruhsal yolculuğu, teozofik terimlerle, astral seyahat, akaşik okumalar, ruhlar âleminin yüksek bölgelerine nüfuz etme ve diğer ruhlarla posede olmadan bağlantı kurma gibi çeşitli yönlerde gelişir. Usta şamanların Demir-Kazık yıldızına kadar yükselebildikleri söylenir. Şifacılık, geleceği bilme, obsesyona uğramış insanları obsedörü kovarak obsesyondan kurtarma, çift bedenlenme (dedublüman), fasinatörlük ve büyü (maji)yapabilme şamanlarda sıkça rastlanan yeteneklerdir.

-Şamanizm’de üç alem

Asya Şamanizm’inde üç âlem sözkonusudur: Yer, yeraltı, Gök. Fakat bunlar sembolik ifadelerdir. Yeraltı terimi Asya’nın kimi Şamanist geleneklerinde öte-alem anlamında kullanılır, kimi Şamanist geleneklerinde ise ölüm olayının akabinde yaşanılan kargaşa ve vicdani hesaplaşma dönemini ifade etmek üzere kullanılır. Dolayısıyla, bazı Şamanist geleneklerde yeraltı denildiğinde, genellikle öte-alemin titreşim düzeyi kaba ve yoğun ortamları sözkonusudur. Yeraltı deyiminin bu anlamda kullanıldığı şamanist geleneklerde öte-alemin huzurlu ortamları ise “gölgeler diyarı” gibi başka ifadelerle belirtilmektedir. Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğunu kabul ederler. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “gölgeler diyarı”na iner, üçüncüsü ise Göğe çıkar. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler.

Asya Şamanizm’ine, özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Kutsal Gök’ten oluşan üç ortam, merkezlerinden geçen, direk ya da kazık denilen bir eksenle birbirine bağlanırlar. Bu eksen “Göğün göbeği” ile “Yer’in göbeği” arasında yer alır.

Bu kavram Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerinde şöyle açıklanır: İnsanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Gök’ten oluşan üç alem ya da ortam, merkezlerinden geçen bir eksenle birbirine bağlıdır. “Yer’in göbeği” ile “Göğün göbeği” arasındaki bu eksenin geçtiği, bu ortamların ortasındaki delikler ya da açıklıklar bir tür geçittir. Şamanlar, “uçuş” (trans deneyimi) sırasında bir ortamdan diğerine geçerken bu irtibat geçitlerinden yararlanırlar. Aynı şekilde, ölenler de öte-âleme bu yolla göçerler. Öte-âleme giden şamanlar oraya “Yer’in deliği” geçidinden geçerek gider, yine bu delikten ya da kapıdan dönerler. “Yer’in ekseni” kavramı Altay, Yakut ve Uygur geleneklerinin yanı sıra, Başkurt, Kırgız, Kalmuk, Çukçi, Buryat, Samoyet, Koryak, Moğol, Tibet, Fin, Lapon ve Estonya geleneklerinde da bulunur.

Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, şamanın “Yeraltı”na inebilmesi veya “gökler”e çıkabilmesi için önce “Yer’in Ekseni”ne çıkması gerekir. “Yeraltı”na inmesi gereken Altay şamanı “uçuş” yolculuğunda önce “demir dağ”a (Temir taikşa) tırmanır. Yer’in Ekseni”ne çıkması işte bu sembolik “dağ”ı aşıp “Yerin Göbeği” denilen delikten girmesiyle mümkün olur.

Şaman gölgeler diyarı’na giderken öncelikle “Yerin göbeği”ndeki bu delikten “Yer’in Ekseni”ne ulaşmak, sonra da “Yeraltı”nın cehennemi kısmından geçmek zorundadır. Ölen kimseler de bu yolculuğu yaparlar ki, bu yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin sözkonusu olduğu bir köprü’yle karşılaşılır.

Kuzey ve Orta Asya Şamanizm’inde yeraltı âlemi 7 veya 9 katlıdır. Ölüm olayı ile beden terk edildikten sonra kimileri yeraltı katlarındaki ortamlara, kimileri ise Gök katlarındaki ortamlara giderler. Şaman da, trans deneyimi sırasında, yapacağı uygulamanın amacı ve türüne göre, ya yeraltı âlemine iner ya da Göğe çıkar. Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için Göğe çıkması, fakat bir ölünün ruhuna eşlik etmek, hastanın ruhunu geri getirmek (ölmemesini sağlamak) veya yeryüzünü terk etmek istemeyen ölüleri ‘gölgeler diyarı’na götürmek için Yeraltı’na iner. Fakat herhangi bir nedenle Göğe çıkacak bir şamanın önce yeraltı denilen âleme inmesi gerekir. Yani hiç kimse “Yeraltı”na (öte-âlem) inmeden Göğe çıkamaz.

Bkz: Tengricilik ve İnsanların 3 Ruhu


-Şaman Kökenli Bazı Adetlerimiz

Türkler’in Şamanizm’den İslamiyet’e geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da, günümüzde Şamanizm’den kalan birçok adet ve gelenekleri bulunuyor.

-Ay:

Anadolu’da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türklerin eski Gök tanrı inancından kaynaklanmaktadır.

-Su dökerek uğurlama:

Gidenin arkasından su dökmek eski Türklerdeki su kültünün doğurduğu bir adettir.

Mum yakma, çaput bağlama: Cami avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.

-Tahtaya Vurmak:

Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır. Bazısı Amerikalılara da geçmiş adetlerdir. Geçerken Kuzey Buz Denizi’ndeki Bering Boğazını kullanmış olsa gerektir. Zira Amerikalılar da “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar.

-Kurşun Dökme:

Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.

-Kırmızı kurdele:

Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar gelmiş bir adettir. Bu kurdelenin anneyi ve yeni doğan çocuğu, Albız denen şeytana karşı koruduğuna inanılır. Alevilikte mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelenin da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır.

-40 Sayısı:

Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.

40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semavi dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir.

-İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin,
-Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının,
-Eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının,
-Hıristiyanların paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının,
-Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde Şaman veya totem gelenekleri bulunmaktadır.

-Mezar taşı:

Şaman ayin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanların ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabul edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır.

Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.

Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.

-Dilek tutma:

Gök tanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır.

-Köpek uluması:

Şamanizm’de köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.

-İçki:

Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır.

Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır.

-Kubbe:

Ayrıca, cami mimarisine kattığımız “kubbe” gök tanrı dini’nden taşıdığımız bir durumdur.

-Nazar:

Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.

-Halı Kilim Desenleri:

Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır.

-Müzik:

Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir ayin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlâhiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır.

Derlenmiştir: İki farklı kaynaktaki benzer anlatımlar olduğu gibi bırakılmıştır.

.