Biofotonik alanında öncü bir biyofizikçi olan Alman doktor Fritz Albert Popp, bütün canlı hücrelerin ışık saçtığı ve ışığın kaynağının DNA olduğuna dair araştırmasını yayınladı.
Araştırma sonuçlarına göre DNA sadece tek frekans değil, birden çok frekans yayınlayabilir, hem organizmanın içinde hem de organizmalar arasında foton alışverişi oluyor. Yani kelimenin tam anlamıyla her birimiz birer ışık parçasıyız.
İnsanların Frekansları
Araştırmalar her canlının bir frekansa sahip olduğunu (megahertz olarak ölçülüyor) ve dahası hepimizin çevremizdeki frekanslardan etkilendiğini gösteriyor. Geçen yüzyılın başında Amerikalı doktor Bruce Tainio insanların ve gıdaların biyofrekanslarını ölçen bir alet geliştirdi. Esans yağlar uzmanı D. Gary Young’un da yardımıyla araştırma frekanslar ve hastalıklar arasındaki ilişkiyi incelemeye yöneldi. Bu ekip aynı zamanda esans yağların insan vücudunun frekansları üzerine etkisini de inceledi. Keşifleri çok ilginçtir.
CANLILARIN FREKANSLARI
İnsan Beyni 72-90 MHz
İnsan Bedeni (Gündüz) 62-68 MHz
Soğuk algınlığı belirtileri 58 MHz
Grip belirtileri 57 MHz
Kandida 55 MHz
Epstein-Barr 52 MHz
Kanser 42 MHz
Ölüm başlangıcı 25 MHz
İşlenmiş/Konserve yiyecekler 0 MHz
Kuru otlar 12-22 MHz
Taze otlar 20-27 MHz
Esans yağlar 52-320 MHz
Sağlıklı bir insan vücudunun 62-68 MHz’lik bir frekans aralığı var. Hastalık ve rahatsızlıklar 58 MHz’de baş göstermeye başlıyor. Esans yağlar insan tarafından kullanılan doğal maddeler arasında en yüksek frekansa sahip olan şey. Yukarıdaki frekans tablosunda bir uçta işlenmiş/konserve yiyecekler dururken (0 MHz) öteki uçta en yüksek frekans ile gül yağı (320 MHz) bulunmaktadır. Gül’ün aşkla ilişkilendirilmiş olması belki de bir rastlantı değildir.
Esans Yağların Frekansları:
Gül 320 MHz
Herdemtaze 181 MHz
Lavanta 118 MHz
Mür 105 MHz
Melissa 102 MHz
Ardıç 98 MHz
Sandalağacı 96 MHz
Melekotu 85 MHz
Nane 78 MHz
Galbanum 56 MHz
Fesleğen 52 MHz
Esans Yağlar ve Frekansları
Tainio ile Young’ın yaptığı testlerden biri de her ikisi de 66 MHz vücut frekansına sahip olan iki erkek üzerine yapılmıştır. İlk erkek eline bir bardak kahve almış ve o daha kahveyi içmeden 3 saniye içinde frekansı 58 MHz’e düşmüştür. Daha sonra bir esans yağını koklamış ve frekansı tekrar 66 MHz’e çıkmıştır. İkinci kişi kahveden bir yudum almış ve frekansı 3 saniye içinde 52 MHz’e düşmüştür. Fakat esans yağını kokladığı anda frekansı tekrar yükselmemiştir. Frekansının tekrar 66 MHz’e çıkması üç gün sürmüştür. Demek ki frekanslarımız başka maddelerin ciddi bir biçimde etkisi altında.
Araştırmada ayrıca olumsuz ve olumlu düşüncelerin frekanslarımız üzerideki etkisi de incelenmiştir. Olumsuz düşüncelerin insan frekansını 12 MHz kadar düşürdüğü, oysa olumlu düşüncelerin frekansı 10 MHz kadar yükselttiği bulgulanmıştır. Meditasyon ve dua gibi çalışmalar frekansı 15 MHz kadar yükseltmektedir. Bu durumda klinik çalışma göstermektedir ki ciddi bir hastalık engeli olmayan kişiler sağlıklı kalmak için şu ya da bu şekilde bir ruhani uygulamaya ihtiyaç duymaktadır.
Kanıtlar gösteriyor ki esans yağlar da kişinin frekansını yükseltmede önemli bir rol oynayabilmektedir. 78 MHz’in altında olan esans yağlar vücudun fiziksel yapısını dengelerken, yüksek frekanslı yağlar Gül ve Günlük duygusal ve ruhsal seviyelerde denge getirmektedir. Bir esansı kokladığınız zaman beynimizin amigdala denilen bölümü etkilenir ki burası hafızanın ve duyguların saklanıp serbest bırakıldığı yerdir.
Bizi etkiliyor olabilecek olumsuz frekansların farkında olmalıyız. Birçoğumuz bitkiler üzerindeki klasik müzik ve hard rock müzikleriyle yapılan deneyi biliyordur. Klasik müzikle birlikte bitkiler serpilirken, hard rock onları öldürmüştür. İnsanlar da farklı değil.
Beslenmemizden, fiziksel çevremizden gelen karmaşık ve olumsuz frekanslar eninde sonunda hücresel yıkıma ve parçalanmaya neden olacaktır. Bununla birlikte aramızda çok az insan dağlara, köylere kaçabilir. Kentsel yaşam birçoğumuz için kaçınılmaz bir ortamdır. Ana neyse ki esans yağlar, meditasyon gibi şeyler var. Bunlar sayesinde frekansımızı tekrar yükseltebiliriz.
Biyofotonik bilimi, biyolojik materyallerle ışık (foton) arasındaki interaksiyonu ortaya koyan enstrümental teknikler olarak tanımlanabilir. Foton, ışığın temel “birimi” ve tüm elektromanyetik ışınların kalıbı olan temel parçacık, kullanılan cihaza bağlı olarak biyolojik ortam içindeki (su, yem, gıda) biyolojik olayların, kimyasalların, bakterilerin, virüslerin ve ilaçların fizikokimyasal ve biyolojik özelliklerinin algılanmasını sağlar. Bu optik algılamada, Raman Spektroskopisi, Fluoresens Mikroskop ve Taramalı Mikroskop gibi optik sistemler kullanılır. Biyofotononik teknolojisi ile su, yem ve gıdalarda ilaç kalıntıları, toksik maddeler, yanlış olarak kullanılan katkılar, dioksin, ağır metal, deterjan ve dezenfektanlar, patojen mikroorganizmalar, mikotoksinler gibi tehlike riski olan unsurların erken uyarı sistemi kapsamında izlenebilirliliği araştırılabilir. Böylece tarladan yeme, gıdaya ve daha sonra da insanda istenmeyen maddelerin biyolojik birikimleri önlenerek ve hastalık etmenleri daha erken bertaraf edilerek, biyogüvenlik konusunda ilerleme sağlanabilir. Tavukçuluk sektöründe kullanılan karma yemler, yem hammaddelerden tahıllar, soya ve diğer yem hammaddeleri ile yem katkıları ve üretilen tavuk etlerinin biyogüvenlik parametreleri bakımından taranmasında, sağlık sektöründe kullanılan biyofotonik teknolojilerinin kullanım yolları araştırılmalıdır.
Giriş
Biyofotonik terimi biyoloji ile ışığın kombinasyonunu ifade eder ve günümüzde ışığı oluşturan fotonların üretilmesi, yönlendirilmesi, madde ile olan etkileşimi, taşınması ve algılanması ile uğraşan bir bilim dalıdır. Bu yüzden biyofotonik bilimi, biyolojik cisimlerle ışık (foton) arasındaki interaksiyonu ortaya koyan enstrümental teknikler olarak tanımlanmaktadır. Bu teknikler emisyon, dedeksiyon, emilim, refleksiyon, modifikasyon ve biyomoleküllerden, hücrelerden, dokulardan, organizmalardan ve biyolojik materyallerden radyasyon üretimini içerir. Biyofotonik biliminin uygulama alanları: yaşam bilimleri, tıp, tarım bilimleri ve çevre bilimleridir (Anonim 2010a). .
Bu bildiri, biyofotonik biliminin tavukçukluk ve ilgili karma yem sanayisinde biyogüvenlik önlemleri için kullanımını gündeme taşımak için hazırlanmıştır. Diğer hayvancılık kollarında olduğu gibi tavukçulukta da hayvanlar ve tüketimden sonra da insanlar; hayvanların içtikleri sudan ve yedikleri yemden içerdikleri tehlikeli maddelerden değişen ölçülerde etkilenirler. Fakat bu etkiler hayvanların ömürlerinin kısa olmasından dolayı hayvanlarda değil onların ürünlerini tüketen insanlarda uzun yıllar birikimin etkisiyle tezahür eder. Bu bakımdan değerlendirildiğinde önemli miktarda yem ham maddesi trafiği olan Ülkemizde, yemlerin sağlıkkalite ve sağlıklılığının değerlendirilmesinde kısmen taraflı değerlendirmeye yol açan insan faktörünü azaltıcı önlemler alınarak, tehlikeli maddeler bakımından yem fabrikası depolarına giriş öncesi veya ithalat öncesinde limanlarda veya sınır kapılarında taranması ayrı bir önem teşkil etmektedir. Bu durum sadece yem için değil aynı zamanda Ülkemize ithal edilen veya edilmesi düşünülen karkas etler için de geçerlidir. Aşağıdaki bilgiler, biyofotonik bilimini ve uygulamalarını kısmen de olsa tanıtmak üzere derlenmiştir.
Işık kaynakları
Genel olarak kullanılan ışık kaynağı lazerdir. Bunun yanında LED’ler, SLED’ ler ve lambalar (ampuller) önemli rol oynarlar. Biyofotonik teknolojisi ile 200 nm (UV) – 3000 nm (near IR) dalga boylarındaki ışık kaynakları kullanılır. Argon, kripton, helyum-neon, HeCd, CO2, CO, N, O2 gibi gaz lazerleri yanında diyot lazerleri, katı lazerler, fiber lazerler, ps lazerler, ultra hızlı lazerler ve ultrakrom lazerler biyofotonik biliminde başta tıp alanında olmak üzere diğer bilim dallarında da kullanılmaktadır (Anonim, 2010a).
Foton
Fizik biliminde foton, elektromanyetik alanın kuantumu, ışığın temel “birimi” ve tüm elektromanyetik ışınların kalıbı olan temel parçacıktır. Foton ayrıca elektromanyetik kuvvet’in kuvvet taşıyıcısıdır. Bu kuvvetin etkileri hem mikroskobik ölçülerde, hem de makroskobik ölçülerde çok rahat bir şekilde gözlemlenebilir. Çünkü foton herhangi bir durağan kütleye sahip değildir ve bu durum uzak mesafelerde etkileşimlere izin vermektedir. Diğer bütün temel parçacıklar gibi foton da kuantum mekaniği ile yönetilir ve hem dalga hem de parçacık davranışı gösterir. Bu durum fotonun hem dalga hem de parçacık özelliği gösterdiğinin bir belirtisidir. Örneğin, tek bir foton bir mercek tarafından kırılabilir veya kendisiyle dalga girişim özelliği gösterebilirken; tanecik davranışı olarak ta momentumu sayısal olarak ölçüldüğünde kesin bir sonuç verir (Anonim, 2010b).
Fotonun durgun kütlesi sıfırdır; ışık hızıyla gider; etkileşimlere parçacık olarak girebilir ancak dalga olarak yayılır, kütlesi sıfır olduğu halde, diğer parçacıklar gibi kütle çekiminden bile etkilenir (Anonim, 2010b).
Tehlikeli maddelerin izlenmesi
İçme suyu, yem ve gıdalardaki patojen ve diğer tehlikeli maddelerin izlenmesinde biyosensörler kullanılmaktadır. Tüm materyaller için biyosensörlerle ilgili detaylı bilgi Buck (2000) tarafından verilmiştir.
Moreno-Bondi (2008) fluorescence, light absorption (UV-Vis, Infrared) spectroskopi,kemiluminisens, surfaz plasmon resonans ve Raman scattering için kullanılan optik sensörleri sıralamışlardır. İlaç, hormon, toxin, vitamin gibi maddelerin analizinde farklı yöntemlerde farklı sensörlerin kullanılabileceği listelenmiştir.
Wang ve ark.(1997) vitamin ve farmakolojik ilaç analizlerinde optikal kimyasal sensörlerden yararlanmıştır.
Fourier transform infrared (FTIR) spectroskopisi ile içme suyundaki patojenlerin miktarını Al-Quadiri ve ark (2006) belirlemişlerdir. Yine FTIR microspektroskopisi ile Yu (2006) hayvan yemlerin besin madde içeriklerini karekterize etmiştir.
Wright (2010) daha çok tıpta kullanılan luminesens HIV virüsü testinde kullanılmasına rağmen ette ve peynirde antibiyotik, ilaç, insektisit ve bakterilerin dedekdiyonunda da kullanılmaya başlandığını belirtmiştir.
Burgess (2010) makalesinde Georgia Teknik Araştırma Enstitüsünde David S.Gottfried’in ekibi tarafında geliştirilen optikal sensörle tavuk etlerinde Campylobacter patojenini saptadığını belirtmiştir.
Powell (2010) IR dedektörü ile etlerde E.coli ve etilviniasetatı tespit edildiğini rapor etmiştir.
Kanada’da Ulusal Araştırma Konseyinde silicon fotonik kablo dalga kılavuzu sensörler yem ve suda patojen ve kimyasalların belirlenmesinde kullanılabildiği Janz (2010) tarafından rapor edilmiştir.
Mendosa (2010) diode laserlerin sıvı ortamdaki patojenlerin tanınmasında kıllanıldığını rapor etmişlerdir.
Tavukçulukta özellikle içme suyu ve yem güvenliği parametrelerinden olan Escherichia coli varlığı immunomanyetik kemiluminisens fiber optik biyosensör (Liu ve Li, 2003), piezoelektrik immunosensor (Su ve Li, 2004a), kuantum dot ve manyetik beada dayalı immunosensör (Su ve Li,2004b), yüzey plazmon resonans ve quartz kristal mikrobalans immunosensör (Su ve Li, 2005), DNA sensörü (Mao ve ark., 2006) ve biyoçipli kemiluminesens (Varshney ve ark., 2006), label içermeyen mikrofluidiks ve interdijited ışın mikroelektrot biyosensörle nanopartikül immuno ayrıştırma tekniği (Varshney ve ark., 2007) ile belirlenmiştir.
Tavukçulukta özellikle damızık işletmelerde önemli biyogüvenlik parametrelerinden biri olan Salmonella typhimurium immuno manyetik ayrıştırma ve immono optikal algılama (Liu ve ark., 2001), interdijitaded mikroelektrot (IME) impedans sensörü (Yang ve ark., 2004), flurosens label (Yang ve Li, 2005) ve kuantum dot biyokonjugatlar (Yang ve Li, 2006) belirlenmiştir.
Kuş gribi etmeni H5N1 virüsü IME impedans immunosensörü ile Wnag ve ark. (2009) tarafından tespit edilmiştir.
İmmunosensör ile pestisit kalıntıların analizi Jian ve ark. (2008) tarafından detaylı bir şekilde belirtilmiştir.
GMO’lu yem ve mikroorganizmanın tetkikinde önemli yeri olan DNA nükleotidlerinin nanopor ışınları kullanılarak optik algılanmaları McNally ve ark.(2010) tarafından denenmiştir.
Laboratuvar ve el tipi XRF (X ray florosens) veya enerji dispersive XRF cihazlarıyla toprak, tekstil ürünleri, bitki, gıda ve diğer biyolojik materyallerdeki Na-U arasındaki elementlerin miktarını µg kg-1 seviyesine kadar çok kısa bir sürede (1-2 dakika) belirlenebilmektedir (Anonim 2010c).
Bu yöntemlerle ilgili çalışmaların pratik ve yaygın kullanımı öncesinde matriks kaynaklı hatalar ortaya çıkmaktadır. Bu hatalar her bir biyolojik materyalin farklı bir fiziko-kimyasal veya biyolojik karaktere sahip olmasından kaynaklanmaktadır (Al-Quadiri ve ark., 2006). Dolayısıyla bu hataların minimuma indirilebilmesi için farklı kaynaklardan elde edilen materyallerle ilgili standart referans maddelerin geliştirilmesi ve bu standart maddelerin önceden biyofotonik esaslı ölçüm yapan cihazlara tanıtılması ve yeni farklı matristeki biyolojik materyalleri de bu cihazalara tanıtma imkanlarının olması gerekmektedir. Diğer taraftan biyofotonik esaslı çalışan ölçüm cihazlarının önemli bir kısmı Laboratuvar çalışmaları için dizayn edilmiş bulunmaktadır. Bu cihazların XRF cihazında olduğu gibi istenilen parametrelerin güvenlik sınırları içerisinde tayin edilmesini sağlayacak el tipi taşınabilir modellerinin de üretilmesi bu çerçevede üretimden tüketime her aşamada kalite parametrelerinin kolayca izlenebilmesini mümkün kılacaktır.
Sonuç ve Öneriler
Yukarıda belirtilen metotların yanında biyolojik ortam içindeki (su, yem, gıda) biyolojik olayların, kimyasalların, bakterilerin, virüslerin ve ilaçların algılanmasında Raman Spektroskopisi, Fluorescence Mikroskopu ve Scanning Mikroskopu gibi optik sistemleri yanında diğer gelişmiş cihazlar ve sensörler kullanılabilmektedir. Söz konusu cihaz ve sensörlerle et, yem, gıda ve suda ilaç kalıntıları, toksik maddeler, yanlış olarak kullanılan katkılar, dioksin, ağır metal, deterjan ve dezenfektanlar, patojen mikroorganizmalar, mikotoksinler gibi tehlike riski olan unsurlar taranarak önceden tespit edilebilir. Erken uyarı sistemi kapsamında izlenebilirliliğinin araştırılması ile tarladan yeme, gıdaya ve daha sonra da insanda istenmeyen maddelerin biyolojik birikimleri önlenerek ve hastalık etmenleri daha erken bertaraf edilerek, biyogüvenlik konusunda ilerleme sağlanabilir. Zira günümüzde medyaya yansıyan virüslü hamburgerler ve bakterili etler yanında farklı türden hayvanların etlerinin satışa sunulmalarının önüne geçmek için hızlı DNA testi ile etin orijini hakkında hızlı bilgi toplanmasını sağlayabilir. İnsan faktörünün elimine edilebileceği biyofotonok donanımlar kullanılması ile yem, gıda ve su tetkiklerine daha fazla bir objektivite getirebilir. Ayrıca, gümrüklerde veya taşımacılık merkezlerinde bekleyen yem hammaddelerin hızlı dedeksiyonu ile yem ham maddelerin daha limana indirilmeden iadesini mümkün kılınabilir ve yaygınlaştırılabilir. Tavukçuluk sektöründe kullanılan karma yemler, yem hammaddelerden tahıllar, soya ve diğer yem hammaddeleri ile yem katkıları ve üretilen tavuk etlerinin biyogüvenlik parametreleri bakımından taranmasında, sağlık sektöründe kullanılan biyofotonik biliminin kullanım yolları araştırılmalıdır. Bu amaçla, Zooteknist mezunlarının lisansüstü eğitimlerinde biyofizik bilim dalında ayrıca donanım sahibi olmaları karma yem teknolojisini ve tavukçuluk sektöründe biyogüvenlik çalışmalarını arttırabilir.
.