18 Kasım 2012 Pazar

Hafızanıza Doping Yapın


Beyin, yüzyıllardır araştırılıyor olmasına rağmen gizemi hala çözülememiş bir yapı; keza hafıza da öyle. Öğrendiklerimizi nasıl depolarız, gündelik basit olayları neden unuturuz? Bu durum çağımızın hastalığı mı yoksa genetik bir konu mu?

'Her şeyi unutur olduk' diyerek söze girersek büyük bir genelleme yapmış oluruz ancak büyük çoğunluğumuzun da yaşı henüz 60'a gelmeden unutkanlık hastalığına düştüğü bir gerçek. 60 yaş diyoruz çünkü uzmanlar unutma seyrinin bu yaştan sonra daha sık görüldüğünü, bunun da normal bir süreç olduğunu söylüyor. Tabii 60 yaşını geçmiş hala zehir gibi hafızalar da yok değil. Bakınız Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, yaşı 99. Ya da Süleyman Demirel ya da Mehmet Barlas...

Özellikle genç nüfusun unutkanlıkla başı büyük belada... Birden fazla kez duyduğu adresi tam olarak hatırlamamak, az önce anlatılan konunun detaylarını unutmak, bir bilginin dilimizin ucuna gelmesi ama bir türlü çıkmaması, sürekli yanımızda gezdirdiğimiz anahtarlarımızı ya da telefonu bir yerde bırakmamız... Klişe bir tanımlama ama belki de bu da çağımızın hastalığı...

Yazıyı daha da derin hale getirmeden önce neden bazı insanların hafızaları file benzetilirken diğer bazı insanlar balık hafızalıdır?    

-Hafıza genetiktir

'Hafıza genetik bir meseledir. İyi bir hafıza doğarken kazanılmış bir hak gibidir. İyi bir eğitim ve kişisel çalışmayla geliştirilebilir ancak gelişmenin ulaşacağı boyut da genetik kodlarımızla sınırlıdır. Unutkanlığa sebep olacak bir hastalık yoksa aynı eğitimi almış iki kişi hafızası kıyaslandığında bu fark açıkça görülür' diyor nöroloji uzmanı Serdar Dağ.

Güçlü hafızasıyla ünlü Gazeteci Mehmet Barlas da hafızanın genetik bir miras olduğunu savunuyor ve ekliyor: 'Genetik mirasın yanında çok okuma ve yazma kaynaklı olduğunu da düşünüyorum. Geç yatan ama yatar yatmaz uyuyan biriyim. Beynimin dinlendiğini düşünüyorum. 20 yıl önce okuduğum bir kitaptaki bilginin hangi sayfada olduğunu söyleyebilirim. Böyle bakınca genetik mirasa dayanıyor.'

Şimdiye kadar edindiğimiz bilgiler biraz moral bozucu ama en azından çalışılarak kazanılacak bir şey olduğunu öğrendik. Bunu unutmamalıyız.

-Beyin anlam arar

Unutkanlık konusuna girmeden önce beynin nasıl çalıştığına biraz bakmamız gerek... Beyin neredeyse yüzyıllardır araştırılan ancak tek ve somut bir bilgi haline getirilemeyen tek organ.

Bilim insanları 1900'lerin ortalarına kadar beyni, bir şehrin santraline benzetirken 1970'lerde sağ ve sol beyin olarak iki kısma ayırmış;  'sözel, görsel, analitik ve bütünsel' gibi ayırıcılarla araştırmalar devam etmiş.

Daha sonralarıysa deneyimlerimizle öğrenmenin yer aldığı alt beyin, duyguların yer aldığı orta beyin ve yüksek düzeyde düşüncenin yer aldığı üst beyin olarak üç katmana ayrılmış. Günümüzdeyse beyin, karmaşık bir sistem olarak görülüyor.

Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nde zihin ve zeka konusunda araştırmalar yapan George Lakoff'a göre, beyin, kalıpları algılamaya göre planlanmış bir tutum sergiliyor. Yani beyin yepyeni bir durum ya da bilgiyle karşılaştığında benzerlik kurabileceği başka bilgiler araştırıyor ve bununla ilgili kalıplar kurmaya başlıyor. Amacı; anlam arayışı...

Beyin bir yandan anlam oluştururken diğer yandan anlam kuramadığı bilgileri reddediyor.

-Bilgiyi doğru rafa kaldırın

İki tür hafızayla çalışıyoruz. Kısa süreli ve uzun süreli...

1-Kısa süreli bellek: Sokakta yürürken biriyle tanıştık ve adını öğrendik sonra karşıdan gelen arkadaşımızı gördük ve arkadaşımız sordu; 'Az önce konuştuğun kimdi?' Biz de 'Ali' diye cevap verdik. Bu kısa süreli bir bellektir.

2-Uzun süreli bellek: Aynı kişiyi üç gün sonra başka bir yerde gördük, adını hatırlamamız uzun süreli hafızayı kullandığımızı gösterir.

Hafızamızın aktif çalışabilmesi için bilgileri uzun süreli bellekte depolamalıyız. Bunu yapabilmek için Ali'yi özelliklerine göre kodlamamız gerek. (Anılarımız ya da fotografik olarak... Gözlüklü, babamın adaşı vs...)  

Bilgiyi kodlamadan kısa süreli bellekte ne kadar tutarsak, beynin yeniden o bilgiyi çağırması zorlaşır. Dolayısıyla üç gün önce tanıştığımız Ali'nin adını bir türlü hatırlayamayız.

-24 saat sonra yeni bilginin 3/2sini unuturuz

Alman felsefeci Hermann  Ebbinghaus, 1885'de yazdığı 'Hafıza' kitabında der ki;
- Unutma ilk 9 saate en hızlı şekilde gerçekleşir.
- Üzerinde çok konuşulan şey uzun süre hatırlanır.
- Bir serinin başında ya da sonunda olan öğeler daha kolay hatırlanır.
- Bize anlamlı gelen her şey anlamsız gelenden daha uzun süre hafızada kalır.
- Anımsama ilk saatte en hızlı biçimde kayba uğrar. 9 saatin sonunda öğrenilen bilginin yüzde 60'ı 24 saat içinde üçte ikisi unutulur.

-Neden unuturuz?

ABD'li psikolog Daniel Schacter, 2001'de 'Hafızanın Yedi Günahı' isimli çalışmasında bu konuya 'dalgınlık günahı' adını vermiş. 'Kendini kaybolmuş anahtarlarla belli eden dalgınlık, anımsamak hatası olmaktan çok depolama seçimidir.

Anahtarları bir yere koyarken yeterince dikkat etmeyiz, çünkü o sırada anahtarı ve koyduğumuz yeri düşünmüyoruzdur. Beyin de bu bilgiyi ıvır zıvır olarak değerlendirir ve daha sonra kullanılacak bilgi olarak depolamaz.' Schacter'in verdiği bu örnekten çıkarılacak ders, 'Ne yaptığının her zaman farkında ol' olabilir...

-Dilimin ucunda...

Hepimiz kullanıyoruz bu cümleyi... Bir konu anlatacakken ya da arkadaşınız dönüp bir soru sorduğunda 'Ah! Dilimin ucunda, ama şimdi gelmiyor' deriz. Bilimsel olarak da bu durum 'Dilimin ucunda sendromu' olarak tanımlanıyor.

Yine Daniel Schacter, hafıza üzerine çalışmalarında konuyu şöyle anlatmış. 'Bir bilgi beyninize derinlemesine kodlanmış ve zamanla yok olmamış olsa da bazen geçici bir süreyle o bilgiye ulaşılamaz. Bu durumda bir geri çağırma tıkanması yaşanır. Kişi, o kelimeyi ağzından çıkaramaz ama belleğinde olduğundan adı gibi emindir, zaten öyledir de. O bilgi hatırlanmaya çalışılırken alakasız birçok bilgi çağırılır ve geri gönderilir. Çağrışımlarla doğru bilgi çoğunlukla kısa bir süre sonra bazen birkaç gün sonra hatırlanır.'


-Hafıza için egzersizler

- Her gün düzenli olarak bulmaca çözün.
- Gazetede ne yazdığına bakmadan çift yazılmış harflerin üzerini karalayın.
- Ev içinde gözlerinizi kapatarak, duygularınızla yolunuzu bulmaya çalışın
- Saçınızı tararken, dişlerinizi fırçalarken, çayınızı karıştırırken her zaman kullandığınız el yerine diğer elinizi kullanın.
- Buzdolabını inceleyin, kapağı kapatıp içinde olanları eksiksiz saymaya çalışın.
- Her gece 60 dakika boyunca tüm gün ne yaptığınızı tüm detaylarıyla düşünün.
- Spor yapın, oksijen tüm vücuda olduğu gibi özellikle beyne yararlıdır.

-Ginko Biloba

Beyin kanla taşınan besinlerle besleniyor. Hafızanın güçlenmesi için de B vitamini, balık ve balık yağı, E ve C vitaminleri, adaçayı, kahve, biberiye, zencefil, ginkgo biloba gibi ürünler faydalı besinler listesinde... Peki, ama ne kadar faydalı? Prof. Dr. Erdem Yeşilada, 'İyileştiren Bitkiler' kitabında özellikle ginkgo biloba'nın faydalarına geniş yer vermiş. Bu maddenin 'ağır olmayan bunama' gelişimini belirgin bir şekilde önleyebileceğini yazıyor. Kullanılan miktar ve süreyle ilgili olarak da Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatabileceğini söylüyor.

-Deneyler

Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ'ın kardeşi Profesör Turan İtil'in uzun yıllar Dünya Sağlık Örgütü'nde beyin ilimleri müşaviri olarak çalıştığını, 80'li yılların sonunda da ginkgo biloba hakkında Alzheimer hastaları üzerinde ilk deneylerini yaptığını öğrendik.

Hatta hafızasıyla meşhur olan 99 yaşındaki Çığ'ın kardeşinin önerisiyle bu ürünü hala kullandığını ve hafızasını buna borçlu olduğunu söylediğinde konu hakkında bilgi almak için Prof. İtil'i aradık:
'1980'lerin başında Dünya Sağlık Örgütü bünyesinde en son teknolojilerle, Harvard ve Osaka üniversitelerinin de dahil olduğu bir ekiple incelemeye başladık. Uzun ve titiz araştırmalarımız sonucunda hayrete düştük. Beyinde çok etkiliydi ve neredeyse o zaman piyasaya ilk çıkan en iddialı Alzheimer ilacı kadar tesiri vardı ve yan etkisi yoktu. Bulgularımız ABD'nin en ünlü tıp dergisi Journal of American Medical Association'da yayımlandı ve1987 yılının en önemli üç yayınından biri seçildi. Benim şimdiki kanaatim de bu yöndedir. Tabii gerçek ginkgo alındığı takdirde...'

-Sarmısak

Yine Profesör Yeşilada'nın kitabına göre sarımsağın hafıza üzerinde etkisi büyük. Yeni yapılan deneysel çalışmaya göre taze sarımsağın farelerle 30 gün boyunca uygulanmasının öğrenmeyi ve hafızada tutabilme becerisini belirgin bir şekilde artırdığı gözlemlenmiş. Burada uygulanması gereken tek husus; sarımsağın aksatılmadan uzun süre tüketilmesi gerektiği!

Ayrıca yeşil çay ve L-tea üzerindeki deneyler; bu çayların hafıza hasarına karşı koruyucu olduğunu göstermiş.

-Beyin yorgunluğu

Basit unutkanlıklar yüzünden doktora başvuran kişilerin büyük bir kısmına 'beyin yorgunluğu' teşhisi konuluyor. Unutkanlığın yanı sıra şikayetler arasında odaklanamama, algılama eksikliği, ezber zorluğu, tahammülsüzlük ve çabuk sinirlenme de var. Beyin kayıt merkezi Alzheimer'daki gibi bozulmamıştır ancak hayatı zorlaştıracak gecikmeler yaşanıyor olabilir. Nöropsikiyatr Uzman Dr. Mehmet Yavuz ise beyin yorgunluğu hakkında şunları söylüyor.

'Okuduğunuz şeyleri anlamak için tekrar tekrar okumak zorunda kaldığınızda anlamaya başlayabilirsiniz beyin yorgunluğu belirtilerini. Anlamak için heveslisiniz ama bir şekilde yapamıyorsanız...

Beyin, yorgunluğa karşı kendini kapatır ve yeni bir şey almak istemez. Bu, geçici bir durum. Son yıllarda tıp dünyasının bu tip durumlarda kullandığı yöntemlerden biri de TMS yöntemi (Transkranial manyetik stimülasyon).

Bu yöntem nöronlarda aynı ses ekosu gibi baştan sonra doğru manyetik titreşimler yayarak sinir hücrelerindeki birçok metobolik aktiviteyi düzene sokar. Beynin daha fonksiyonel olmasını sağlar ve nöronlar sağlıklı şekilde görevlerini yapmaya devam eder.

Birçok üst düzey yönetici, günün bir kısmını dinlenmek yerine sürekli çalışmaya adayanlar belirli periyotlarla bu yöntemi kullanır.'


Kaynak: zeynep.bakir@aksam.com.tr

.