21 Mayıs 2013 Salı

Şans


-Rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü faktör.

-Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek. Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum.

Olasılık; Bir şeyin olmasının veya olmamasının matematiksel değeri veya olabilirlik yüzdesi, değeridir. Olasılık kuramı istatistik, matematik, bilim ve felsefe alanlarında mümkün olayların olabilirliği ve karmaşık sistemlerin altında yatan mekanik işlevler hakkında sonuçlar ortaya atmak için çok geniş bir şekilde kullanılmaktadır.

Daha açık anlatmak gerekirse şans, çok küçük ihtimallerin gerçekleşmiş olmasını anlatmak için kullanılan soyut bir kelimedir.

"Çok şanslısın ki yangın çıktığında markete gitmiştin"
"Yagın çıktığında markete gitmiş olman ne büyük bir şans!"

Cümlelerinde görüldüğü şekillerde kullanılabilen şans kavramı, aslında sadece bir olayı veya durumu nitelendirir. Yani bir kişinin genel olarak şanslı olmasından bahsetmek mümkün değildir.

Ölüm tehlikesi atlatan bir kişinin çok küçük bir ihtimalle ölümden kurtulmuş olması halinde kişinin şanslı olduğu söylenir ancak bu, aynı durum tekrar yaşandığında kişinin kurtulma ihtimalinin artacağı anlamına gelmez.

-Profesör R.Wiseman'ın araştırması

Neden bazı insanlar inanılmaz derecede Şanslıyken, diğerleri hak ettikleri olanaklara asla sahip olamaz? Bir psikolog, yanıtı bulduğunu söylüyor.

"10 yıl önce, şansı araştırmaya başladım. Neden bazı insanların hep doğru zamanda doğru yerde olduğunu, diğerlerinin ise sürekli olarak şanssızlıklarla boğuştuğunu merak ediyordum. Ulusal gazetelere ilan vererek kendilerini her zaman şanslı yada şanssız hisseden insanların benimle temasa geçmelerini rica ettim. Yüzlerce sıra dişi erkek ve kadın, araştırmam için gönüllü oldu. Yıllar boyunca, onlarla söyleşiler yaptım; yaşamlarını gözlemledim ve deneylere katılmalarını sağladım.

Sonuçlar gösteriyor ki insanlar, neden şanslı ya da şanssız olduklarını tam olarak bilemeseler de düşünceleri ve davranışları, bu durumu büyük ölçüde açıklıyor.


Bir şans ya da bir fırsat gibi görünen durumları düşünelim. Şanslı insanların bu tür fırsatlarla sürekli karşılaşmalarına karşılık, şanssız insanlar bunlarla hiç karşılaşmazlar. Bu durumun, insanların söz konusu fırsatları fark etme yetenekleri arasındaki farklılıklardan mı kaynaklandığını bulmak için basit bir deney yaptim. Hem şanslı, hem de şanssız insanlara bir gazete verdim ve onlardan gazeteyi iyice inceleyip içinde ne kadar fotoğraf olduğunu bana söylemelerini istedim. Gazetenin ortalarında bir yere, üzerinde şu not yazılı olan büyük bir mesaj yerleştirdim: "Deney görevlisine bunu gördüğünüzü söyleyin; 250 dolar kazanın." Bu mesaj, sayfanın yarısını kaplıyordu ve yüksekliği 5 cm'nin üzerinde olan bir fontla yazılmıştı. Herkesin yüzünü sabit bakışlarla süzüyordum.Şanssız insanlar, bunu fark edemezlerken, şanslı insanlar hemen fark ettiler. Şanssız insanlar, genel olarak şanslı insanlardan daha gergindirler. Bu endişeli ruh hali, beklenmeyeni fark etme yeteneklerine zarar verir. Sonuç olarak, fırsatları kaçırırlar; çünkü baska bir şeyi aramaya aşırı odaklanmışlardır.

Partilere, mükemmel eşlerini bulma düşüncesiyle giderler; bu yüzden de iyi arkadaşlar edinme fırsatlarını kaçırırlar. Belli iş ilanlarını bulmaya kararlı bir biçimde gazeteleri incelerler ve diğer iş olanaklarını kaçırırlar. Şanslı insanlar, daha rahat ve açıktırlar. Dolayısıyla, yalnızca aradıklarını değil, orada ne olduğunu da görürler.

Araştırmam, sonuç olarak şunu gösterdi: şanslı insanlar, dört ilke sayesinde şanslarını yaratırlar.

* Şans fırsatlarını yaratma ve fark etme konusunda beceriklidirler;
* Sezgilerini dinleyerek şanslı kararlar verebilirler;
* Olumlu beklentiler sayesinde doğru çıkan tahminlerde bulunurlar
* ve şanssızlığı şansa dönüştüren esnek bir yaklaşım benimserler.

Çalışmanın sonuna doğru, bu ilkelerin, şansı yaratmada kullanılıp kullanılamayacağını merak ettim. Bir grup gönüllüden, bir ay boyunca, şanslı bir insan gibi düşünüp davranmaya yardımcı olacak egzersizler yapmasını istedim. Çarpıcı Sonuçlar. Bu egzersizler, şans fırsatlarını fark etmeleri, sezgilerini dinlemeleri, şanslı olmayı ummaları ve şanssızlığa karşı daha esnek olmalarında onlara yardımcı oldu.

Gönüllüler, bir ay sonra döndü ve neler olduğunu anlattılar. Sonuçlar, çarpıcıydı: Bu insanlarin %80'i, artık daha mutluydu; yaşamında daha çok tatmin oluyordu ve belki de en önemlisi, daha şanslıydı. Sonuç olarak, asla akla gelmeyecek "şans faktörü"nü bulmuştum. Aşağıda, Profesör Wiseman'ın şanslı olmak için önerdiği dört temel ipucu bulunuyor:

* İçsel sezgilerinizi dinleyin; normalde doğru çıkarlar.
* Yeni deneyimlere ve normal rutininizi bozmaya açık olun.
* Her gün birkaç dakikanızı iyi giden şeyleri hatırlayarak geçirin. Önemli bir toplantı ya da telefon görüşmesi öncesinde kendinizi şanslı olarak hayal edin.
* Şans, çoğu zaman, doğru çıkan bir tahmindir."

-Laplace Şeytanı

Laplace demiştir ki "evrendeki tüm doğa olayları ve o anki varlıkların konumunu bilen ve bunun hesabını yapabilen biri için gelecek aynen geçmiş gibi gözünün önündedir."

Bir madeni parayı attığımızda iki olay gerçekleşebilir. Yani ya Yazı gelir ya tura. ( Dik gelme olasılığı konusunu sakın açmayın )

Yani bu parayı havaya attığımızda yazı gelme olasılığı 1/2'dir

Örnek Uzay=2(Yazı veya Tura)
Yazı=1 (Bir madeni parada bir yazı tarafı)
Tura=1(Yine aynı mantıkla bir tura tarafı)
Olasılık=Yazı/Ö.Uzay=1/2

Yani parayı iki defa attığımızda en az birinde yazı gelmesi gerekiyor bu olasılıklara göre.Ama şöyle bir hesap yaparsak iki defa parayı attığımızda;

Yazı gelmeme olasılığı--->TT (1)
Tura gelmeme olasılığı--->YY(1)
En az bir Yazı gelme olasılığı--->YT,TY(2)

Başka olasılıklarında ortaya çıktığını görüyoruz. Ve bu noktada olayı şansla bağdaştırıyoruz.

Laplace Şeytanı burada devreye giriyor.Parayı atarken o anki madde konumları ve de bunun gibi şeylerin hesaplanması durumunda (rüzgar hızı,atış açısı,atış şiddeti) neyin gelebileceğini insanın bilebileceğini anlatıyor. Düşündüğümüzde gayet mantıklı.Peki neden şansa bağlıyoruz bu olasılığı? Çünkü normal bi insan beynince hesaplanamıcak birçok işlem ve veri gerektiği için. Peki sırf bir şeyi yapamadığımız, hesaplayamadığımız için buna şans demek ne kadar doğru?

-Eşzamanlılık

Jung, eşzamanlılık terimini, “evrensel güçlerin” bir bireyin yaşam deneyimleri ile paralellik gösterme halini tanımlamak için kullanmıştır. Jung, tesadüf olarak tabir edilen deneyimlerin şanstan değil, bu güçlerin aynı yere ve zamana denk gelmesinden doğan olay veya şartlar olduğunu öne sürmüştür.

Jung, bu güçlerin sezgisel seviyede farkında olma ve onlarla uyum içinde hareket etmeye, “bireyleşme” adını vermiştir. Jung’a göre, bireyleşmiş kişi, bilinçlerinin ortak bilinçaltı ile iletişim kurması yoluyla, gerçekten de çevresindeki olayları şekillendirebilir.

Jung, eşzamanlılıktan, “nedensellik dışı bir bağlayıcı ilke”, yani, nedensellikle açıklanamayan bir bağlantı motifi olarak söz etmiştir. Şans kanunları, tesadüflerin bazen doğal olarak meydana geldiğini öne sürer. Ancak, biraz düşününce, hepimiz, deneyimlediğimiz bazı olayların, şans kanunlarına pek uymadığını da görürüz. Bunun en yaygın örneği, uzun süredir görüşülmemiş bir arkadaşı düşünürken, o arkadaş tarafından telefonla aranmaktır.

-Jung, Eşzamanlılık eserinde, aşağıdaki deneyimini paylaşmıştır:

Tedavi etmekte olduğum genç bir kadın, kritik bir süreçte, kendisine altından bir pislik böceğinin verildiği bir rüya gördü. O bana rüyasını anlatırken, ben, arkam pencereye dönük oturuyordum. Hafif bir vurma sesi gibi bir ses işittim. Arkamı döndüğümde, dışarıdan cama vuran bir böcek gördüm. Pencereyi açtım ve böcek içeri uçarken onu yakaladım. Bir gül böceğiydi; bizim bulunduğumuz enlemde yaşayan, pislik böceğine en yakın canlıydı. Normal alışkanlıklarına ters olarak, o an içerisinde, karanlık bir odaya girme dürtüsü hissetmişti…

Kendilerini hiç beklenmeyen olaylarda gösteren gizli bağlantılarla ilgili fikirler, fiziksel dünyanın altında yatan bir ruhani gerçeklik görüşü ile tamamen uyum içindedir. Modern fiziğin keşfetmekte olduğu birçok etki de, bilimin ulaşabildiğinden daha derin bir varoluş olduğu hakkında ipuçları vermektedir.

Derlenmiştir

.